Depremin nedeni doğal kaynaklı olabilir ancak ölüm ve acı düzeyi insan yapımı. Vurgunculuk, talan, yolsuzluk ve savaş, beklenen sismik bir olayı felakete dönüştürdü. İnsanların hesap sorma ve ‘kader’lerini kendi ellerine alma zamanı.

Ölüm ve acı insan inşası
Suriye’ye ilk 5 gün gitmeyen yardımlar nedeniyle halk ölüme terk edildi. (Fotoğraf: AA)

Ortadoğu, 6 Şubat Pazartesi sabahı erken saatlerde yıkıcı bir depremle sarsıldı, yer yerinden oynadı ve binalar enkaza döndü. 130 atom bombası gücündeki merkez üssü Maraş olan deprem Grönland’a kadar hissedildi. Türkiye’nin güneydoğusunda ve Suriye’nin kuzeybatısında yıkıma yol açtı. Her iki ülkede de açıklanan ölü sayısı toplam 30 bini aştı.

Bu tür trajedilerde her zaman olduğu gibi neden doğal kaynaklı olabilir ancak ölüm ve acı düzeyi insan yapımı. Vurgunculuk, talan, yolsuzluk ve emperyalist savaş, uzun zamandır beklenen sismik bir olayı felakete dönüştürdü. İşçi sınıfı parmağını bu ölüm ve acıyı inşa edenlere doğrultmalı ve onların ölümcül kötü yönetimine son vermek için örgütlenmeli.


YERLE BİR OLAN KENTLER

Deprem hem Türkiye hem de Suriye için acımasız bir zamanlamayla meydana geldi. Türkiye hızla yükselen enflasyona, çöken yaşam standartlarına ve rejimin demokratik haklara yönelik yoğun saldırılarına maruz kalmakta. Bu arada Suriye, alevleri emperyalizm tarafından körüklenen iç savaşın açtığı binlerce yaradan kan kaybetmeye devam ediyor. Yüz binlerce insan evsiz kaldı, dondurucu koşullarda, umutsuzca kayıp arkadaşlarını ve akrabalarını bulmaya çalışıyor.

Ülke içinde yerinden edilmiş yüz binlerce mülteciye ev sahipliği yapan Suriye’nin kuzeybatısı, bu ülkedeki depremin en ağır yükünü çekti. Havadan çekilen görüntülerde enkaz yığınından başka bir şey olmadığı görülen İdlib vilayetindeki Basına da dahil olmak üzere köylerin tamamı yok oldu.
Halep’te, yıllardır süren savaşın zaten paramparça ettiği bir şehirde binlerce can kaybı rapor edildi. Pazartesi gününden önce tüm mahalleler tamamen harabeye dönmüştü ve hala ayakta olan hasarlı ve harap altyapının çoğu, hastaneler gibi temel binalar da dahil olmak üzere depremde dümdüz oldu.
Hayatta kalanlar susuz ve elektriksiz kalırken, resmi ve sivil acil müdahale ekipleri soğuk hava ve şiddetli yağmura karşı insanları yıkılan evlerinden çıkarmak için mücadele ediyor.

Birçok Batılı ülkeden kurtarma ekipleri derhal Türkiye’ye yönelirken, Esad rejimiyle çatışmaların ve düşmanlıkların devam ettiği Suriye’de durum çok farklı ve Batılı ülkeler resmi hükümetle ilişki kurmayı reddediyor.

KADER DEĞİL CİNAYET

Depremin yol açtığı yıkımın düzeyi sadece depremin olağandışı büyüklüğü ile açıklanamaz. Açıkçası, iç savaşın yarattığı katliam özellikle Suriye’yi savunmasız hale getirdi. Ancak Türkiye’nin durumunda suçun büyük bir kısmı, gerçekleşmesi beklenen bir felakete ortak olan AKP iktidarı ve vurguncu özel inşaat şirketlerine ait.

Bu deprem bekleniyordu. Türkiye, Kuzey ve Doğu Anadolu Fayları arasında yer almaktadır ve sismik hareketliliğe oldukça yatkındır. Jeolog Naci Görür, ABD televizyonuna verdiği canlı röportajda "Ben de dahil olmak üzere aklı başında tüm yer bilimciler bu depremin yıllar önce çanlar çalarak geldiğini söyledik" dedi. "Söylediklerimizi dinlemek kimsenin umurunda değildi."

BİLİNÇLİ POLİTİKALAR

Ülke, 1999 yılında merkez üssü Kocaeli’nin İzmit ilçesi yakınlarında olan ve yaklaşık 18 bin kişinin ölümüne yol açan deprem de dahil olmak üzere, yıllar içinde bir dizi yıkıcı depremle sarsıldı. Bu felaket, güvenlik düzenlemelerini göz ardı eden müteahhitlerin yaygın uygulamalarına ışık tuttu, halkın öfkesinin artmasına neden oldu ve hükümeti tutuklamalar yapmaya zorladı. Bu önlenebilir trajedinin ardından reform sözü verildi ve binaları depremden korumak için yeni düzenlemeler hayata geçirildi. Ancak bu önlemler sadece yolsuzlukla değil, aynı zamanda bilinçli hükümet politikalarıyla da bir kez daha baltalandı.

AKP, KATLİAMIN İMZACISI

Toronto Star’da yer alan bir makaleye göre, AKP iktidarı tarafından 2018 yılında çıkarılan bir imar affı yasası ile imar mevzuatına uymayan binalara devlete ödenen bir bedel karşılığında ruhsat verildi. Resmi olarak onaylanan bu rüşvet sistemi kapsamında 13 milyon yapı yasallaştırıldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği İstanbul Şube Başkanı Profesör Pelin Pınar Giritlioğlu, "Bu politika değişikliği kuralsız ve şeffaf olmayan bir sisteme yol açtı," diyor. "İnşaat şirketleri de istedikleri gibi hareket edebildiler ve yönetmeliklere uymadılar."

Sonuç olarak, ayakta durması gereken ve devlet yetkilileri tarafından onaylanan binalar yerle bir oldu.

Giritlioğlu, "Güneydoğu şu anda büyük zarar görüyor; hastaneler, karakollar, okullar, belediye binaları, köprüler ve havaalanları gibi kamu binalarının hepsi 2007’den sonra inşa edildi," diye ekliyor. "Ve buralar afet durumunda en güvenli yerler olmalı, depremzedelere hizmet verilecek yerler olmalı."
Erdoğan, bu skandalın her yerinde. İstanbul belediye başkanlığı ve özellikle de başbakanlığı dönemlerinde Türkiye’nin inşaat sektörüyle yakın ilişkiler geliştirdi. Bu sektör, Erdoğan ve AKP’nin otoritesinin çoğunu üzerine inşa ettikleri 2000’li ve 2010’lu yıllardaki muazzam ekonomik büyümenin arkasındaki önemli bir itici güçtü. Türkiye’nin toplu konut idaresi TOKİ, başbakan olarak doğrudan Erdoğan’a bağlıydı ve onun yönetimi altında muazzam bir şekilde büyüdü. 2014 yılında yürütülen bir yolsuzluk soruşturmasında hükümetin inşaat izinlerini hızlı bir şekilde verdiği iddia edilmişti.
O dönemde Financial Times, büyük inşaat projelerine devam etmek için rüşvetin "bazen gerekli" olduğunu söyleyen iki (isimsiz) önde gelen Türk işadamına atıfta bulunmuştu. Türk basınına sızan telefon konuşmalarının dökümlerinde inşaat kralı Ali Ağaoğlu (sorgulanmak üzere gözaltına alınanlar arasındaydı) Erdoğan’dan "büyük patron" olarak bahsediyordu. Sonuç olarak, Erdoğan ve yandaşlarının inşaat patronlarını daha da semirmeleri ve yıllarca kazançlı ihaleler almaları için teşvik ettikleri kesinlikle açık. Cumhurbaşkanı olarak, güvenlik düzenlemelerinin etrafından dolaşmalarına izin veren yasaları geçirdi, böylece takip eden ekonomik büyümeden siyasi olarak faydalanabildi.

Resmi tavsiyelere göre inşa edilen binalar, çok güçlü depremler sırasında bile yıkılmaya karşı oldukça dayanıklı olmalı. Erdoğan ve AKP’nin vurguncu inşaat patronlarıyla yaptığı pespaye anlaşmaların bedeli, beton dağlarının altında kalan binlerce ceset olarak hesaplanabilir.

İKİYÜZLÜLÜK

Erdoğan depremden etkilenen bölgelerde üç aylık olağanüstü hal ilan etti. Erdoğan zaten kırılgan bir konumda ve bunun farkında. Hızlı ve kararlı bir yanıtın, siyasi açıdan faydalı bir "milli birlik ve beraberlik" havası yaratarak konumunu korumasına yardımcı olacağını umuyor olabilir. Ayrıca yeni OHAL yetkilerini başta HDP olmak üzere ‘siyasi düşmanlarını’ daha da ezmek için kullanmayı düşünebileceği de beklenmeli.

Ancak bu tehlikeli bir hamle olur. Halk zaten ne yapacağını şaşırmış durumda. Erdoğan’ın bu trajediyi siyasi çıkarları için kullandığına dair herhangi bir ipucu varsa ya da kendisine veya partisine herhangi bir kişisel sorumluluk yüklenirse, bu felaketin derin siyasi sonuçları olacaktır.

Tamamen önlenebilir olan bu felaketin korkunç etkisi; gerici yöneticiler ve burjuva kan emicilerin utanmaz vurgunculuğu altında sıradan insanların hem sözlük anlamıyla hem de mecazen ezildiği kapitalizm çılgınlığının ve acımasızlığının bir kanıtı. Bir kâbus diğerinin üzerine yığılırken, insanların kaderlerini kendi ellerine almaları sadece an meselesi. Tek çıkış yolu, temel altyapıyı sadece bir sağmal inek olarak gören kodamanların mülksüzleştirilmesi; bunların suçlarını kolaylaştıran politikacıların devrilmesi ve insan yaşamına uygun sosyalist bir toplumun inşa edilmesi.

Socialist Appeal’den BirGün Çeviri Kolektifi tarafından çevrilmiştir.