Ölü taklidi yapanlar ve canavarlar

Hep aynı numara. Kendisini erişilmez bir yüksekliğe yerleştirdiğini düşünenler, erişilebilir ve yerlerinden edilebilir olduklarını anladıklarında ve yükselen toplumsal hareketi bir tehdit olarak algıladıklarında, bir araya gelen toplumun farklı kesimleri arasındaki anlaşma zeminini çökertmek ve aralarına nifak tohumları ekmek için kadim bir örneği yineliyor ve hep aynı oyunu koyuyorlar sahneye. Mitolojinin ebedi döngüsü yineleniyor durmadan. Ve biz belleksizler, belleğini yitirenler, her seferinde aynı tuzağa düşüyoruz. Yinelenen mit, Babil Kulesi mitidir. Tanrıya ulaşmak için bir kule inşa etmeye karar veren ve aynı dili konuşan halkı, farklı diller konuşan gruplar halinde ayrıştırarak ortak anlaşma zeminini çökertme ve çatışmalı bir ortam yaratma stratejisi; tanrı-kralların hep kullanageldikleri ve her zaman işe yarayan meşhur numara. Bu ebedi döngüyü bir yerinden kırmazsak, bizi birbirimize kırdıracaklar ve sonra da “insan insanın kurdudur” diyecek ve haklı çıkacaklar. Ve tanrı-kral, kendisini yerleştirdiği yükseklikten, biz aşağıdakilerin birbirini yemesini bir tiyatro oyunu izler gibi izleyecek. Ve hep aynının dönüp durduğu kısır döngünün içine kapatılmış, ne olup bittiğinin farkına varamayan ve farklı olanı açığa çıkaramayan teatral yaşamlar süreceğiz. Olup bitenleri fark edip farkı açığa çıkaranları, sahnelenen oyunu bozanları derdest edip dışarı atacak, sonra da canavar olarak adlandıracağız.

Oysa canavar, canı olandır. Çanakkale, Ayvacık’ın bir köyünde karşılaştığım, omuzunda tüfek taşıyan yaşlı adama nereye gittiğini sorduğumda, “koyun ağılına” diye yanıtladı; “peki tüfek?” dedim, “canavar için” dedi. Koyunlara canavar saldırıyormuş. Kurda canavar diyorlar bu yörede. Canavar sözcüğünün etimolojisine baktığımızda Farsça, canı olan tüm yaratıkları, hayvanları kapsayan “canvar” sözcüğünden türediğini göreceğiz. Canı olanlar dışarı sürüldüğüne göre, biz içeride kalanlar ölmüşüz demektir. Ya da ölü taklidi yapıyoruz. Tüm yerleşik kültürlerde canavar kavramıyla karşılaşmamız boşuna değil. Canı olanlardan, doğanın kudretini bedenlerinde hissedenlerden canavarlar yaratıyoruz. Ve tüm kültürlerdeki canavar imgesi, canı olan yaratıklara ait farklı parçaların biraraya getirilmesiyle oluşturulmuş kolaj bir imgedir; çokluğun imgesi. Canı olan, durmadan doğuran doğanın hesaplanamaz çokluğu. Hep aynı olanın, 'bir'in durmadan geri döndüğü kentin içinde farkı, çokluğu açığa çıkaran duyumsayan bedenleri canavarlaştırıp kentin dışına sürüyoruz. Ve evcilleştirilmeyen, aynılaştırılmaya direnen doğamızı, 'polis'in, yani kentin dışına sürdüğümüze göre içerisi 'nekropolis'tir, yani ölüler kenti. Ölüm severlerin, ölü taklidi yapanların kenti.

Canavar, yani canı var. Canavar, duyumsayandır ve bedeninin tüm yüzeyiyle yeryüzünü iliklerine dek hisseden. Duyumsayan, ölü taklidi yapanlardan farklı olarak, aynının kısır döngüsüne rağmen farkı, farklı olanı fark eden ve farkı duyumsayarak farklılaşandır. Farklı olana tahammül edemeyişimiz, canlı olanı canavarlaştırmamızdan belli. Anlam dünyamız bile yaşama dokunmayan cansız kavramlardan oluşuyor. Antropolog Geertz’in dediği gibi, “insan kendi ördüğü anlam ağlarında asılı kalmış bir hayvandır.” Ölü kavramlarla örüyoruz anlam ağlarımızı; algılarımızı genişletecek, yaşamın kudretini duyumsatan, farkı açığa çıkaran canlı kavramlara da tahammülümüz yok. Ve anlam dünyamız bir natürmorttur, yani ölü doğa. Canı olanlar, canavarlar dışarı sürülmeli; toplumsal natürmordu canlandırabilirler çünkü. Canı olanlar korkutuyor en çok; ölü taklidi yapanlara dokunmuyorlar.

Yaşam mücadelesi veren Nuriye ve Semih’e destek için Kadıköy’de gerçekleştirilen eylem sırasında heykel taklidi yapan performans sanatçısına dokunmamaları, canlı olanlara ise çok başlı bir canavar gibi davranmaları manidardır. Canı olanların, yaşamı savunanların canavarlaştırıldığı bir toplumda canavarlar güzeldir. Sürrealist Alfred Jarry’i de çok severdi canavarları: “Canavarı uyumsuz öğelerin bileşimi olarak tanımlamak adet olmuştur… Ben kendine özgü, tükenmez her güzelliği canavar olarak tanımlarım.” Canavarlar, tükenmez yaşam kaynakları.