Don Kişot, yel değirmenlerine saldırdığında değil, hayalleri için yeniden ayağa kalktığında Don Kişot oldu!

'Ölen öldürülen bütün çocukların sebebi devlettir'

GÜLŞEN İŞERİ / gulseniseri@birgun.net

Ne kadar karanlık günlerden geçsek de hep bir umut ışığı ararız. Özellikle de 2015’e 44 çocuk bırakmışken, hala kıyılara çocuk cesetleri vururken de yine umudu kaybetmemek gerektiğini biliyoruz. Mall Of İstanbul’da Moi Sanat’ta '5000 Yıllık Hikaye - Oyuncak Sergisi' aslında bizi umuda yolculuğa çıkartıyor. Yazar ve şair Sunay Akın’ın 30 yıl boyunca biriktirdiği çocuk oyuncakları sergisi Göztepe’den sonra Avrupa yakasında çocukları bekliyor. Biz de Sunay Akın’la oyuncukların içinde bu oyuncakları hiç göremeyecek çocukları konuştuk

Türkiye’de bir ilk daha gerçekleştirdiniz. '5000 Yıllık Hikaye - Oyuncak Sergisi' İstanbul’un farklı bir yakasında farklı kuşakların buluşmasına da vesile olacak; bu süreç nasıl gelişti?

İstanbul Çocuk Müzesi Göztepe’de, 5 katlı tarihi bir konakta. Ve 10.yaşını doldurdu. Evet İstanbul’da oyuncak müzesi var ama İstanbul’da bir değil birçok da şehir var. İstanbul’un bir yerinden başka bir yakasına gitmek artık büyük bir işkence gibi. Beylikdüzü, İkitelli, Avcılar gibi yerlerde oturanların sitemleriyle karşılaşırdım çoğu kez. “Bir de burada açın oyuncak müzesi” dedikleri biliyorum. Mall Of İstanbul’dan bu teklif gelince hoşuma gitti. Çünkü pek çok insan gelemiyor, oyuncak müzesini göremiyor, hele de ekonomik gücü olamayanlar hiç gelemiyor.

Yaklaşık 30 yılınızı çocuklara ve çocuk oyuncaklarına adadınız... Masumluğun mu peşindesiniz?

Tamamen... Özgürlüğü elinden alınan çocuklara büyük derler... Bugün ülkemizde, kavga ortamında, nefret ortamında, aradığımız tüm değerler çocukların dünyalarında var. Biz o değerleri yitirmemeliyiz. Yeniden hayata kazandırmalıyız. Çocukların bize değil bizim çocuklarımıza ihtiyacımız var. Bir ülkenin geleceği politikacıların vaatlerinde değil, çocukların değerlerindedir. Ben bunu anlatıyorum, bunu yapmaya çalışıyorum. Her oyuncak beni mutlu etmedi ama...

En çok rahatsızlık duyduğunuz oyuncaklar neydi peki?

Beni en çok üzen 1930’larda Hitlerin Almanya iktidara geldikten sonra çocuklara yaptırdığı oyuncuklar, bunlar son derece militarist, saldırgan, nefret dolu oyuncaklar. Savaş oyuncakları. Bunları aldım, alırken kendimi hiç iyi hissetmedim. Onları almak ve sergilemek zorundaydım, tarihi bir gerçeklik var. Tarihi unutturmamak adına yaşatmak zorundasın.

Farklı bölgelerden oyuncaklar topladınız... Yaratıcı örneklerde vardır kuşkusuz?

Aslında fakirliğin, yoksulluğun içinde bir zenginlik vardır, nedir o... Doğu dediğimizde akla fakirlik geliyor, yoksulluk geliyor, savaş geliyor, acılar geliyor, gözyaşı geliyor... Ama çocuğun dünyası o kadar farklı bir dünya ki, bütün o acıların içinde bile oyuncaklar var. Çocuk zaten o acılardan oynayarak kendini arıtıyor. Koruyabiliyor. Hayal dünyası çok geniş, çünkü masallarla büyüyorlar, büyük bir kültürün içinde... Bir kaşığı oyuncağa dönüştürmek ne büyük bir yaratıcılıktır. Salvador Dali görse kıskanırdı.

Bir yandan oyuncuklar dünyasını konuşurken, o oyuncaklara hiç kavuşamayan çocuklar da var, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çocuklar konusunda Türkiye içler acısı... Çocukların ne yazık ki öldürüldüğü, çocuk pornosunun ayyuka çıktığı, çocuk işçi sayılarının her geçen gün arttığı, kıyılara çocuk cesetlerinin vurduğu, çocukların dondurucularda cesetlerin bekletildiği bir ülkeyiz... Bu çok kötü! Ben bir yandan bunları anlatmaya çalışıyorum da, aslında bu benim değil, bizim meselemiz olmalı.

Doğu’da 44 çocuk öldü, ekranlarda savaş ve şiddet... Çocuklar bir yandan nefretle büyüyor bir yandan da ölüyor... Nasıl bir dünyadayız?

Bak şimdi; televizyonlarda sigara gösterilmiyor çünkü sağlığa zararlı, doğru! İçki gösterilmiyor, insan sağlığına zararlı diye... Peki, haberlerde her gün gösterilen o şiddet, silah, çatışma görüntüleri insan sağlığına faydalı mı? Üstelik sigara içenin, içki içenin zararı kendine. Silah karşısındakine zarar veriyor. Bu ne büyük ikiyüzlülüktür! Onları niye çarşaf çarşaf saat başı gösteriyorsun? İstanbul’daki çocuk evde ailesiyle oturup TV izlerken, onca silah görüyorsa Doğu’da evi taranan, kapının önünde öldürülen çocuk ne yapsın!

En çok doğuda yaşamını yitiren çocukları konuşuyoruz, hayatta olanlarla da korkularıyla yaşıyor, bu oyuncakları onlarla buluşturmak ister miydiniz?

Türkiye’de yerel yönetimler çok başarısız. Hiçbiri kusura bakmasınlar. Neden bugün doğudaki illerimize çocuk tarihi konulu müze açamıyoruz? Beni kimse aramadı, İstese Diyarbakır Belediyesi kuramaz mıydı, Van Belediyesi kuramaz mıydı, Urfa, Mardin... Seve seve hiçbir şey istemeden orada olurum. Biz kadını ve çocuğu sevmeyen bir toplumuz, kendi çocuğumuzu ve kadınımızı seviyoruz ama başkalarının kadın ve çocuğunu aşağılıyoruz. Kadın ve çocukla bir arada yaşamayı öğrenemedik ki farklı farklı kültürlerle bir arada yaşamayı öğrenelim. Türk-Kürt nasıl yaşayacak bir arada düşünün işte! Yaşayamaz... Türkiye’yi kırdılar, Türkiye’nin vicdanını kırdılar.

İyileşmez mi?

İyileşir, kaç bin yıllık Anadolu’dan söz ediyoruz... Bu dediğim politikacıların yarattığı beceriksizliktir... Politikacılar odur zaten. Biz ülkeyi kitaplarla, müzelerle güzelleştirmeye çalışırken ama bak politikacıları konuşuyoruz... Güzellikleri konuşmaya çalışırken kendimizi suçlu hissediyoruz değil mi? Peki bunun sorumlusu kim, politikacılar...

Peki, bunca ölümler, katliamlar dünyasını nasıl yorumluyorsunuz?

Nazilerin toplama kamplarında milyonlarca insan katledildi. Bu insanlar önce gaz odalarına götürüldü, burada onlara gaz verildi, sonra yarı sersem, baygın bedenleriyle alındı fırınlara ateşe verildi. Gaz odalarındaki insanları toplamak için içeri girenler, hep şu görüntüyle karşılaştılar: Zavallı insanların cesetleri odada dağınık halde durmuyor, hepsi bir arada, yığın halinde... Hayatlarının son anlarında da olsa biraz nefes almak için bir birlerinin üzerine çıkmışlar. Bu gaz odalarındaki insan kümesi hep aynı tabakadan oluşuyor, en üstte gençler, onun altında orta yaşlılar, onun altında kadınlar, onun altında ihtiyarlar en altta hep aynı görüntü, çocuklar’ Şimdi bu anlattığım Nazilerin gaz odaları, ne kadar korkunç değil mi? İyi de bugün bütün dünya o gaz odası olmuş. Bu emperyalistler dünyayı sömürmek için, zengini daha zengin yapmak için bir birlerinin üzerine çıkmaya çalıştıkça dünya büyük bir gaz odasına döndü, dünyanın her yerinden çocuk cesetleri çıkıyor... Yaşadığımız budur. Bunun adı yeni dünya düzenidir, yeni dünya düzeninde de çocuklara, doğaya, kadınlara yer yok!

Bu yeni dünya düzeni herkesi içine hapsetti. Sanatçılar sanatını icra edemiyor, gazeteciler tarafsız haber yapamıyor ya da hapse atılıyor... Ablukada olduğumuzu düşünüyor musunuz?

1992 yılında Kız Kulesi’ni şiir cumhuriyeti ilan edip, orayı işgal etmiştim. O zamandan her şeyi görmüştüm. Ben bir satranç oyuncusuyum. Satrancı oynuyorum, hamlelerimi yapıyorum yapmayanlar düşünsün. 1992’de Kız Kulesi’ndeydim, 2013 yılında da Gezi Parkı'ndaydım, yarın nerede olacağım bilmiyorum. Ama nerede ki insanı, doğayı katleden birileri varsa onların karşısındayım.

***

Benim elim de onların yakasında

olen-oldurulen-butun-cocuklarin-sebebi-devlettir-103128-1.

Yaşadığımız günlerde herkes bir umutsuzluk hakim... Siz umutlusunuz ama...

Mutlaka... Don Kişot ne zaman kahraman oldu biliyor musun? Yel değirmenlerine saldırdığında değil. Yel değirmenleri onu dövdü, yere düştü, her tarafı kırıldı, yara bere içinde kalıp yeniden hayalleri için ayağa kalktığında Don Kişot oldu!

Victor Jara da sahnede inatla söylemiştir...

Ne güzel bak, Victor Jara’yı konuşuyoruz, onu öldüren bir kişinin adını söyle... Söyleyemezsin. Ama tarih Victor Jara’yı yazıyor... Hayat bu, en büyük yargıç, en büyük hakim kimdir biliyor musun, zamandır... Herkesi nasıl doğru yere koyuyor tarihte... Diktatöre diktatör, sanatçıya sanatçı, bilim insanına bilim insanı diyor. Çocuk katiline de çocuk katili... Bitti. Ötekiler düşünsün. Nazım der ya, “onlar bırakmaz yakamı, ben bırakmam,” ne yapayım, benim elimde onların yakasında.

Onların gözünün içine baka baka bunları söyleyeceğiz. Taşıdığımız bir tek can. Onu da doğru ve temiz bir yere bırakıp gideceğiz. Biz bu canı çöplüğe, pisliğe atmak için taşımıyoruz. Doğru yere bırakacağız ve bıraktığımız yerde anılacak.

***

-Peki, Erdoğan’ın Hitler benzetmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben hala inanabilmiş değilim, gaf değil, dil sürçmesi de değil... Hitlerin dünyasını konuştuk sohbetimiz sırasında, katledilen çocukları vs anlattım. Türkiye’nin geleceğini Başkanlık sisteminde görebilirsin, bu bir düşüncedir. Olabilir, evet, bizi ikna et... Ama sen Hitlerle başlarsan, olmaz! Bir insan insanlık için Hitlerden söz ediyor, bu gaf değil, keşke öyle olsaydı. Üzülerek söylüyorum ülkem adına ama bu bir gaf değil. Toplama kamplarında ki cesetlere bakın, bir de ülkemize: Kıyıya cesetler vuruyor, buzdolabında ölüler saklanıyor, çocuklar kurşuna diziliyor, Ali İsmail tekmelenerek öldürülüyor... Birisi de çıkıyor Hitler diyor, şaşırmadım ama ülkem adına üzüldüm.