Kim bilir kaçıncı kez bir maden ocağından gelen acı haberle sarsıldık. Kim bilir kaçıncı kez yaralı kurtulanlar için sevinirken, her ölüm haberinde kahrolduk. Kim bilir kaçıncı kez devlet yetkililerinin cenazelerde boy göstermesini, ‘kader’ nutukları atmasını izledik. Kim bilir kaçıncı kez, içi bomboş bir vaadi, “Sorumlular hakkında gereken işlem yapılacak” sözlerini işittik. Bartın’a baktık Ermenek’i gördük, Soma’yı gördük, Kozlu’yu gördük ve birlikte üzüldük, öfkelendik, isyan ettik… Yaşamını yitiren 41 madencinin ailesinde acısı, AKP iktidarında yaşamını yitiren iki bine yakın madencinin yasına karışmıştı. Bir kez daha, son 20 yılda en çok madenciyi iş cinayetlerinde kaybeden ülke olmanın utancını hissettik içimizde.

***

Madencisini yaşatamayan ama onun cansız bedenine ‘süratle’ ulaşıp çıkarmakla övünen bir Türkiye yarattılar. İşçinin, emekçinin ölümünü sıradanlaştırdılar; zamanında alınmayan önlemleri ‘fıtrat’ kılıfına sardılar; iş cinayeti geliyor feryatlarını ‘kader planı’ içinde eritip unutturdular. Kimse sormasın istediler ‘ölüm bu işin fıtratında’ ise neden Batı’da büyük maden faciaları tarihe karıştı da Üçüncü Dünya’da devam ediyor; bu nasıl bir ‘kader planı’ ki Almanya’da, Belçika’da ve bilumum Batılı memlekette madenciyi bulmuyor da Türkiye’dekini buluyor. O ‘kader’ dedikleri neoliberal düzenin davetiye gönderdiği ölümü, topluma dayatan sermaye iktidarı olmasın?

***

İktidar blokunun dini motifleri iş cinayetlerini örtmek için kullanması yeni bir şey değil. Bartın’da da kendilerinden beklendik bir performans sergilediler. Ancak muhalefetin kendi söylemini benzer bir yerden kurması, muktediri taklit etmesi, siyasetin ne denli sağcılaştığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Davutoğlu ve Babacan genetik siyasal kodlarına uygun davrandı. Babacan’ın “Bugün tedbirleri, niye olduğunu, nasıl olduğunu konuşmanın günü değil, bugün acıyı paylaşma günü” diyerek o meşhur depolitizasyon efsanesini yeniden üretiverdi. Davutoğlu da farklı değildi, böyle günlerde “Görüş ayrılığını bir kenara koymak gerek” minvalindeki sözleriyle devletlû geçmişini konuşturdu. Hâlbuki iktidarıyla, patronuyla, işçisiyle ‘hep beraber’ ‘omuz omuza’ olmak mümkün değil; omuz omuza olunacaklar yalnızca bu düzen tarafından ezilip sömürülenler.

***

6’lı Masa’nın CHP’den sonra en cüsseli partisinin lideri Akşener, Bartın’da “Şehitlerimizi inşallah Allah peygamber efendimize komşu kılsın, onların şefaatlerinden ailelerini faydalandırsın” dedi. Akşener devletin kurumsal yapısının ‘şehit ailelerini’ yalnız bırakmayacağından emindi. Bugüne dek binlerce madenci ailesinin hakkını hukukunu mahkeme önünde aradığı, onları savunanların binbir zorlukla karşılaştığı, göstermelik tazminatlarla ya da tehditlerle ailelerin susturulmak istendiği gerçeği ortadayken bunu söylemek için yine bir ‘devletlû’ geçmiş gerekliydi. Akşener’de de o ziyadesiyle mevcut.

6’lı Masa’da, mevcut sağ siyasetçilerin ‘aynı gemideyiz’inden, İslami argümanlarla bezeli açıklamalarından farklı yere vurgu yapacak olsa olsa CHP’dir, en azından 70’lerdeki mazisinden hafızasında bir şeyler kalmıştır diye düşünebilirdik. Ama o politik hafıza belli ki yok olup gitmiş. Bartın’da ilk madenci ölümleri haberi geldiğinde CHP’nin kurumsal hesabından yapılan paylaşımda ‘maden işçisi’ ifadesi bile geçmiyordu; bunun yerine ‘maden şehitleri’ demeyi tercih etmişlerdi. ‘Maden şehidi’ olur mu olmaz mı tartışması kenarda dursun, bu denli zorlu koşullarda ‘güneşi görmek için karanlığı kazanların’ adını sanını, sınıfını bile anmaktan kaçınmak ne demektir? Sosyal demokrat olduğunu ileri süren bir partinin işçiye işçi diyememesinden büyük bir hicap kaynağı olabilir mi? Şehitlik lafıyla, ölüme mistik bir değer yükleyerek bunun bir iş cinayeti olduğu dikkatlerden kaçırılmış olmuyor mu? Böyle mi değiştireceksiniz 20 yılın tahribatını?

***

İktidar işsizlik sopasıyla milyonlarca ücretli çalışanı sermaye lehine rehin almış, siyasal İslam’ı emek alanını dizayn etmede baş tacı etmiş, muhalefet ise laikliğin, kamuculuğun yalnızca ifade olarak değil felsefe olarak da çok uzağında. Yurttaşlar her gün bu vahşi düzenin devamı uğruna yaşamını yitirirken, onlara sandığı bekleyin diyen, toplumun örgütlenmesi için tek bir adım atmayan, emekçi düşmanı düzenlemelere karşı mücadele etmeyen tüm siyasi özneler bu ölümlere ortaktır. Kâr hırsı uğruna, tüm iş güvenliği gereklerini yok sayarak emekçileri canı pahasına çalıştıranlardan hesap sormayı seçim sonrasına ertelediğinizde, egemen sınıfın oyalama tuzağına düşüyorsunuz demektir. Memleketin ilericileri, solcuları sağın gramerine karşı çıkıp gündeme soldan müdahale etmediği müddetçe 2023’te bu cendereden kurtulmanın imkânı yoktur.