Olanaklı dünyaların kuruculuğu

BULUT YAVUZ

Philip K. Dick bilimkurgu denildiğinde konuşulan konularda bir şekilde bahsi geçen ender yazarlardandır. Onu bu kadar merkeze getiren, yazdığı öykülerin ve romanların bir kısmının sinemaya uyarlanmış olmasıdır elbette. Minority Report (Azınlık Raporu), Blade Runner (Ölüm Takibi), Blade Runner 2049, Total Recall (Gerçeğe Çağrı) filmlerinin geçtiği evrenler ona aittir. Bu nedenle, hem popüler kültür içerisinde hem de bilimkurgu severler içerisinde oldukça ünlüdür. ‘Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?’ romanı da Dick’in ilk sinemaya uyarlanan eseri olmak bakımından, ününün kitleselleşmesi anlamında en önemli eseri olarak karşımıza çıkar.

Tanıtım bültenine dair
Öncelikle kitabın tanıtım bülteninin yanlış bilgileriyle başlamak gerekiyor Türkiyeli okurlar için. Eğer online satış yapan siteler kontrol edilirse, John Isidore karakterinin bir avcı olarak lanse edildiği görülecektir. Oysa kitapta John Isidore karakteri bir tavukkafa (IQ seviyesi düşük insan, ya da kitaptaki kibarlaştırılmış tabiriyle ‘özel’) olduğu görülecektir, mesleği ise sahte hayvan yapımı ve bakımı ile uğraşan bir şirkette taşımacılıktır. Diğer tarafta ise, devam romanlarının başlığının uyarlandığı film ile aynı adı (Blade Runner) taşıdığı söylenmiştir, bu doğru olmakla birlikte romanların yazarının Philip K. Dick olmadığı da belirtilmeli. Blade Runner başlığını taşıyan kitaplar, arkadaşı Kevin Wayne Jeters tarafından yazılmıştır.

Evren ve Fon
‘Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?’ 2019 yılında -kitap ilk olarak 1968’de yayınlanmıştır- üçüncü dünya savaşı sonucunda nükleer serpintinin hüküm sürdüğü bir evrenin Amerika’sında geçer. İnsanlık başka gezegenlerde koloniler kurmuş, androidler işgücü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Hatta hayvanların bile, gerçeği gibi görünen yapayları üretilmiştir. Bunun yanında, duygu durumlarını üretebilen cihazlar sayesinde uzun süreli huzur, televizyon seyretme açlığı, depresyon gibi durumlar sadece bir tuş kadar uzağımızdadır. Kitabın gücü, tartışmayı gerçek olan ile yapay olanın mücadelesi şeklinde anlatmak yerine, iki şeyi birbirinden ayırt etmemizi sağlayacak referans noktasının ortadan kalkmasının olası sonucunu anlatmasıdır. Tartışma kitabın fonunda iki farklı temsil edici mekanizma tarafından gerçekleştirilir; Mercerizm felsefesi ve ‘Arkadaş Canlısı Buster ve nun Arkadaş Canlısı Arkadaşları’ isimli program arasındaki güç savaşıdır bu. İkisi de sürekli el altında olan iki mekanizma, medya ve duygudaşlık kutusu, tarafından bir fon, doğrudan hiçbir olayı belirlemeyen ama süreklilik arz eden bir anlatı şeklinde metne dahil olur. Hatta kitabın bir yerinde, Buster’ın ve programın konuklarının android olduğu ve Mercerizm ile mücadele içerisinde olduğu John Isidore’un patronu tarafından bildirilir. Mercerizm ise, insanlığın birlikte acı çekmesi ve duyguların insanı insan yapan şey olduğunu söyleyen düşüncedir. Hatta insanlar, Mercerizm etkisi ile sahte bile olsa hayvan beslemeyi ve canlılığın en azından görüntüsünü yaşatmanın ahlaki bir sorumluluk olduğunu kabullenmişlerdir bu evrende. Oysa tuhaftır, kitapta kimin kesin olarak insan olduğuna dair bir bilgimiz yoktur, yalnızca kimlerin android olduğunu bulabiliriz. Kitabın ana karakteri olan Rick Deckard, avladığı bir android tarafından android olmakla bile suçlanır. Hem kitap hem de filmler üzerinde bu mesele hâlâ okurlar ve seyirciler arasında tartışılmaktadır.

Özdeşlik ve fark
Kitap tek bir gün içerisinde geçer. Zaten böylesi karanlık bir evrende çok uzun süren bir hikâye anlatmanın da bir fark yaratması mümkün değildir, çünkü herhangi bir değişime dair umut kaybedilmiştir. İnsanlar, nesneler ya da yapılar uzun süren bir hikâyeyi nükleer serpintiden dolayı kaldıramazlar. Ana karakter Rick Deckard bir avcıdır, bir sabah uyanır ve üstü olan avcı, bir android tarafından yaralandığı için, onun görevini devralarak sekiz androidden geri kalan altısını öldürmekle görevlendirilir. Bu androidlerin suçu yasadışı olarak dünyaya gelmeleridir. Nexus 6 modeli bu androidlerin en büyük özelliği insandan ayırt etmenin çok zor olmasıdır. Geliştirilmiş olan ayırt etme yöntemi Voigt-Kampff testidir (büyük ihtimalle Turing testinden esinlenilmiştir). Bu test androidlerin ve insanların ortak yanı olan organik olma ve insana ait bir beden yapısının kullanılmasına dayanır. İnsanların duygudaşlık kurup tepki verdiği olaylar sonucunda göz ve başımızın yan tarafındaki sinirlerde istemsiz dalgalanmalar olur, bu fark androidlerde gözlenmediği için aynı tepkileri dilsel olarak verseler de bedensel olarak veremezler. Yani temel fark olarak konabilen tek şey, androidin toplumsal olamaması ve mutlak bir fark olarak davranmasıdır. Doğal olarak insan tarafına da özdeşleşme kalmaktadır. İnsan tarafına kalan bu özdeşleşme tam da problemi yaratandır. Çünkü özdeşleşme, düzenli olarak aynı ritüeller tarafından olumlanma zorunluluğunu dayatır. Duygudaşlık kutusunda Mercer’in çektiği acı etrafında birleşen insanlık, birlikte acı çekme ritüelleri ile birbirleriyle özdeşleşirler. Bu da yapay olma ve gerçek olma savını boşluğa düşürür. Çünkü düzenli olarak kendini olumlayan ve kendini kendine bütünleyen insanın otomata dönüşmesi kaçınılmazdır. Kitabın girişindeki makine de bunun kanıtıdır. İstediğin duygu durumunu tuşlayabildiğin bir evrende duygudaşlık kutusu olsa olsa kadim zamanlardan kalma bir tuşlama cihazından fazla bir şey ifade etmez; ki kitabın sonunda Rick Deckard kendini hem Mercer ile karşılaşmış, hem Mercer olmuş, hem android olmuş, hem de bir gecede altı androidi öldürerek bir efsaneye dönüşmüş, aynı gün içerisinde hem canlı bir hayvana sahip olmuş hem de onu kaybetmiş birisi olacaktır. Buradan da tekrar anlaşılacağı üzere, insan ve android bir tartışma konusu değildir kitapta; hatta android farktan ve ayrı durmadan kaynaklı olarak kurucu bir rolü üstlenmiştir.

‘Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?, insanlığa dair bir umuda kapı aralamaktan uzak, referans noktalarımızı yavaş yavaş kaybettiğimiz bir dönemde neye dönüşmüş olduğumuzu suratımıza çarpan eserlerin en kaliteli örneklerinden biridir.

olanakli-dunyalarin-kuruculugu-378211-1.