İnsanın doymak bilmeyen açgözlü bir canlı türü olduğu bilgisine yeni vakıf olmadıysak da, özellikle son 15 yılımız, bu fikri geliştiren birbirinden zengin örnekleri deneyimlemekle geçti. Hafriyat kamyonlarını trafiğin bir parçası haline getiren inşaat çılgınlığı, çarpık ve şekilsiz şehirleşmenin üzerine tuğ dikti. Uzaya insan göndermek yerine gökdelen uzatmak daha milli ve yerli sayıldı. Beton dökülen meydanlar insansızlaştırıldı. Taş yığılan kıyılar yalnızlaştırıldı. Ne ağaçlar kesilmesin diye kendini kepçelerin önüne atan, ne de dereler kurumasın diye suyun başında gece gündüz nöbet tutan insanları duydular. Çorak, kurak ve cansız bir geleceğe yatırım yapmayı vatanseverlik saydılar. Dinmedi, bitmedi bu talan sevdası.

•••

Gökçeada, Haziran 2011’de ‘sakin şehir’ (cittaslow) unvanı alarak dünyanın ilk ve tek ‘sakin adası’ seçildi. Aynı zamanda organik tarım adası ve yeraltı su kaynakları bakımından dünyada dördüncü sırada. Olan şu ki, Merih Madencilik Şirketi’nin adada altın ve gümüş aramak için yaptığı başvuruya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olumlu yanıt vermiş. İktidarın, Türkiye’nin gelişmesini engelleme kadrosunun daimi üyesi saydığı bilim insanları, altının topraktan ayrıştırılması için kullanılan zehirli siyanürün adadaki ekolojik dengeyi bozacağı konusunda uyarıyor. Artvin Cerattepe maalesef bunun son örneklerinden biri. “Toprağın üstü altından daha değerli” diyerek madencilik faaliyetlerine karşı çıkan halkın bütün itirazlarına rağmen bölgeye çöken maden işletmesinin, üretime henüz başlamamış olmasına rağmen neden olduğu çevre kirliliği şimdiden ciddi boyutlara ulaşmış. Köylüler sebzelerini sulayabilecek ve hayvanlarına içirebilecek temiz suya artık ulaşamıyor.

•••

İktidarın dişlerini kamaştıran memleketin son doğal güzelliklerinden biri de Bolu’daki Gölcük Tabiat Parkı... İçine dağ köşkü, 25 bungalov ve butik otel yapılması için önümüzdeki hafta ihaleye çıkılıyor. Başına neyin geleceğini görmek için Ayder ve Uzungöl’ün bina istilasına uğramış yürek burkan fotoğraflarına bakmak yeterli. Bundan sadece iki yıl önce Bolu’da, içinde orman arazilerinin de bulunduğu yaklaşık 50 bin hektarlık yeşil alan imara açılmıştı. Yetmemiş. Yetmiyor. Yetmeyecek. Rant hırsı parklarda, ormanlarda, göl kenarlarında, deniz kıyılarında dur durak bilmeden hayatımıza saldırmaya devam ediyor. Derelerin denizle buluşmasını engelleyeceği için felakete neden olacağını söyleyen bilim insanlarına yine yüz çevrilerek yapılmış olan Karadeniz sahil yolunun acı faturasını sele kapılıp hayatını kaybeden insanlarımızı toprağa vererek ödemiştik. İktidarın yeni projesi Trabzon’da 650 dönüm büyüklüğündeki deniz alanını doldurmak. Böylece ekosistem zarar gördüğü için yiyecek balık bulamayan yurttaş, yapılan sahada golf oynayabilecek! Denizi doldurmak için gerekli olan taşlar da binlerce ağaç ve canlının yaşadığı dağlar dinamitle patlatılarak çıkarılacak.

•••

Gündemde bir mesele daha var ki bilim insanları ve doğa savunucuları ondan ‘yıkım projesi’ olarak söz ediyor; Mersin Akkuyu Nükleer Santralı! İngiltere, Amerika, Rusya ve Japonya örneklerinde olduğu gibi yaşanabilecek kaza ve sızıntı halinde, insan ve doğa için dönüşü olmayan çok ciddi bir felaket potansiyeli taşıyor. Santral ömrünü kazasız tamamlayıp kapatılsa bile enerji üretmeye devam ettiği için risk de bitmiyor. Radyoaktif atıkların zararsız hale getirilmesi imkansız olduğu gibi atıkların nasıl saklanacağına dair bir teknoloji de bulunabilmiş değil. Üstelik yeraltı ve yerüstü kaynaklarını zehirleme riski çok yüksek. Özetle santralın maliyeti, hayatın kendisine denk. Derelerin Karadeniz’e akmasının engellenmesinin sellere, can ve mal kayıplarına neden olacağını algılayamayan akıllar şimdi de nükleer santral kurmak için kolları sıvadı. Çorak, kurak, ölü bir geleceğe yatırım yapmak hiç bu kadar milli ve yerli olmamıştı.