Öldüren değil ölenler suçlu

Yaşamını yitirenler yerde yatıyor, polis araçları yaralıların arasından geçiyor, biber gazı ve plastik mermi kullanılıyordu. 10: 04’te art arda gelen iki patlamanın ardından, polis telsizlerinden olayın şokunu yeni atlatıp isyan edenlere yönelik anons geçildi: “Süpürün şunları…” Yaralılar olaydan 10 dakika sonra ‘süpürülürken’, çok geçmeden meydan itfaiye tarafından yıkanıp, ‘temizlendi’; böylece tüm deliller kararmış oldu. Bir Kızılay görevlisi, kan bağışı için hastanelerde yaşam mücadelesi veren yakınları ve arkadaşlarının yardımına koşanları; “Sizin pis kanınıza ihtiyaç yok” sözleriyle geri çevirdi. Can pazarının ortasına, ‘yayın yasağı’ kararı düştü.

Suriye’den Ankara’ya
Müfettiş raporları; 10 Ekim 2015 sabahında Ankara Tren Gar’ı önünde, yaşanan katliamın istihbarat ve Emniyet tarafından bilindiğini oraya koydu. Katliam günü olmak üzere Ankara Emniyeti’ne gönderilen 66 istihbarat raporu vardı. Birinde intihar bombacısı Yunus Emre Alagöz’ün ismi bile yazıyordu. Öncesi, sırası ve sonrasıyla katliamı inceleyen müfettişlerin hazırladığı raporlar içerisindeki bazı ibareler olayın ana fikri gibiydi: “Sınırlardan başlayan, sınır şehirlerinde süren; valiler, istihbarat, askeri görevliler ile emniyet teşkilatını içine alan ve Ankara’ya uzanan ihmaller zinciri.”

10 Ekim Dayanışması Avukatı İlke Işık; bu raporları hem mahkemede hem de basın önünde sık sık yorumladı: “Antep Valiliği, Antep Emniyeti, İstihbarat, Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı’nın sorumluluğunu net şekilde gösteren çok köşeli bir dosya.”

Son dava Sincan’da
Katliamın ardından geçen 33 ayda, Ankara Adliyesi 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan 30 celsede, bu ‘zincire’ en küçük bir halka bile eklenemedi. Soruşturma derinleşmedi, ihmali bulunan devlet, görevlilerine ulaşmadı. 30 celsesi Ankara Adliyesi’nde yapılan davada, avukatların; “Kamu görevlilerinin sorumluluğunun davaya dahil edilmediği ve delillerin tamamının toplanmadığına” yönelik itirazlarına rağmen savcılık, esasa ilişkin mütalaasını 12 Haziran’da verdi. 9 sanık hakkında 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis istendi.

‘Masum sanıklar’
Davada 36 sanık var. Ancak; bunların 16’sı firari; bir kısmının çatışmalı bölgelerde öldüğü ileri sürülüyor. 1 sanık ise IŞİD’in beyni olarak bilinen, Antep’teki polis operasyonunda ‘kendini patlattığı’ iddia edilen ve şaibeli biçimde sırları ile ölen Mehmet Kadir Cabel. Bu şahısları sanık sayısından düşünce geriye 19 kişi kalıyor. 9 sanık; katliamın hazırlayıcısı olarak değerlendiriliyor. Fakat diğer 10 kişinin örgüt üyesi olmakla beraber, Ankara Gar patlamasına karışmadığı iddia ediliyor.

Katliama karışmayan “masumlar” arasında, IŞİD’in araçlarında parmak izi bulunan, ‘örgüt emlakçısı’ Suphi Alpfidan var. Bunlar içinde, Antep Emniyeti’ne serbestçe, üstelik üzerindeki silahla girip çıkan, abisi istihbaratçı Mehmettin Baraç gibi isimler bulunuyor. İnsani Yardım Vakfı (İHH) aracılığı ile Suriye’deki bir kampta ‘çalışan’, örgüte elaman temin eden, katliam sanıkları ile bağı olan Nihat Ürkmez de bu ‘masum’lardan!

Ceza IŞİD’e verilenin 40 katı
Avukat Işık’ın haber portallarından derlediği içerikler, madalyonun öbür yüzüne dair bilgi veriyor. Haberlerdeki rakamları alt alta koyup topladığımızda inanılması güç bir gerçek ortaya çıkıyor. Buna göre, Ankara’da ölenlerin cenazesine katılanlara ya da farklı zamanlarda protesto edenlere yönelik ceza alanların sayısı, yargılanan IŞİD üyelerinden kat be kat fazla. IŞİD’i protesto ettikleri için dava açılanların sayısı 500’ün üzerinde. 150’den fazla ise gözaltı var. 51 kişi hapis cezası almış, Biri 18 yaşın altında 9 kişi ise tutuklanmış. Aralarında sendika ve demokratik kitle örgütü üye ya da yöneticileri olan 66 şahıs ise, sürgün edilmiş, mesleki soruşturma geçirmiş, kademesi düşürülmüş ya da aylık kesme cezası ile karşı karşıya kalmış.

Böylece “Düşman kim?” sorusu ortaya çıkıyor. Veriler ise, devlet tarafından IŞİD’in değil IŞİD’e karşısındakilerin düşman olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. Dahası, bu kişilere düşman hukuku uygulanıyor. Işık, “Çocuklarının cenazesine katılmış insanlara dava açıldı. Kızı ölmüş bir baba sosyal medyada paylaşım yaptı diye hapis cezası aldı” diyor.

Tente bile yok
10 Ekim Davası’nın en son duruşması 13 Haziran’da görüldü. Yarın yeniden başlayacak ve 2 Ağustos tarihini de içine alarak devam edecek. 103 kişinin yaşamını yitirdiği 500’ün üzerinde kişinin yaralandığı ve yine 500 üzeri müştekisi olan dava, Türkiye’nin en büyük katliam duruşması. ‘Karar için’ Sincan Cezaevi Kampüsü’ne kaçırılan davada, ölenlerin yakınları ve yaralananlar ile halen tedavi görenler, şehre uzak bir noktada yemek yiyemeden saatler süren duruşmaya katılacak. Böyle davalarda, kumanya ve su ihtiyacı devlet tarafından karşılanıyor. Oysa ‘Ankara’ müştekileri bu standarta girmiyor.

Katliamda eşi avukat Uygar Coşgun’u kaybeden bir diğer dava avukatı Mehtap Sakinci Coşgun; “Bunlara alıştık, bunları aştık artık’ diyor. Ancak Sincan Kampüsü’nde aşılamayan bir başka sorun daha var. Müştekiler ve davaya katılacaklar, mahkeme aralarını ağustos sıcağında güneş altında geçirecekler. Çünkü Ankara Valiliği’nden istenen 2 tente ‘güvenlik zaafiyeti’ gerekçesiyle verilmedi. “Hangi güvenlik zafiyeti, 103 kişi göz göre göre öldürülürken dikkate alınmayan güvenlik zafiyeti mi?”

Ankara’da öldürülmeseydi önceki gün 29 yaşına basacaktı Güney Doğan. Yoksul çocukları okutmak istiyordu. Babası Mustafa Doğan, “Biz vatandaş, insan değil miyiz, bu nefret niye?” diye soruyor.

Yeniden…
Savcının mütalaası, dosyanın rafa kalkacağını gösteriyor. Ama tarih önünde her şey kayıtlı. Bu açıdan belki de dava yeni başlıyor. Av. Işık, “Mahkeme Başkanı dahil toplam tablonun bu olmadığını herkes biliyor” diyor: “Savcının 3 yıldır, mahkemenin topladığı delilleri hiç değerlendirilmediğini, bu delillere işaret edenlere de ısrarla gözleri kapandığını gördük. Dosya eksik, bilirkişi raporları yarım, telefon kayıtları çözülmedi. Hücre evlerinde çekilmiş çok net IŞİD’ci fotoğrafları var. Açıkçası bu dava bitmez. Firari 16 sanık için yeni bir mahkeme talep ederek yeniden başlayacağız.”