‘Freudcu’ Erich Fromm’un, Freud’un buluşu olan psikanaliz masasına yatırarak mikroskop altına aldığı çalışmalardan biri “Sigmund Freud’un Misyonu”

Ölümcül Çıkmaz: Bilinçaltı

EVRİM DURMAZ

Freud’u akılcılığın son büyük temsilcisi olarak tanımlayan Fromm’a göre bu akılcılığın, cadı avlarından bu yana Batı dünyasının tanık olduğu en akıldışı güçler tarafından yenilgiye uğratıldığı sırada Freud’un yaşamının sona ermesi onun trajik yazgısı oldu. Son hükmü yalnız tarih verecek olsa da Fromm’un kanaatine göre Freud’un oynadığı roldeki trajedi, misyonunun başarısızlığından çok, Hitlerizm ve Stalinizmin cinneti ve İkinci Dünya Savaşı soykırımının gölgesinde hayata veda ermesinin şahsi trajedisidir. Her ne kadar onun başlattığı hareket kaygı ve kargaşayla dolu bir dünyada sığınabilecek bir yer arayan insanlar için yeni bir din haline gelerek bozulmuşsa da, Batı düşüncesi Freud’un buluşlarıyla zenginleşmiştir ve Batı düşüncesinin geleceği bu zenginliğin meyveleri olmadan düşünülemez. Burada apaçık bir gerçekten, Freud’un bilinçdışını ve bunun rüyalarda, belirtilerde, kişisel özelliklerinde, mitlerde ve dinde işleyiş biçimini, ilk çocukluk deneyimlerinin kişiliğin gelişimindeki önemini keşfiyle ve belki de bu kadar önemli olmayan diğer birçok keşfi sayesinde psikanaliz kuramına yeni bir temel oluşturması gerçeğinden bahsetmiyor sadece, ayrıca Freud’un Batı düşüncesinde yaptığı genel etkiyi de vurguluyor.
Fromm’un Freud’un ve onun kuramlarının yanlış anlaşılmasının karşısında harcadığı çaba ona ‘Freudcu’ damgası vurulmasına yol açsa da o doğru bildiklerini anlatmayı sürdürdü. Özellikle ‘Cinsellik=Freud/Psikanaliz’ algısına ve dayatmasına karşı yıllarca yazıp çizdi, konferanslar, radyo programlarında konuştu.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında cinsel âdetlerde meydana gelen değişimlerin, psikanaliz öğretilerinin giderek artan popülerliğinin sonucu olduğu sık sık öne sürülmüş olsa da Fromm bu görüşün düpedüz yanlış olduğunu düşünüyor. Çünkü Freud hiçbir zaman cinsel özgürlüğün bir sözcüsü olmamıştır. Aksine, Freud tutkuları akılla kontrol altına alma idealine sahip ve kendi tutumunca cinselliği Victoria Dönemi cinsel törelerine göre yaşamış bir insandı. Freud, Victoria Dönemi cinsel ahlak anlayışını fazla katı bulması ve bundan dolayı bazen nevrozlara yol açtığı gerekçesiyle eleştirmesi bakımından liberal bir reformcuydu.

1920’lerin getirdiği cinsel özgürlükten bambaşka bir şey olduğunun altını özellikle çizen ve bunun Freud adıyla maskelenmesine karşı çıkan Fromm, bu yeni cinsel âdetlerin birçok kökeni olduğunu ama bu kaynakların en önemlisinin çağdaş kapitalizmin son çeyrek asırda geliştirdiği bir tavırda yatan, giderek artan tüketim özlemi olduğunu ifade ediyor.
Kendine ve söylediklerine de eleştirel gözle bakabilmeyi başaran biri Fromm, yaptığı incelemeler sonucunda Freud’un amacının insanın etik açıdan özgürleşmesini sağlayacak bir hareketi, insanlığa rehberlik edecek bir seçkinler grubunun laik ve bilimsel yeni dinini kurmak olduğunu göstermeye çalıştığını açıklıyor. Bu analizlere göre, takipçilerinin ve nihayet psikanalizle hevesle ilgilenen geniş halk kitlelerinin ihtiyaçları olmasaydı Freud’un kendi kurtarıcı dürtüleri tek başına psikanalizi bir harekete dönüştürmeye yetmezdi.

Bir tür ‘dine dönüştürülen Psikanalizin’ başına gelenleri benzerlerini de kapsayacak biçimde anlatıyor Fromm:
Ne var ki bu yeni din çoğu dinsel hareketle aynı akıbeti paylaştı. Genellikle baştaki coşku, tazelik ve kendiliğindenlik çok geçmeden zayıflamaya başlar; sonra, itibarını dogmanın ‘doğru’ yorumundan ve kimin bu yeni dine gerçekten bağlı olup olmadığı konusunda karar verme gücünden alan bir hiyerarşi oluşur. Sonunda dogma, ritüel ve liderin putlaştırılması yaratıcılığın ve kendiliğindenliğin yerini alır.

Fromm’un burada altını çizdiği hayatın her alanına mercek olarak tutulabilir. Bir arkadaş, aile, kabile, aşiret, müzik/edebiyat/sanat/siyasal... akımlarda da hatta ekonomik, ticari ortaklıklar da bile bunlar küçük büyük ölçekte yaşanıyor. Türkiye’deki şu anki siyasal partilere bu gözle bir bakış Fromm’un farkında olmadan insanlığın dönen bu çarka kendini farkında olmadan kaptırdığını gösteriyor.

Psikanalizin psikoloji kuramına dayanan ve psikoterapi tarafından uygulanan yan dinsel bir hareket olarak algılandığını ve giderek bu yönde geliştiğini göstermeye çalıştığını ifade eden Fromm, eleştirilerinin psikanalizin gelişme biçimi ile alakalı hata ve kısıtlamalara yönelik olduğunu söylüyor. Öncelikle, psikanaliz tam da tedavi etmeyi amaçladığı kusurdan mustaripti: bastırma. Ne Freud ne de taraftarları bilimsel ve sağaltımsal başarılardan öte bir şey amaçladıklarını, ne kendilerine ne de başkalarına itiraf ettiler. Bu insanlar Mesih gibi dünyayı fethedip kurtarma hırslarını bastırdılar ve dolayısıyla bu bastırmanın sonucunda ortaya çıkması beklenen belirsizliklerin ve sahtekârlıkların tuzağına düştüler. Hareketin ikinci kusuru, otoriter ve fanatik özelliğiydi. Bu özellik insan kuramının verimli bir şekilde gelişmesini engellemiş ve Freud’un ne yaratıcılığına ne de özgün anlayışının köktenciliğine sahip olan, sadece onun biçimsel yanını miras alan yerleşik bir bürokrasi yaratmıştır... daha önemli olan, fikrin içeriğidir. Aslında Freud’un büyük keşfi, insan gerçeğinin yeni bir boyutu olan bilinçdışı, insanı değiştirmeyi amaçlayan bir hareketin unsurlarından biridir. Ne var ki tam da bu keşif ölümcül bir şekilde çıkmaza saplandı. Söz konusu keşif gerçekliğin yalnızca küçük bir alanına, insandaki libidinal çabalar ve bunların bastırılmasına uygulanmış, insan varoluşunun daha geniş gerçekliğine ve toplumsal ve siyasi olaylara hemen hemen hiç uygulanmamıştır. Çoğu psikanalist, hatta bunlara Freud da dahildir, ait oldukları toplumsal sınıfın diğer üyeleri kadar, insan varoluşunun gerçeklerine ve bilinçdışı toplumsal olaylara karşı kördür.

Freud’u, Psikanalizi, Fromm’u, insanı ve toplumu kuyunun dibinden tek gözle değil dört gözle yeniden tanımak için bir başlangıç fırsatı sunuyor Sigmund Freud’un Misyonu.

olumcul-cikmaz-bilincalti-378264-1.