Bizim dönemimizde duygularımızı öyle kolay kolay ifade edemezdik, utanırdık. Aşklarımız platonikti hep...

“Ölümle sona eren yaşamın kendisidir, anlamı değil”*

BELİT ÖZÜKAN - @ozukanbelit

Sanırım ben birini tarif edeceğim zaman önce hep gözlerinden başlayacağım. Mavi, durgun, derin ama neşeli gözleri var Burhan Şeşen’in. Gümüşlük’te ev tuttu. Sohbet teklifimi kabul etti ve hatta ev kontratıyla denk getirip onca işinin arasında Gümüşlük’e geldi bunun için. Öyle de nazik ve mütevazı biri kendisi. Ucuz ölümler, en çok konuşmak istediğim şeydi. Çok düşündüm ‘ucuz’un yerine daha şık bir kelime bulmak için, olmadı... O da göğsüyle yumuşattı topu ve platonik aşk ve evlat acısını anlattı. Ve tabii ki Gümüşlük’ü...

> Gümüşlük’te ev tutmuşsun. Neler oluyor?
Yıllardır istediğim bir şeydi Bodrum’da bir kaçış evim olsun istiyordum ve hayatımda ilk kez böyle bir şeye cesaret edebiliyorum. Demek ki İstanbul’dan iyice sıkılmışım artık. Müzisyen pek çok dostum yapıyor bunu. Sahil kasabalarında bir evleri daha oluyor, gidip geliyorlar sürekli. Kışın ne yaparız bilmiyorum ama çok mutlu ve heyecanlıyım şimdi.

> İllaki de Gümüşlük’te olsun kaçış yerim diye bir takıntın yoktu galiba ama o zaman neden Gümüşlük?
Ben Gümüşlük’e ilk 1983 yılında Uğur Yücel, Gökhan (Şeşen) ve amcayla (İlhanŞeşen) gelmiştim. O zaman sadece 1 tane pideci vardı burada. Tabii o zamandan bu zamana çok değişti ama halen ilkelliğini koruyor. Bodrum içinde bile bir kaçış yeri burası. Bir de yazar, çizer müzisyen pek çok arkadaşım burada oluyor. Daha konforlu oluyor tanıdıklar arasında olmak. Şehirden kaçıyorsun ama o kadar da kaçmış olmuyorsun kendi çevrenden.

> Burada müzikle ilgili de bir projeniz var sanırım...
Müzikli yerler açarken insanlar ses sistemlerine hiç yatırım yapmazlar. Biz de bundan hep çok şikayetçi olduğumuz, bunun seyirciye ayıp olduğunu düşündüğümüz için hep bir yerler işlettik. Ses sistemlerimizi istediğimiz gibi kurduk. Tatil köyü bile işlettik bu yüzden. Burada da Eda-Metin Özülkü ve Grup Gündoğarken olarak böyle bir yer yapalım dedik.

olumle-sona-eren-yasamin-kendisidir-anlami-degil-51402-1.

> Nasıl bir yer?
Eskiden Bodrum’da iyi müziğin yapıldığı pek çok mekan vardı. Şimdi bu iyi müzik biraz Gümüşlük’e kaydı. Benim de dinlediğim, iyi müzik yapan arkadaşlarım burada konserler veriyor. Öyle çok eller havaya, vahşi pop durumu yok burada. Eda, Metin ve Gündoğarken olarak düzenli dinleti ve konserlerimiz olacak. Birsen, Jehan, Bülent gibi dostlarımız da olur belki...

> Biyografinde okumuştum. “İlk bestelerim, ilk aşkla geldi”, diye.. Aşk ve üretkenlik ilişkisinin sendeki tezahürü ne?
Bizim dönemimizde duygularımızı öyle kolay kolay ifade edemezdik, utanırdık. Aşklarımız platonikti hep. Hiç unutmam lisede 6 ay boyunca bakıştığım bir kızla, Yenikapı’ya çay bahçesine gitmiştik. İkimiz de birer kola söyledik. Şişede pipetleriyle durdular öyle. İkimiz de başka yönlere bakarak 3 saat boyunca hiç konuşmadan, kolalara dokunmadan durduk. Sonunda kız “vaktim doldu” dedi ve gitti. O aşk da öyle bitti. Eskiden bir hüzün vardı. Ben severim hüznü. O zaman da o ulaşamama ile bir hüzün olurdu ve bizim bu duyguları anlatmanın bir yolunu bulmamız gerekiyordu.

> Peki halen bu böyle mi? Aşk ya da aşkın hayali seni üretken kılıyor mu?
Artık neredeyse aşk şarkısı yazmaktan utanıyorum diyebilirim. Yaz Bulutları albümünde bir şarkımda aşka “yöneliş” demiştim de müzisyen dostlarım epey alay etmişti benimle. Çocukluğumdan beri hep araştıran merak eden, sorgulayan bir tip oldum. Merak ve ayrıntılar beni üretken kılar. Çok çok kitap okumak, iyi filmler izlemek ve iyi bir gözlemci olmak, yazmanıza yardımcı oluyor.

> Bir de zamanla ustalaşıyor insan kuşkusuz...
Ben en iyi şarkılarımı müziği bilmediğim zamanlar yaptığımı düşünüyorum. Müziğin içinde oldukça ve kurallarına hakim olmaya başlayınca, saçmalama cesaretini yitiriyorsun. Ama şunu söyleyebilirim, amcayı da katarım bunun içine, biz üçümüz hiçbir zaman albüme şarkı yapmadık. Biz önce şarkılar yaptık sonra bunlar albüme girdi.

olumle-sona-eren-yasamin-kendisidir-anlami-degil-51403-1.

Öte yandan her yaz albüm çıkarmak zorunda olan şarkıcılar da var. Hande Yener, Gülşen, Serdar gibi. Onları da kutlamak lazım bir yandan. Türk halkını, müzikal anlamda bir sosyolog gibi çözmüşler. Ben bir Serdar Ortaç şarkısı yapamam mesela. Beceremem. Hor gördüğüm için söylemiyorum. O da başka bir yetenek. Tamamen ritme dayalı, içerisinde neredeyse sıfır armoniye enteresan sözler ekliyor ve Türk halkı bunu kabulleniyor. Basit değil de ilkel. Basiti yakalamak zordur ama bu tür ilkellikler daha çabuk kabul görüyor.

> Müzik sektörüne girmişken Müyorbir Yönetim kurulu başkanısın şimdi. Meslek birlikleri ve birliktelikleri hakkında ne söylersin?
Göreve geldiğimden beri yaptığım en önemli iş, yorumcu, eser sahibi ve yapımcıların haklarını ayrı ayrı savunan meslek birliklerini aynı çatı altında toplamak oldu. Artık tek bir ses olduk. Zaten olması gereken bir şeydi. Telif konusunda pek yol alamadık belki ama uyumlu çalışma konusunda altın çağımızı yaşıyoruz. Şimdi beklentilerimizden biri, kültür ve turizm bakanlıklarının ayrılması. Haklarımızı almak için mücadele ettiğimiz, otel ve işletmelerle aynı bakanlıkta temsil ediliyoruz.

> Serhan Şeşen Müzik, Felsefe ve Yaşama Saygı derneğinden konuşalım istiyorum.
2009’da doktor hataları sonucu kaybettik Serhan’ı. Onsuz ilk doğum gününde 23 değerli sanatçı dostumun katılımıyla büyük bir konser verdik ve konserin gelirleriyle kuruldu dernek. Derneğimiz, müzik ve felsefe alanında başarılı öğrencilere burslar, dersler veriyor. Sağlık alanında başı dertte olanlara hukuksal destek veriyor.
Serhan’ın adına Bakırköy’de bir okulda müzik dersliği açtık. MFÖ konseri geliriyle Rize’de bir okulun tadilatını yaptık. Doğan Cüceloğlu, Nurdoğan Arkış ve Ömer Uzun gibi değerli hocalar ücretsiz eğitim seminerleri veriyorlar. Dernekte dinletiler yapıyoruz. Herkesin desteği ve gönüllülüğüyle oluyor her şey.

>Yaşama saygı ve evlat acısını konuşalım mı? Kötü bir kelime kullanacağım ama ucuz ölümler ülkesi burası.
Doktor hatasıyla ya da ekmek almaya giderken, gaz kapsülüyle vurularak da ölebiliyor bir çocuk bu ülkede. Ölümle ilgili biraz empati kurmak lazım. Örneğin, benim oğlum doktor hatasıyla öldü ama bu ülkede bu yüzden öldürülen doktorlar var. Ben şimdi buna üzülmeyecek miyim?

> Nasıl başa çıkıyorsun?
Bir savunma mekanizması olarak buna “kader” demeyi tercih ediyorum galiba. Böyle bir düşünce tarzını benimsemek zorundasın yoksa içinden çıkamazsın. 26 yaşında oğlun yok ve sen burada yiyip, içiyorsun, gülüyorsun. Bu çok tuhaf bir durum. Öte yandan bir kızım var, tutkuyla yaptığım bir iş, sorumluluklarım var. Dağıtmak kolay yoldu. Ama şimdi Serhan’ın adını var ederek bazı çocukların hayatlarına dokunabiliyoruz. Biz o derneğe Serhan’ın evi gözüyle bakarız. Kitap ve film arşivimizle onun sevdiği şeyleri paylaşırız. Onun yaşayamadığı şeyleri yaşamak ve yaşatmak gibi tuhaf bir misyonum varmış gibi hissediyorum. Daha çok film, daha çok kitap, daha iyi müzik.. Ona yakışan biri olmak gibi bir derdim var. Ve şanslı hissediyorum kendimi en azından 26 sene onu tanımış olduğum için.

olumle-sona-eren-yasamin-kendisidir-anlami-degil-51404-1.

> Belki de kurduğun bu dernekle, ucuz ölümlere yapıcı bir cevap vermiş oluyorsun...
Bilemiyorum aslında. Her şey unutuluyor sanki. Sen fazla iyimser düşünüyor olabilirsin. İyilik yap denize at demişler. Odur belki. Serhan’ın da çok sevdiği bir laf vardır, Oruç Aruoba’nın söylediği... “Ölümle sona eren yaşamın kendisidir, anlamı değil” Belki o kadar da anlamlı değildir, karınca nasıl yaşıyorsa biz de öyle yaşayıp öleceğiz aslında. Çok büyük şeyler de beklememek lazım.

> Hadi Gümüşlük’e dönelim... Gümüşlük’ten beklentin ne?
Çok kitap okumak. Zaten okuyan biriyim ama burada çok daha fazla okumayı umuyorum. Bir de çok gitar çalacağım.

> Yeni albüm?
Datça’da Fuat Saka’nın stüdyosunda kaydettik. Adı “Özlemişim”. Sanırım Eylül, Ekim gibi çıkar.

*Oruç Aruoba’nın ‘De ki İşte’ kitabındaki Ölüm(de) adlı şiirinden alıntıdır. Serhan bu satırların altını çizmiş...

***

En sevdiğin çocukluk oyunu?
Saklambaç.
Seni bu aralar en çok ne
mutsuz ediyor?
Siyaset.
En son neye ağladın?
Serhan’a yazdığım şarkıya.
Sence birine verilecek en kötü ceza nedir?
Unutmak.
Bu ara ne okuyorsun?
Üç kitap birden. İlber Ortaylı, Zülfü Livaneli, Doğan Cüceloğlu.
Can erik mi dondurma mı?
Dondurma.
İnsan en çok neden utanmalı?
Yalan söylemekten.
En beceriksiz olduğun
konu ne?
Ampul değiştirmek.
Yalnızlık mı kalabalık mı?
Kesinlikle yalnızlık.
En güzel yaptığın yemek?
Menenemen.
Bir kelime/cümleyle Gezi?
“Kendi davası için dövüşmeyenler, dövüşmüş olurlar karşı safta”
En sevdiğin slogan?
Susma sustukça sıra sana gelecek.