Google Play Store
App Store
Olympe De Gouges: Cinsiyetsiz aklın öncüsü

İLYAS TUNÇ

“…Titreyin, çağdaş Tiranlar! Mezarımın derinliklerinden duyulacak sesim. Cesaretim, sizin daha barbar davranmanıza neden oluyor…”

Jironden feminist, politik eylemci, oyun yazarı Olympe de Gouges, Devrim Mahkemesi’nde bunları söyledikten bir ay sonra, 3 Kasım 1793’te giyotinle idam edildi; kendi cinsine yakışmayacak şekilde politikayla ilgilendiği için…

Gouges, tiranlar diyerek Jakobenleri kastediyordu; Maximillien Robespierre’i, Jean-Paul Marat’ı, Georges Danton’u, comte de Mirebeau’yu, Philippe-François-Joseph Le Bas’ı, Georges Auguste Couthon’u, Louis Antoine de Saint-Just’ı ve sayıları dört yüz bini geçen diğerlerini… 1789 Fransız Devrimi’nin öncü gücü Jakobenler iktidara geldikten hemen sonra monarşi yanlılarını sindirmek için yirmi bini aşkın insanın başını omuzlarından ayırmıştı. Tarihe ‘Terör Hükümdarlığı’ olarak geçen bu dönemde devrimle tiranlığın yer değiştirdiğini söylemekten sakınmayan Gouges de payını alacaktı.

Gouges, katı bir Monarşi yanlısı değildi. Devrim’den beklentileri vardı; ancak ekmek istiyoruz haykırışlarıyla Versailles Sarayı’na yürüyen kadınlara Devrim’in hiçbir şey getirmediğini görünce hayal kırıklığına uğramıştı. İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne karşı Eylül 1791’de Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi’ni yayımladı. Bildiriyi, kadın sorunlarını yine bir kadın çözebilir düşüncesiyle, 16. Louis’in eşi Marie Antoinette’ye ithaf etti. Kralı savunmak için ulusal meclise de başvurmuştu. Ama, Jakobenlerin asıl tepkisini Robespierre’i acımasızca eleştirerek çekiyordu. Hatta, broşürlerin birinde Robespierre’e “Seine nehrine gel, seni boğarak öldüreyim; böylece ikimiz de ülkemize iyi bir hizmet yapmış oluruz” diye yazacaktı.

Özgürlükler, haklar konusunda sınıfsal bir temele oturmasa da günümüz kadınına önemli bir miras bırakan Olympe de Gouges, aile adıyla Marie-Gouze, 1748’de Montauban’da doğdu. Küçük burjuva bir aileden geliyordu; babası kasap, annesi çamaşırcıydı. Kasabada gerçek babasının Aydınlanma hareketinin önemli isimlerinden -Voltaire karşıtlığı nedeniyle tersini düşünenler de var- Jean-Jacques Lefranch de Pompignan olduğu söylentileri dolaşıyordu. 1765’te kendisinden hayli büyük, sevmediği bir adamla evlendi. Kocası bir yıl sonra öldü. 1770’te oğlu Pierre’le Paris’e taşındı. Olympe de Guoges adını aldı. Ekonomik destek amacıyla metres ilişkileri yaşadı; aşkın ve güvenin mezarı olarak yorumladığı dini evliliğe karşıydı. Cinsel özgürlüğü, politik özgürlüğün ayrılmaz bir parçası olarak görüyordu. Sanatçılardan, yazarlardan, siyasetçilerden oluşan entelektüel bir çevre edindi. 1791’de birkaç arkadaşıyla birlikte Gerçeğin Dostları Derneği’ni kurdu. Aralarında Madame Verney, Mademe de Stael, Mademe Roland gibi önemli feministlerin de bulunduğu dernek üyeleri genellikle Sophie de Condorcet’in evinde toplanırlardı. Yeterli yazma becerileri olmamasına rağmen Gouges, kendini geliştirdi. Oyunlar, romanlar, politik yazılar, manifestolar, edebi incelemeler yazmaya başladı. Bir tiyatro grubu oluşturdu. İlk oyunu Zamorze ve Mirza’yı 1784’de yazdı. Kölelik karşıtı bu oyun 1789 Devrimi’ne kadar sahnelenemeyecekti. Devrimin yol açtığı teröre rağmen eleştirel dilinden taviz vermedi. Tutuklanma gerekçelerinden biri ise yönetim biçimi olarak Cumhuriyet, Federalizm, Anayasal Monarşi arasında bir halkoylaması önermek olacaktı. Önerisini Üç Kupa adını verdiği bir makalede dile getirmişti.

Gouges, giyotine yatırılmadan önce Town Hall’da ufacık bir çatı odasında üç ay tutuklu kaldı. Hamile olduğunu söyledi. Yapılan kontrolde bunun gerçek olmadığı belirtildi. Mahkeme başkanı, kendisini fazlasıyla temsil edeceği gerekçesiyle avukat tutma hakkına itiraz etti. Savunmasının bir yerinde hâkimin, “Jakobenleri sevmiyorsunuz, onlar da sizi sevmek zorunda değiller” ifadesine Gouges şu karşılığı verecekti:

“Evet, efendim! Ben suçsuzluğun cesaretini taşıyan gerçek insanları, bu toplumun dürüst yurttaşlarını seviyorum, entrikacıları değil…”

Ülkesini ve halkını taparcasına sevmenin kurbanı Olympe de Gouges’ın Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi, 1789’da yayımlanan İnsan Hakları Bildirisi’nin bir kopyasıydı. Gouges, yalnızca insan sözcüğü yerine kadın sözcüğünü koymuştu. Ancak bildiri, yasa ve toplum karşısında kadının niçin erkeklerle eşit olmadığını sorgulaması açısından bir ilkti. Yayımlandığı zamanlarda pek önemsenmedi. Hatta, Marie Antoinette de okumamış olabilir. Çünkü, kralcılarla cumhuriyetçiler arasındaki propaganda öylesine yoğundu ki bu broşürler, bugünkü bilgisayar ortamında posta kutularına düşen junk maillerden farksızdı. Gouges da diğerleri gibi broşürlerini hem elden dağıtır hem de Paris’in bütün duvarlarına yapıştırırdı. Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi’nin gerçek değeri feminist hareketlerin hızlanmasıyla yıllar sonra, yüz yıllar sonra anlaşılacaktı.

Aydınlanma felsefesi üzerine biçimlenen Kadın ve Kadın Yurttaş Hakları Bildirisi, hakların doğuştan olduğu, inkâr edilemeyeceği ve devredilemeyeceği anlayışına dayanıyordu. Kartezyenlerin vurguladığı gibi aklın cinsiyeti yoktu. Öyleyse kadınlar erkeklerle eşitti. Kadınlara duyulan güvensizliğin, önyargının ortadan kalkması için erkeklerin yaptığı tüm işleri onların da yapmaları gerekirdi. Aile yaşamından siyasi yaşama dek hayatın her alanında izleri olmalıydı. Ancak, erkek egemen bir meclisten kadınlar açısından hem 1791’de hem de 1793’te eşitlikçi bir anayasa çıkması düşünülemezdi. Belki de bu nedenle Gouges’in başlangıç cümleleri oldukça sert olacaktı:

“Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir kadın soruyor. En azından bunu sorma hakkını ondan alamazsın. Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan, kerameti kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi?..”

Kerameti kendinden menkul gibi görünse de siyasi iktidar dayanağını başka iktidarlardan alır; din gibi, töre gibi, namus gibi, yasa gibi, aile gibi, baba otoritesi gibi… İktidarın muhafazakârlaşması, kadın üzerindeki baskıyı daha da artırır. Ülkemizde de muhafazakârlıklarıyla övünen Adalet ve Kalkınma Partisi muktedirlerinin verdikleri demeçlere bakılırsa bu konuda hayli geride olduklarını saptamak zor değildir. Kürtajı cinayet olarak gördüğünü söyleyen bir Başbakan’dan kendisinden iş isteyen kadına evdeki işler yetmiyor mu diyen, televizyondaki sunucunun kıyafetine karışan, meclis kulisinde çekilen fotoğraflarını soran kadın gazetecilere “Ben de sizin bacak aranızı çektirip gazeteye bastırsam” karşılığını veren cüretkâr bakanlara, milletvekillerine kadar örnekleri çoğaltmak mümkünüdür. Bu skandal açıklamalara geçen ekim ayında ‘On sekiz yaşındakinin zinasına karşı çıkamıyorsanız yedi aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak timsah gözyaşlarıdır. Şehvet öyle bir şeydir ki sınırda durmazsanız duracağınız hiçbir yer yoktur…’ sözleriyle müftünün biri bir yenisini ekleyecekti. Elbette, “İçgüdüyü akıldan üstün tutan yaratıkların aklın cinsiyeti yoktur” ifadesini kavramaları, Gouges’den ders çıkarmaları zordur.

Gerçek yurtseverlere karşı uygulanan tiranlığın hesabını sorma dürüstlüğünden taviz vermeyen Gouges, ölüm cezasının kaldırılması, mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayrı meşru çocukların tanınması, evlat edinilmesi, gelir vergilerinin adaletsizliği, yoksulluk gibi konularda da amansız mücadeleler verdi. Sadece kadınlardan oluşacak bir meclis tasarlamıştı. Ailede mülkiyet ortaklığını savundu. Doğum sırasında anne ya da bebek ölümlerini azaltmak için devlet destekli doğumevleri açılmasını önerdi. Reformlarını kendisi çıkardığı Halka Mektup (Lettre au Peuple) adlı bir bültende dile getiriyordu. Mevcut evlilik yemini yerine kaleme aldığı Kadınla Erkek Arasındaki Toplumsal Sözleşme metni ise günümüzün romantik evlilik yeminlerinin çok daha ötesindeydi.

Gouges’e yapılan eleştiriler en çok ahlaki temelde odaklanıyordu. Çünkü bir kadını göreceli bir kavram olan ahlaki temelde sorgulamak onun toplumsal mücadelesini, yeteneklerini, tarihe yaptığı katkıları görmezden gelmeye yeter. Örneğin, oyun yazarı Fleury onun için, “Kadınsı özelliklerini yitirmiş, erkeklerin ilgisini çekemeyecek biri” diyordu. Bir başka yazar, Restif de la Bretonne ise Gouges’i Paris’in fahişeler listesine almakta tereddüt etmemişti. Ancak, Robespierre’e bile sen kendini Devrim’in yaratıcısı olarak görüyorsun; değildin, değilsin ve hiçbir zaman da yıkım ve utançtan başka bir şey olmayacaksın diye seslenen cesur bir kadından erkeklerin düşmanca tavırları karşısında korkması beklenemezdi.

Bir gün kalabalığın içinden bir adam bağırır:

-Olympe De Gouges’in başı için bana kim 15 kuruş verecek?

-İlk tekliften vazgeçin! Ben otuz kuruş veriyorum…

Olympe’nin verdiği karşılık kalabalığı kahkahaya boğsa da gergin bir ortam oluşur. Bir süre sonra uzlaşılır ve insanlar dağılır. Ancak, devrim hükümetiyle uzlaşmak Gouges için imkânsızdır. Öylesine imkânsızdır ki giyotin sehpasına yatırılırken bile anayurdumun çocukları, öcümü alın diye haykıracaktır.

Gouges’ten sekiz ay sonra, 28 Temmuz 1794’te Robespierre’in de başı sepete düşer; yani öç alınır. Gouges’in ne kralcılara ne de cumhuriyetçilere yarandığı, özellikle Robespierre’i acımasızca eleştirdiği düşünülürse bunun kişisel bir öç olduğu söylenebilir. Sonuçta, Fransız Devrimi başarılı bir burjuva devrimidir; Gouges de Jironden olmasına rağmen burjuva liberal bir kadındır. Kadın hakları konusunda bir çığır açmış, adı feminizm tarihine altın harflerle yazılmıştır.