Diyelim ki, adınız, bir izleme tutanağına takıldı; arkadaşınızla kahvede otururken ya da sadece yolda yürürken ya da sizi bambaşka sebeplerle sevmeyen bir komşunuzun ihbar mektubuyla.

Bir soruşturmaya karışmanız an meselesi. Soruşturulunca ne oluyor?

Eğer, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ya da Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 302 ve sonrasındaki maddelerden, ‘örgüt’ kapsamındaki suçlardan soruşturuluyorsanız, sizi şunlar bekliyor:

Öncelikle yurtdışına ‘kaçmayın’ diye pasaportunuz anında iptal edilecek, hatta 673 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ‘genel güvenlik bakımından mahzurlu görülürseniz’ (ki görülüyorsunuz), eşinizin pasaportu da iptal edilecek.
Sizi yurtiçinde tutmakla kalmıyorlar, hakkınızda yakalama kararı çıkarılacak.

Eğer şanslıysanız da sokakta yakalanırsanız, OHAL Kanunu madde 11/c kapsamında üstünüz, aracınız, eşyalarınız sorgusuz sualsiz aranacak, tüm eşyalarınıza ‘delil’ olarak el konulacak. Gözaltına alınacaksınız.

Eğer o kadar şanslı değilseniz, eviniz basılacak. Size ya da birlikte yaşadığınız kişiye ait olduğuna bakılmaksızın kitaplarınız, notlarınız, mektuplarınız talan edilecek, belki kedinizi tekmeleyecekler.

668 Sayılı KHK’nin verdiği yetkiyle, evinizde, işyerinizde ya da o gün kaldığınız evde arama yapmak için mahkeme kararına da gerek yok. Savcının emri ve polisin marifetiyle talan evinize geliyor.

Aynı KHK ile arama sırasında savcı bulunması da gerekmiyor, tüm yetki poliste. Neye el konulacağını, neyin aranacağını polisin keyfi belirliyor. Arama kararları varsa, el konulacak veya incelenecek belge veya kağıtların neler olacağına da yine 668 Sayılı KHK’nin 3/h maddesiyle polis karar veriyor. Hatta ‘tanıklıktan çekinebilecek kimseler’ statüsündeki insanların (mesela eşiniz) belgelerine veya yazılı herhangi bir eşyasına el koyma yetkisini de aynı maddenin bir sonraki fıkrası veriyor.
Bu sürecin sonunda yine gözaltına alınacaksınız.

Gözaltında sizi OHAL’in ilk kararnamesi karşılayacak. Buna göre, gözaltı süresi 30 güne kadar uzayabilir. Gözaltında 30 gün kalmayabilirsiniz ancak sizi beş gün avukatınızla görüştürmeme yetkisine sahipler. Beş gün ila 30 gün arasında değişen süre, size yapacakları işkencenin görünürdeki izlerinin ‘görünmez’ olması için geçen süreyle doğru orantılı.

Tutuklanana veya tutuklanmaya sevk edilene dek savcı veya hâkim yüzü görmeyeceksiniz. Eskiden poliste konuşulmaz, ‘Savcıya ifade vereceğim’ denirdi. Yok, olmuyor artık. Savcı ifadeye bile çağırsa, polise gönderecek, polisin aldığı ifade üzerinden de direkt mahkemeye sevk edecek.

(Yani, tüm işlemler polis tarafından hallediliyor, savcı dosya üzerinden tutuklama istiyor, hâkim de tutuklama talebiyle sevk edildiğiniz için beş dakika içinde tutukluyor. Yargı artık jet hızıyla işliyor.)

Ve hapishanedesiniz.

Hapishanede eskiden, üç arkadaşınızla görüş yapabiliyordunuz, artık yasak. Eskiden kitap okuyabiliyordunuz, artık yasak. Ailenizle her hafta görüşebiliyordunuz, artık yasak.

Avukatınızla görüşmeniz de en az altı aydan başlayarak yasak. Cumartesi günü kabul edilen 676 Sayılı KHK’ye göre bu madde sadece hükümlüler için geçerli ancak tutuklular da hâkim kararıyla bu hükme dahil edilebiliyor.

Zaten avukatınızla görüşmeniz de dinlenecek, izlenecek, kaydedilecek. Hatta avukatınızı savcının gözü tutmazsa azledebilecek.

Gözaltında da hapishanede de yalnızsınız. Tek kişilik hücrede, aile veya arkadaşlarınızı görmeden aylar geçecek, belki bir avukatla konuşmadan hatta neyle suçlandığınızı bilmeden ilk duruşmaya çıkacaksınız. Aylar, yıllar sonra çıktığınız bu ilk duruşmada, avukatınız sizi duruşma ortasında bırakıp giderse, yargılanmaya da, KHK 676’nın verdiği yetkiyle, tek başınıza devam edeceksiniz.

Üç ay OHAL, 10 KHK’nin sonucunda kalan haklarımız bunlar, geçmiş olsun.