Ölümünün birinci yılında anılarıyla 13 maddede Yaşar Kemal

NURTEN AKSOY

14 Ekim 1982 tarihinde Uluslararası Cino Del Duca ödül töreninde “İnsanın gücüne inanıyorum, sözün gücüne de bundan dolayı inanıyorum. Edebiyatımı bu gücün üstüne kurmaya çalıştım. Söz insanın kendisidir. İsterdim ki benim de yaptığım edebiyat bir sevinç, insanlığa bir aydınlık türküsü olsun. En acıda, işkencede bile ben insanın yaşama sonsuz bağlılığını, minnettarlığını gördüm. Söz adamı olmamdan mutluluk duydum.” diyen Türk Edebiyatının çınarı Yaşar Kemal'i yitireli bir yıl oldu bile. O, yaşamı boyunca eserlerinde Türkçeyi büyük ustalıkla kullandı, pek çok ödül aldı, Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterildi. Gerçi ödülü ona vermediler ama o, okurlarının gönlüne taht kurarak en büyük ödülünü aldı. Biz de ölüm yıldönümünde Yaşar Kemal'i yaşamından kesitler ve dostlarının anlatılarıyla anmak istedik.

1. Bizi hiç ayrı saymadılar

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116917-1.

Romanlarının ülkesi Çukurova'da, Van muhaciri ailesiyle roman gibi bir çocukluk geçiren Yaşar Kemal, ailesiyle köylüler arasındaki ilişkiyi yıllar sonra "Doğduğum bu Türkmen köyünde bizi Kürt diye hiç ayrı saymıyorlardı. Biz de kendimizi onlardan hiç ayırmıyorduk. Bütün köylülerle akraba gibiydik" diye anlatır.

2. Türkü söyleyen kekeme çocuk

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116918-1.

Yaşar Kemal, üç buçuk yaşındayken, evlerinin avlusunda koyun kesen halasının eşini izlerken talihsiz bir olay sonucunda bir gözünü kaybeder. Bu olaydan bir yıl sonra da babası bir cinayete kurban gider. Babasının camide namaz kılarken kalbinden bıçaklanarak öldürülmesine tanık olan Yaşar Kemal kekeme olur ve on iki yaşına kadar konuşmakta zorlanır. Yalnızca türkü söylerken kekemeliği belli olmaz. Babasının ölümüne çok üzülen Yaşar Kemal, uzun süre mezarlıkların önünden dahi geçemez. Ancak okur-yazar olduktan sonra kekemelikten kurtulur.

3. Karacaoğlan gibi olacaksın

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116919-1.

Çocukluğunu ozanların anlattığı efsaneler, okudukları şiirlerle geçiren Yaşar Kemal, küçük yaşına rağmen ozanlara öykünerek türküler, şiirler söylemeye başlar. Kendisiyle atışan görme engelli âşık Ali'nin "Sen bu yaşta bu kadarsan sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın" sözleri onu çok mutlu eder.

4. Sizi mahkûm edeyim diye çok baskı yapıldı bana

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116920-1.

1951 yılında Kozan Ağır Ceza Mahkemesinde, aldığı bir cezadan beraat haberi gelir. Mahkemeden çıkarken mübaşir, başkan seni istiyor, der. Yaşar Kemal odaya girdiğinde başkan onu ayakta bekliyordur. Oturun, der önce ve devam eder: “Ben biraz okur-yazar bir adamım. Sizi mahkûm edeyim diye çok baskı yapıldı bana. Siz Çukurova’da kalmayın, hemen İstanbul’a gidin. Orada Yeni Cami’nin arkasında arzuhalcilik yapar, hayatınızı kazanabilirsiniz. Sizi burada öldürecekler. Yazık olacak öldürülürseniz. Sizin ‘Bebek’ hikâyenizi karım da okudu. Edebiyattan iyi anlar. Merakından sizi görmeye mahkemeye kadar geldi. Ben de dilinize, ustalığınıza hayran kaldım, buralarda durmayacağınıza bana söz verin.” Yaşar Kemal başkana gideceğine dair söz verir ve teşekkür ederek çıkar. İstanbul’a gelir ve arzuhalcilik yapmaya başlar.

5. Allah iki Adanalıya yürü ya kulum demiş; Biri Sakıp Ağa, diğeri ben

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116921-1.

“Yaşar abiyle hayatımızın kırk dört yılı birlikte geçti, kötü günler, iyi günler gördük. Gurbet acısı, ölüm acısı, parasızlık, hapis, linç, zulüm gördük. Bunca yıl ve bunca dert içinde, en çok ne yaptınız denirse buna cevabım; türkü söyledik, edebiyat konuştuk, güldük olur. Türküler dedim madem; devam edeyim. Basınköy'deki evinden çıkar, çamurlu vadiden aşağı iner, Menekşe İstasyonundan tıklım tıkış banliyö trenine binerek Sirkeci’ye giderdik. Bazen de onca yolu yürürdük. Çünkü derdi ki ‘Allah iki Adanalıya yürü ya kulum demiş. Sakıp Ağaya yukarı doğru, Yaşar Kemal’e de Florya’dan Sirkeci’ye doğru’. Sirkeci dediysem bir maksadı var elbette: Kültür Merkezine giderdik. Kültür Merkezi oradaki üç numaralı vapur iskelesindeki kasetçilerdi. Anadolu’nun her yöresinden adı duyulmadık yerel türkücülerin kasetleri satılırdı orda; biz de bunları alıp dururduk. Sonra evde dinler dinler coşardık. Cembeli dinlerdik, İpin Ucu Sendedir dinlerdik, dengbejler, âşıklar dinlerdik. Halay türkülerinde elini, Hey Hey Hey diye sallar; yaşa be! diye coşardı.” (Zülfü Livaneli)

6. Belki ben de senin kadar güzel bir şey yazabilirdim

“Bana anlattığı bir başka hikaye de Nazım Hikmet’e küsmesidir”, diye anlatıyor Zülfü Livaneli: Paris’te Abidin Dino’yla birlikte Nazım Hikmet’i tren istasyonunda karşılarlar. Nazım der ki ‘’Yaşar, romanını okudum. Eğer bana bu kadar zulmetmeselerdi, bunca yıl hapis yatmasaydım belki ben de senin kadar güzel bir şey yazabilirdim ama olmadı.’’ Yaşar Kemal, ‘’Koca Nazım’ın genç bir adamla alay etmesi yakışık alıyor mu?’’ diyerek oradan ayrılır ve küser Nazım’a. Neden sonra anlatabilirler Yaşar Kemal’e Nazım’ın onunla alay etmediğini, içinden gelenleri söylediğini. İki büyük yaratıcıdaki alçak gönüllüğe bakın.

7. Halk kızı ve halk oğlu

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116923-1.

Ahmet Altan Anlatıyor: Ben ergenliğe yeni adım atmış, belki de gereğinden fazla kitap okuyan, edebiyat konuşmaya meraklı ve itiraf edeyim ki kendini dünyanın merkezi sanan kibirli bir oğlan çocuğuydum, konuşmalarım, tavırlarım Yaşar Kemal’i sinirlendirirdi bazen. Yaşar Kemal’le bir oyun oynamamış, böyle bir hatıraya sahip olmayan o mahalledeki tek çocuk bendim sanırım. Kimi zaman ukalalıklarımla onu çok kızdırdığımda, o kocaman sesiyle küfür eder, “Kerime, halk kızı olduğu için gerçek insandır, sen ona benzememişsin” derdi. Annem gülerdi, “Sen o ite aldırma Yaşar” derdi. Annem Yaşar Kemal’i çok severdi, kardeşiymiş gibi davranırdı, sanırım öyle de hissederdi. Ben onların “halk kızı ve halk oğlu” olmalarıyla usulca dalga geçer ve Yaşar Kemal’i daha fazla kızdırırdım.

8. O ağıtları yeryüzünden sildiler

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116924-1.

Can Dündar Anlatıyor: Anadolu’da “ağıt yakmak” derler; dildedir. Ama Yaşar Kemal’in ağıtları gerçek anlamda yakılmış. ‘Yeryüzünün en güzel ağıtlarını derledim 40’lı yıllarda’ diye anlattı; 4 yılda 300 ağıt topladım. Jandarma geldi, evden aldı, götürdü. Karakola gittim sordum. Bir polis müdürü bulmaya söz verdi. Sonra geldi, ‘Yakmışlar onları sobada’ dedi.”

Bu yangının alevi, hâlâ yüzündeydi adeta... Öylesine üzgündü, bunca yıl sonra bile... O ağıtları yeryüzünden sildiler, dedi. Ama bazıları belleğindeydi. Yaz, dedi. Açtım defterimi; o söyledi, ben yazdım, eski bir yangından, yaşlı bir çınarın hafızası sayesinde kurtulan iki ağıtı:

“Dervişin mendili ala/ bülbül konar daldan dala

Ben öpmeye kıyamazdım/ belemişler kızıl kana...”

“Anavarza at oynağı/ kana belenmiş gömleği/

Gıyman aşiretler gıyman/ kör karının bir değneği”.

9. Adı sulu kendi susuz yemek

Yaşar Kemal’le öğle yemeği yedik dün... Harbiye’de Borsa Lokantası’ndaydık. Eşi Ayşe Hanım ve Zülfü Livaneli de bizimleydi. Garson “Ne yersiniz” diye sorunca: “Dostoyevski’ninkinden” dedi Yaşar Kemal... Zülfü Livaneli tercüme etti: “Karalahana dolması... Rus yazar da hep ondan yermiş.”

Ondan önce bir şey alır mısınız, diye soran garsona bu defa; Adı sulu kendi susuz bir şey getir, diye cevap verdi. Zekice bulmacanın tercümesi yine Zülfü Livaneli’den geldi; Su böreği istiyor… (Can Dündar)

10. En sevgili çocuk bendim

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116926-1.

Yaşar Kemal memleketi Osmaniye’nin Gökçedam (Hemite) köyünde yapılan bir törende çocukluk anılarını şöyle anlatır. "Ben bu memlekette bir Kürt köyünde doğdum, Türk köyünde büyüdüm. Yalnız bu Hemite’de en sevgili çocuk bendim. Bu denilecek, söylenecek bir şeydir. Şimdi biz bin senedir beraberiz. Bu memleketi eskiler müthiş yapmışlardır. Ben Kürt çocuğuydum, oyun oynarken arkadaşlarımız kavga ederdi, herkesi döverlerdi. Ama beni dövmezlerdi. Bir kez bile bana ‘Sen Kürtsün’ diye laf söylemediler”

11. O romana başlamış olsaydınız bitirmeden bırakmazdınız.

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116929-1.

Yaşar Kemal, İnce Memed’i uzun süredir aklında kurgulamıştı. Artık oturup yazması gerekiyordu. Marmara Denizi’nin buz tuttuğu bir kışta, üç ayda romanı bitirip Cumhuriyet Gazetesinin yayın yönetmeni Cevat Fehmi’ye verir. On beş gün sonra da romanı okudunuz mu, diye sorar Cevat Fehmi’ye:

-Yarıya kadar okudum.

-Doğru değil okuduğunuz…

-Neden doğru değilmiş?

-Efendim o romana başlamış olsaydınız, bitirmeden bırakmazdınız.

-Seni şımarık seni! Kendini ne sanıyorsun, daha ilk romanın. Bir ay sonra Cevat Fehmi, Yaşar’ı odasına çağırır:

-Haklıymışsın, önceki gece romanına başladım ve bu sabah bitirdim. Elimden bırakamadım.

12. Onda şeytan tüyü vardı

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116928-1.

1943’te, Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalışırken Raşit Kemali yani Orhan Kemal ile yolları kesişir. Bir arada fazla kalamazlar, ayrılmaları uzun sürmez. İstanbul’da buluşmak üzere sözleşirler.

1946’da Yaşar Kemal askere gider Askerliğini bitirip, Adana’ya dönünce ‘Bebek’i yazar. Bu arada birçok yazısı baskın ve sorgularda yok olur. Yazarlarla tanışabilmek için birkaç kez Ankara’ya gider. Azra Erhat’la da böyle tanışır. O yıllarda doçent olan Erhat, fakültedeki dersinden sonra yanına yaklaşan gencin taşralı olduğunu anlar.

Yaşar Kemal: Ben Kemal Sadık Göğceli’yim. Abidin Bey gönderdi. Güzin Hanımın selamı var. Benim ‘Ağıtları’ almışsınızdır, okudunuz, tanıyorsunuz beni. Azra Erhat, ‘Ağıtları’ yeni bir dünyayı keşfederek okumuştu: Haydi gelin evime gidelim, deyiverir. Kemal son derece sevimli ve akıllı olduğundan Azra’yı etkilemeyi başarır. Çünkü herkesin dediği gibi onda şeytan tüyü vardır.

13. Türklerin en Kürdüne, Kürtlerin en Türküne

olumunun-birinci-yilinda-anilariyla-13-maddede-yasar-kemal-116930-1.

Listemizi Sait Faik’in Yaşar Kemal için imzaladığı kitabındaki: “Türklerin en Kürdüne, Kürtlerin en Türküne” sözleriyle bitirelim. Bu ülkeyi yıllardır yönetenler sadece bu cümleyi bile anlasalardı hâlâ bu kadar acı çekilmezdi. Saygı ve özlemle anıyoruz o KOCA ÇINARI…