Sosyal medyayla olan ilişkim ihtiraslı bir aşk hikâyesini andırıyor. Yıllar önce Twitter hesabı açtığımda çok heyecanlanmıştım. Aradan geçen 10 küsur yılda hâlâ sürekli müzik paylaşıyor, tanıdık tanımadık herkesle muhabbet edip eğlenceme bakıyorum

“Twitter’da kavga etmiyorum, hiç sinirlenmiyorum” dersem yalan olur. Yasaklı kelimeler listem büyük bir havuz doldurup, blokladığım hesaplarla ufak bir ordu kurabilirim. Kim bilir kaç kişi beni bloklamıştır veya küfrederek takipten çıkmıştır. Bu gayet normal çünkü Twitter’ın tabiatı böyle işliyor.

Twitter’ı ilk açtığım ve gazetelerde yayımlanan yazılarımı paylaşmaya başladığımda beğeni ve ‘retweet’leri görüp gelen cevapları okudukça sanki daha önce hiç okunmamış gibi hissetmiştim. Hâlbuki mailime de çok yorum gelirdi. Sosyal medya ile birlikte yorum yapmak kolaylaştı. Herkesin bir fikri var ve bunu elbette paylaşıyor. Özgür bir ortam. Kısmen…

Müzisyen diyorum ama genel olarak sanatla uğraşan herkes için Twitter’daki kitlesi sesini duyurması sebebiyle iyi bir ortam sağlıyor. Fakat yanlış anlaşılabilecek bir kelime veya yanlış yerde kullanılmış bir noktalama işareti sonunuz olabilir.

BÖLÜNMÜŞLÜK VE LİNÇ KÜLTÜRÜ

‘Linç’ belki son 5-6 yıldır hayatımızda normalden daha fazla yer kaplar oldu. Linç yemek için uç bir fikre sahip olmanıza ihtiyaç yok çünkü herkes parlamaya hazır. Ben normalde de öfkeli biri olduğumdan Twitter’la aramdaki mesafeyi zorlansam da korumaya çalışıyorum. Bazen bir tweet atıp uygulamayı kapatıyorum. Elimden gelen en iyisi bu çünkü. Geçen günlerde Metallica’nın “Load” albümüyle ilgili bir paylaşım yaparak bence ne kadar iyi bir hard rock albümü olduğundan bahsettim. Sonra bir takipçimden albümün ne kadar kötü bir albüm olduğunu, ne kadar haksız olduğumu anlatan bir cevap geldi. Cevabımı yazdım yazdım sildim. Cevap yazmaktan vazgeçtim. Ben artık böyle tartışmalara girmeyeceğim. Çünkü artık böyle tartışmalar için enerim yok. Vaktimi ve enerjimi sadece üretmeye ve paylaşmaya harcamaya karar verdim. Geçen günlerde Twitter’da yaşanan Gaye Su Akyol tartışmasına da bu sebeple girmedim, hâlbuki işim müzik ve eskiden olsa bu meydan muharebesinin en göbeğinde yerimi alırdım. Son albümü “İstikrarlı Hayal Hakikattir” ile gerçekten iyi yorumlar alan Gaye Su Akyol’un bir röportajı yüzünden fazlasıyla olay çıkmıştı. Röportajda tartışmalı anlatımlar vardı. Gaye’nin eleştirilebilecek çok fazla tarafı olduğu gibi onu eleştirenlerin de çok hatası var. Hatta Gaye’yi körü körüne savunanların Gaye’ye, onu eleştirenlerden çok daha fazla zarar verdiğini düşünüyorum. Amacım bu tartışmada taraf olmak değil çünkü bunun detaylarına inmeyi zaman kaybı olarak görüyorum. Hele böyle tartışmalara sanatçıların girmesini hiç doğru bulmuyorum. Tartışmalara böyle dahil olmak PR olarak görülüyorsa bunu bilemem. Sanatçıların kendi kararıdır.

Ben enerjimi ve yazılarımı daha iyi şeylere yöneltmeye karar verdim. Gerçekten müzik yazmak isteyenlere yer açmak gibi. Gerçekten bir albümü neden sevdiğimi veya sevmediğimi anlatmak gibi... Bir önceki yazımda yeni yazarlara yer açmak istediğimden bahsetmiştim. “Her hafta yazı gelmeyebilir, belki hiç yazı gelmez” gibi fikirlerin arasında Engin Bekdaş’ adlı bir okurumdan bir müzik yazısı geldi. Şahane bir müzisyeni tam da uygun bir zamanda değerlendirmiş. ABD’deki polis şiddeti üzerine Kaliforniya’nın şiddet ve ayrımcılıktan nasibini en çok almış bölgelerinden biri olan Compton’dan çıkan Kendrick Lamar’dan bahsetmek istemiş Engin Bekdaş… Sizi kendisiyle tanıştırıp ilk konuk yazarımızı buradan selamlıyorum.


ABD’DEKİ IRKÇILIK VE SİYAHLARIN SESİ

olum-grubu-sosyal-medya-ve-sanat-743938-1.

ENGİN BEKDAŞ
Konuk yazar

ABD’de George Floyd’un polis tarafından alenen öldürülmesinin video kaydıyla gündeme oturan ırkçılık Kendrick Lamar’dan bahsetmek için yeterli bir sebep. Floyd’un ölümüyle başlayan ırkçılık karşıtı protestolar ülkenin her yerine yayılıyor. Irkçılığı protesto edenler sokaktayken müzik camiasında son 10 yılda ABD’li siyahların sesi en gür çıkanlarından biri hiç şüphesiz Kendrick Lamar.

Irkçılığı, ayrımcılığı, siyah mahallelerinde yaşayanların kaderi olarak kanıksanmış suç ve aşağılanmayı tattığı sokağın sesini müziğiyle tüm dünyaya yaydı. Irkçılığın varlığını reddederek vicdanlarını rahatlatanları, görmezden geldikleri gettoların gerçekleriyle yüzleştirdi. Lamar yalnızca kuşağının sesi olmakla kalmadı, müzikal ve lirikal başarısıyla eleştirel anlamda da büyük başarı elde etti.

“Section.80” (2011), “good kid m.A.A.d city” (2012), 11 dalda Grammy adayı “To Pimp a Butterfly” (2015), Pulitzer ve Grammy ödüllü “DAMN”. (2017) onun etkili diskografisini oluşturuyor. ‘Alright’ şarkısı TV’lerde polise karşı nefreti körüklemekle suçlanmıştı. Lamar’ın “...and we hate po-po, wanna kill us dead in the street fo sho’.” (polisten nefret ediyoruz, bizi sokakta öldürmek istediklerine eminim.) sözünün gerçekliğini görmek üzücü. Yeni albüm hazırlığındaki Lamar’ın bu olaylara da yer vereceğini, yine ırkçı cinayetleri konu edineceğini, bataklığa sırtımızı dönerek sineklerden kurtulamayacağımızı anlatacağını düşünüyorum.