Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Geride bıraktığımız hafta, “Dilin Kemiği”nde “anlamları farklı sözcükler” konusunu işlerken, “ayrım-ayırım” karmaşası üzerinde durmuş; ünlü yazarlardan yaptığımız alıntılarla, “yanlış ve doğru” kullanım örneklerine yer vermiştik.

Yazımız 27 Şubat’ta yayımlanmıştı. Üç gün sonra, 2 Mart 2017’de BirGün’ün 3. sayfasında şu haberi okudum:

GASTELER BİZİ SÖYLER: Kaos GL ve Pembe Hayat’ın, 2016 yılında yayımlanan haberleri incelediği, nefret söylemi ve ayrımcılık içeren haberlere alternatifler önerdiği ‘Gasteler Bizi Söyler’ raporu yayımlandı. (…) Medyadan nefret söylemi, stereotipleştirme ve ayrımcılık örnekleri ve haber analizlerinin yer aldığı rapor 7 bölümden oluşuyor.”

Söz konusu yazımızda uzun boylu yaptığımız açıklamalar anımsanırsa, bu haberde altını çizdiğim “ayrımcılık” sözcüğünün, “ayırımcılık” biçiminde yazılması gerekiyordu.

“Öz Türkçe” tutkunu, araştırmacı yazar Tarık Konal, “Bize Öz Türkçe Yaraşır” adlı kitabının genişletilmiş yeni baskısını gönderdi bana. (O, “betik” demeyi yeğliyor “kitap” için). Arkadaşımızın çalışmasına göz atarken, 135. sayfada şu satırlarla karşılaştım:

“Ayrılık-benzemezlik anlamındaki Arapça farksözcüğünün Türkçesi ayrım, ayırt, başkalık’tır. Tefrik’in Türkçesi ayırım; fark etme’nin Türkçesi ayrımsama, ayırt etme; farkında olma’nın Türkçesi ayırtında olma’dır. Farkına varma’nın Türkçesi gözüne ilişme, ayırtına varma, sezinleme, ayrımsama’dır.”

Sayın Konal’ın açıklaması da, “ayrım” ve “ayırım” konusunda bizim geçen hafta yazdıklarımızla tam bir koşutluk içeriyor. O halde “fark” ile “tefrik”i, yani “ayrım” ile “ayırım”ı eşanlamlı sanma yanılgısından artık kurtulmamız gerekiyor.

“Anlamları farklı sözcükler” konusunu bugün başka örneklerle sürdürmek istiyorum.

Olanak” ve “olasılık”

Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, Türkçeyi iyi kullanan bir politikacıydı. Çünkü geçmişinde gazetecilik, yazarlık, çevirmenlik ve ozanlık vardı. Ecevit de “öz Türkçe” ve “özleştirme” yanlısıydı. “Olanak” ve “olasılık” sözcüklerinin yaygınlaşmasında onun payı büyüktür.

Bilindiği gibi “olanak”, Arapça “imkân”ın; “olasılık”, “ihtimal”in karşılığıdır.

Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde“olası”sözcüğü için şu açıklamaya yer verilmiş: “Görünüşe göre olacağı sanılan, *muhtemel,*mümkün.”

Sözcüğün kullanımına örnek tümce ise İlhan Selçuk’tan seçilmiş: “Sömürüye karşı durmak, kişide özgürlük, ulusta bağımsızlıkla olasıdır.”

Dil Derneği’nin sözlüğünü hazırlayanlar, mümkün sözcüğünün karşısına da olası, muhtemel” diye yazmakta sakınca görmemiş. Ardından,“olası, olasılı, mümkün” sözcükleri “muhtemelin eşanlamlısı olarak sıralanmış.

Arapça kökenli“muhtemel” sözcüğü, ihtimalin bir türevidir. Yani, “olması ihtimal dahilinde olan” demektir. İçerik olarak kesinliği değil, “belkili” bir durumu betimler. Oysa “mümkün olma” durumu, olasılığı değil, olabilirliği anlatır; yani kesine daha yakındır.

Olası” sözcüğünü İlhan Selçuk hep “olanaklı” yerine kullanırdı. İlginç olan, bu yanlış kullanımın, Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünde de yer almasıydı. Bir yazar, sözcüğü böyle kullandı diye, bunu hiç sorgulamadan, “örnek tümce” olarak TürkçeSözlük’e taşımak ne denli bilimsel bir yaklaşımdır?

Her ne kadar Türkçe Sözlük bu sözcüğün karşılığını hem “muhtemel” hem “mümkün” diye veriyorsa da, ikisi arasında hiç de göz ardı edilmemesi gereken çok önemli anlam ayrımı bulunuyor. “Olası”nın anlamı, olacağı sanılan, yani “muhtemel” demektir. Oysa bu tümcedeki bağlamın gereksindiği doğru sözcük “olanaklı”dır. Bunun da Arapça karşılığı “mümkün”dür. Anlamları farklı olan bu iki sözcüğü eşanlamlı gibi göstermek doğru değildir.

Örnekleri Dil Derneği’nin Türkçe Sözlük’ünden verdim ama TDK’nin sözlüğündeki açıklamalar da birebir aynı. Yalnızca İlhan Selçuk alıntısı çıkarılmış.

“Olası” değil “olanaklı”

Doğan Kitap’tan çıkan Tahir Musa Ceylan’ın “Kızböcekleri” adlı romanının tanıtımı için gazetelere verilen tam sayfa ilanda, “Gündelik dilin yavanlığına dilin sonsuz olasılıklarıyla başkaldıran bir metin” deniyor. Burada kullanılması gereken doğru sözcük “olasılık” değil “olanak”tır.

Aşağıdaki örneklerde de “olası” sözcüğü yanlış kullanılmış. Hepsinde de “olası”nın yerine “olanaklı”yı koymak gerekiyor:

-“Çok sayıda örnek verme olasılığı var.” (Orhan Erinç, “Mecelle Güncellenirken…”, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2012, Geçmişten Geleceğe köşesi.)

-“Sonuçta nece çaba harcarlarsa harcasınlar, özellikle inanç-tapınım dilini egemen kılmaya çalışanların anadilin bağımsızlığı çığırını tersine çevirebilmesi olası değil.” (M. Sadık Aslankara, Cumhuriyet Kitap, 20 Eylül 2012, Sayı: 1179)

-“Bu tavırların Tolstoy’un ve Beethoven’in ‘büyüklüklerine’ katkılarını yadsımak olası mıdır?” (Ahmet Cemal, “Fazıl Say ve Sanatçının Onuru…”, Cumhuriyet, 27 Nisan 2015).

Kurum sözlükleri bile dilde karmaşaya yol açıyorsa, ne yapsın yazarlar, yayıncılar, editörler?