Ölen gazeteciliğin cenazesine dair!

İktidarın şu dönem en çok isteyeceği nedir?’ diye sorsa biri, yanıt ‘muhalefetin kendi derdine düşmesi ve ‘gazetecilerin birbirini gammazlaması’ olurdu sanırım. Bizim konumuz ‘gazeteci kimdir, ne iş görür?’ biçiminde ortaya konabilir. AKP döneminde ne acayip örnekler gördük bilseniz. Bu süreci yalpalamadan geçirmek ne kadar zormuş meğer… Bir kişi, eğer sağlıklı düşünsel ve etik zemini yoksa bu yalan rüzgârında savrulur gider… Nitekim örnek çok…

Gazeteci; hakikati arayan kişidir, toplum adına kamu gözcülüğü yapar. Kaleminin onurunu bu görevi için korur. Şantaj yapamaz, kin tutamaz, çıkarlar doğrultusunda tavır alamaz, dini, milliyeti yoktur. Gazeteci: barıştan, ifade özgürlüğünden, insan haklarından yanadır. Kendini devletle özdeş kılamaz. Elbette gazeteci duygusuz bir kimse değildir. Zor olan da budur. Yeri geldiğinde, kendi çıkar, inanç ve duygu durumunu da askıya alır ve sorar, soruşturur, hakikati bulur.

Sözü uzatmayayım: Nedim Şener ‘Cemaat’ten çok çekti. Yazık ki mahpustan çıktıktan sonra, öfkesine ve hırsına yenik düştü. Ölçü koymakta zorlandı. İktidarın ‘Cemaat’ ile ortak olduğunu unuttu. Ekranların ona neden ardına dek açıldığını anlayamadı. AKP trollerinin alkışından kuşku duymadı. 15 Temmuz kahramanlarından olduğunu sandı. Er ya da geç büyük bir hata yapacaktı, yaptı. Gazeteci Oğuz Güven hakkında attığı tweet bana sorarsanız bir daha mesleki olarak ne yaparsa yapsın unutulmayacak. Dün; Ahmet Hakan ve Ahmet Kekeç hakkında olumlu yazı yazınca, sosyal medyada paylaşmış. Bu adamlar beni övse küfür sayarım. Körleşme bu!

Nazlı Ilıcak/Nagehan Alçı ile program yaptığımızda Nedim, Ahmet Şık ve pek çok değerli isim içerideydi. Ne tuzaklar kurulmuş, ne alçaklıklar yapılmaktaydı. Altan Öymen ile birlikte bu korkunç kumpasa direnmeye çalıştık. Mahpusta olan insanların ne hissettiğini sezebiliyorum. Bu tarihsel utanç günlerinin mimarı liberallerdi. Bu liberaller AKP’nin ortağı, tetikçisi olarak görev aldı. Şimdi Nedim’i eleştirenlerden bazıları, o günlerin AKP elemanıdır. Yani ‘Kandırıldık’ diyerek saf değiştirenler. Levent Gültekin mesela… Hem müteahhit, hem de gazeteci! Bir yandan iktidarın el koyduğu kanalda genel yayın yönetmeni, diğer yandan da muhalif! Nedim’i hangi sıfatıyla eleştirdi acaba?

Bir kanaat önderi, gazeteci, siyasetçi kandırılma hakkına sahip değildir. Bu tartışma konusu bile olamaz. Örneğin, ‘AKP açılım yapacaktı, biz de inandık, meğer yalanmış’ diyemezsiniz. Maliyeti binlerce insanın ölümü oldu. Benzerini Suriye meselesi için de söyleyebiliriz. Bu isimlerde eğer biraz utanma olsa kalemlerini kenara koyarlar. Elbette bunu bekleyeceğimiz kimseler var, bir de asla onurlu olma umudu taşımadıklarımız…

Diyeceğim, sapla samanın karıştığı ve değerlerin alt üst olduğu günlerdeyiz. Yurtdışına kaçıp, oradan ahkam kesenlere tahammülüm yok mesela benim. Madem gittin, sus köşende otur. Hele ki arkadaşların zindanda çürürken hiç ağzını açma. Muhalefetin ekmeğini yiyerek ekranlarda gövde gösterisi yapan, ırkçı başlıklar atan gazetede Kemalistlik oynayanlara da katlanamıyorum. Ne 1 Mayıs’ta varlar, ne herhangi bir eylemde. Muhalefete milletvekili seç/beğen, olmayınca salla mesela! Alkış bedava nasılsa…

Gelin açık konuşalım: Aydın olmak tek başına kalma cesaretidir ve her gazeteci bunu taşımak zorunda değildir. Toplum; siyasal açmazlardan dolayı gazetecilere gereğinden fazla anlam yüklüyor, bu da doğru. Hemen kurtarıcı olmasını bekliyor gazetecinin. Oysa böyle bir görevi yok. Ancak sorumlu olmak zorunda gazeteci! Topluma yanlış bilgi veremez. Şimdi ekranda ahalinin bayıldığı bir tanesi var, zamanında AKP bakanlarından gelen “Aferin hep böyle devam” mesajını göstererek gururlanırdı…

Kimselerden gizli bilgi almadan, karmaşık ilişkilere girmeden, özel yaşama saygılı biçimde, dünyanın tüm insanları için barış isteyerek bu işi yapanlara saygım büyük. Bizim ülkemizde bunu yaptığı için öldürülenleri de minnetle anıyorum. Oğuz Güven’in dediği gibi: “Bu çürümüşlük karşısında yapacak bir şey yok!”