Sitüasyonistler 60’larda yazdıkları kitaplarda yaşanılan hayatı deneyler yapılan bir tür toplum laboratuvarına ve içinde yaşayanları da kobaylara benzetiyorlardı. Stres, sinir gerginliği, şartlandırma, kirlenme, hastalıktan beter tedaviler, vb. onlar için bir tür ölüm tohumlarıydı. Doğrudan ölüm makinelerine, yani silahlanmaya yapılan yatırımlar da sağlığa ve doğanın iyileşmesine yapılan yatırımlardan fazlaydı. İş kazaları, trafik kazaları, gittikçe artan kanser vakaları ve daha pek çok hastalık ve felaket, onlara göre bilinçli ihmal ya da bilerek yapılan müdahalelerle kaza ya da afet olmaktan çıkmıştı; hepsi birer cinayet ve katliamdı. 60’lardan bu yana yaşanılanlar onları haklı çıkardı.

Batı ülkelerindeki toplum laboratuvarlarının koşulları bizim gibi ülkelere göre daha iyi olsa da, sonuçta o laboratuvarlarda yaşayanlar da stresten, depresyondan, çeşitli üretilmiş hastalıklardan ve doğal olmayan felaketlerden şikayet ediyorlar. Basında yer alan bir habere göre 2019’da İngiltere’de Ekim ve Aralık ayları arasında 20 milyon kişiye antidepresan reçetesi yazılmış örneğin. Bu sadece meselenin görünen kısmı. Bu laboratuvar koşullarında iyi insan olmanın ya da iyi insan olarak kalmanın da bir bedeli var, toplumsal ve psikolojik…

DEPRESYON VE HAKİKAT

Geçen haftaki yazımda Alman felsefeci Böhme’nin kitabından ve çıkış yolu olarak ‘hayatı ciddiye alma’nın öneminden bahsetmiştim. İnsanın kendi hayatını ciddiye alması, bu koşullarda depresyona karşı dirençli olmasını gerektiriyor. Franco ‘Bifo’ Berardi’nin ‘Gelecekten Sonra’ adlı kitabında yazdığı gibi, “Depresyon normalde kolektif anlatıyı olumlayan sürekli döngü sayesinde kendimizden sakladığımız şeyi görmemizi sağlar. Depresyon kamusal söylemin sakladığını görür. Depres¬yon mutlak hakikat olan boşluğa erişmek için en iyi koşuldur.” Ama Berardi’nin de belirttiği gibi, depresyon aynı zamanda kişinin harekete geçmesini, iletişim kurmasını da engeller. Bu yüzden Berardi depresyon için ilaç tedavisine karşı çıkmaz, ama depresyonun ve semptomlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Depresyon bize kendimizle ve hayatımızla ilgili bir şey söyler, hakikate ulaşmamıza yardımcı olacak. Depresyon, öncelikle bir sorumluluk hastalığıdır, kişinin kendisinden yorgun düştüğü. ‘Kendin ol’ yerine sadece bireysel başarıların ödüllendirildiği ve yüceltildiği bu laboratuvarda, yaşanılan her olumsuzluğun toplumsal uzamdan değil de sadece kişinin kendisinden kaynaklandığına dair şartlandırılma, depresyonun açık ya da gizli bir biçimde yayılmasını sağlıyor.

NEŞELENMEK

Bu açıdan sitüasyonistlerin neşelenmeyi devrimci bir aktivite olarak görmeleri oldukça anlamlı; depresyona karşı dirençli olmak bir şekilde hayatı olumlayan neşeli bir şeyler bulup yaşamaktan geçiyor. En önemlisi, neşenin ve kederin paylaşılabileceği toplumsal alanların varlığı… Konser iptalleri ya da sanata karşı takınılan tutum, tam da libidinal canlanmanın önüne geçmekle ilgili olsa gerek.

Geçen haftaki yazımda bahsettiğim Böhme’nin kitabına, bu açıdan dönecek olursak, iyi insan olmak, öncelikle ahlaki bir mesele. Ahlaki açıdan uygarlığın büyük bir kriz yaşadığı ve bütün krizlerin temelinde ahlaki bir tutumun olduğu, kapitalizmin şekillendirdiği bu ahlakın iklim krizinden savaşlara kadar bütün sorunların kaynağını oluşturduğu söylenebilir. Ama Böhme, yapay zekâyla ilgili tartışmaların yükseldiği bu zamanda şöyle önemli bir uyarıda da bulunuyor, teknikleşen bu uygarlığın ahlakı önemsizleştirdiğine değinerek. Örneğin bütün toplumlarda geçerli olan ensest tabusunun bilimsel bir çalışmayla genetik açıdan da olumlanmasıyla ilgili bir çalışmadan bahsediyor kitabında. Böylelikle ahlakın alanın giren bir konu, teknik bir mesele olarak ele alınmış ve amaçlanmasa da ahlakın önemi azaltılmış oluyor. Peki ya bilimsel açıdan da ensest tabusu onaylanmasaydı? İnsanların ahlakla ilgili meşguliyetini azaltacak ya da rol çalacak teknik tutumlar, faydadan çok zarar verebilir. Sanırım, özellikle bu çağda, teknolojik bilimsel faaliyetlerden daha çok iyi felsefecilere ve Italo Calvino’nun bahsettiği genel bir ahlaki devrimin nasıl olacağına dair çalışmalara ihtiyaç var.