Ortaçağ'da cadı diye yakılanlarla 21’nci yüzyıl Türkiye’sinde namus uğruna yakılan kadınlar arasında bir fark kalmadı artık! Kadınlar yalnızca gömülmek için mezarının kazılmasını bekliyor

Ölüyoruz!

Her gün bıçaklanıyoruz, şişleniyoruz, yüksekten atılıyoruz, kesiliyoruz, doğranıyoruz, vuruluyoruz, yakılıyoruz.

Her gün birer ikişer değil, üçer beşer öldürülüyoruz.

Her gün vahşetin sınırlarını zorlayan cinayet öyküleriyle savruluyoruz.

Her gün bedeni morlukları defalarca tatmış güzelim genç kızların, eli öpülesi annelerin çığlıklarıyla uyanıyoruz.

Her gün olmadık bahanelerle ölümlerden ölüm beğeniyoruz. “Kadınsan ölürsün!” önermesinin bize sunduğu seçeneklerden birini işaretlemek adına zorlanıyoruz.

Öyle ya, bakkala gidersin adam çakal olur, ölürsün. Etek giyersin, azıcık kısa diye ölürsün. Evden alışverişe çıkarsın, “İzin almadın,” diye ölürsün. İşe gidersin iş arkadaşınla iki satır konuşursun, “Adamla ne konuştun?” sorusu duvarlarda yankılanır, ölürsün, Perdeler tam kapanmaz, “Kiminle işveleşiyorsun!” diye ölürsün. Çocuk ağlar, “Bu çocuk niye ağlıyor?” denir, ölürsün. Akşama herifçioğlunun istediği yemek önüne konmaz, ölürsün. Adamın biri seni taciz eder, gelenek ne menem bir şeyse, ona yaslanır katilin… ölürsün. Delikanlının biri sana aşık olur, aşkına cevap vermiyorsundur, ölürsün. Savunmasız kalır, tecavüze uğrarsın, namus adına ölürsün. Emeğinle, alınterinle az biraz para biriktirirsin, kocanın kumar borcunu kapatmak uğruna ölürsün. Sevgilinle el ele tutuşursun, töre denir, baban ya da ağabeyin eliyle ölürsün. Dul kalırsın, herifin biri gözüne kestirir, ölürsün. Bir manyağa denk gelirsin, dolmuştan ormana kaçırılır, ölürsün. Genceciksindir, ailene destek olmak için işe girersin, patronunun tecavüzüne uğrar, ölürsün. Adam seni olmadık vaatlerle kandırır, her şeyin farkına varır, yüzleşmeye gidersin, ölürsün. Musluk bozulur, eve tamirci gelir, “Yabancı bir adam eve niye girdi?” diye ölürsün. Nişanlısındır, ayrılmak istiyorsundur, ölürsün. Boşanma davası açarsın, ölürsün. Bir adama aşık olursun, hayatını yeniden gözden geçirmeye fırsat kalmadan ölürsün. Sevdiğinle buluşmaya gidersin, ölürsün. Başka yöreden bir adamla evlenirsin, “Neden benim göreneğime uymadın?” denir, ölürsün. Üniversitede öğrencisindir, gelecek adına parlak düşlerin vardır, tiyatro sanatına vurulursun, “Neden sahneye çıkıyorsun?” aşağılanmasıyla ölürsün. Okumak istersin, kendi ayaklarının üzerinde durmak… “Kızlar okumaz!” denir, ölürsün. Hırsıza, uğursuza denk gelir, ölürsün. Anasındır, evladını kocan taciz eder, her gün yaşarken ölürsün. Dayının, amcanın tecavüzünü kaldıramaz, parçalanmış ruhunla ölürsün! Düşlerin kirletilmeye çalışılır, ölürsün!

Hep ölürsün!

Üniversitede ders veriyorsundur, akademik kariyerin vardır, eski sevgilinin gözünün içine baka baka ölürsün!

Bu coğrafyada sesli gülüyor diye kadınlar aşağılanırken, hamile kadınların sokağa çıkması ayıplanırken, ailede her fırsatta anneyi mutfakta gösterirken, onu eve mahkum etmeyi bir erdemmiş gibi sunarken, gezmeyi, görmeyi, okumayı, yazmayı, dans etmeyi ayıplarken, çocuk gelin olmayı meşru bir zemine çekmeye çalışırken, küçücük çocukların tacizini örtmeye çalırken, İstanbul Sözleşmesi’ne laf çakmayı adamlık sanırken…

Biz ölüyoruz!

Ortaçağ'da cadı diye yakılanlarla 21’nci yüzyıl Türkiye’sinde namus uğruna yakılan kadınlar arasında bir fark kalmadı artık!

Kadınlar yalnızca gömülmek için mezarının kazılmasını bekliyor.

Ve arkadan ince bir ağıt duyuluyor:

“Mezarımı derinde kazın dar olsun
Altı lale üstü de çimen bağ olsun
Ben ölürsem sevdiceğim sağ olsun”