Ülkemizin gerek yerli, gerekse milli bir yaşam felsefesi oldu artık bu. Olduğu kadar...

Bir şey mi gerekiyor, onu yapmamız mı lazım? O zaman neden olduğu kadar yapmayalım?

Yani ne gerek var düzgün bir şekilde yapmaya o işi?

Olduğu kadar abi, fazla yorma kendini, sıkıntı yok.

Hiç detayına, incesine girme, iş yapıldı mı tamam... Oldu işte, olduğu kadar.

Tabii böyle olunca, ‘olduğu kadar’da da indirim başlıyor. Bir şeyi olduğu kadar yaparsanız, her zaman daha azıyla da olabiliyor. Çünkü biliyorsunuz, oldu mu olduğu kadar seviyesinde olacak. Olduğu kadarın olduğu kadarı da zamanla eksi sonsuz kaliteye ıraksayabilir. Her zaman almanız gereken yolun yarısını aldığınız bir sistem gibi ama daha da kötü. Her seferinde ½’si yapılır o işin, sonra kalan yarısının ¼’ü ile çözülür işlem. Sonrasında 1/8, 1/16 gider... İlerlenmez... O iş de olmaz aslında.

Şimdi AİHM kararı konuşulacak önümüzdeki günlerde. Bizim AİHM ile ne işimiz var? Zamanında kesin pavyon çıkışında borcumuz karşılığı zorla imzalamışızdır. AİHM kim ya? Herkes akıllı olacak...

Bak vatandaş vızvız yapıyor. Neymiş, İDO seferlerini kaldırıyormuş. Arkadaş İDO özelleştirilirken vızvız yapsaydınız ya. Adamlar sonuçta bir şirket. Kâr edememiş, sakalını yapamamış, bununla da yetmemiş, devlet (İDO’nun açıklamasına göre) İDO’ya çözeceğini söylediği iskeleleri, hatları çözmemiş, üstüne bir de haksız rekabet ortamı yaratmış kendi imkânlarıyla. Her şeyi de devletten bekleyince böyle oluyor işte. Neymiş, vatandaş bir yerden bir yere gidecekmiş. Bostancı’dan İstinye’ye mesela... Eskiden deniz otobüsüyle kısa sürede gidebilirdiniz. Şimdi o zamanda neredeyse dolmuş bile bulamıyorsun. Her şeyi devletten bekleme, biraz da kendin ara nerede bu dolmuş, metro, Metrobüs, Marmaray, soyduray...

Hiç Kadıköy’deki dolmuş duraklarını gördünüz mü? İnsanların dolmuş beklediği alanda vatandaş hava şartlarından rahatsız olmadan bekleyebilsin diye nefis bir şey düşünülmüş. Hiçbir şey... Şeylerin en güzeli olan hiçbir şey. Ne yağmuru tutacak bir çatı, ne rüzgârı kesecek ufak bir alan. Hiçbir şey yok. Ayakta bekliyorsun dolmuşunu. Dolmuş geliyor mu? Geliyor. Ha biraz ıslanıyorsun, üşüyorsun, kar varsa kar tutuyorsun ama dolmuş bekleniyor mu? Evet bekleniyor. Olduğu kadar...

Günümüzde artık mantıksızlıkları anlatmanın da bir anlamı yok. Yöneticilerimiz bu olduğu kadar felsefesini o kadar iyi benimsemiş ki, şu anda sadece işler ne kadar mantıksız onu konuşabiliriz belki. Ama onu da konuşamayız, çünkü bir an dedikleri diğerini de tutmuyor. Tutarlı tek şey, tutarsızlık artık. Değişim de değişir gibi bir şey ama daha acayibi. Mesela zamanda geriye gidebiliyoruz. Yani bir 15 yıl geriye gitsek belki ileriye bile gidebiliriz. Kuantum Demokratik Cumhuriyeti diye bir yer olsa, anayasasını bizim anayasa profesörlerine (ama tırto olanlarına) yazdırır. O kadar belirsiz bir belirlilik içindeyiz ki metro çıkışında amcalara kimlik kontrolü yapan kolluk güçleri bile güvenliği sağlayabiliyor. Çok etkin bir yöntem zaten bu kimlik kontrolü. Hele Söğütlüçeşme’de Metrobüs’ten inince yapılan kontrol gerçekten de en önleyici, en akıl dolu kontrol. Bari Metrobüs’e binmeden bi kontrol edeydik de Metrobüs’te bir sıkıntı çıkacaksa, ona engel olaydık. Neyse kontroller yapılıyor. İşler yolunda, her şey yerinde. Tek bir farkla: Olduğu kadar.