Omicron’un nedeni vurgun hırsı

Nick DEARDEN

Covid-19’un tehlikeli bir varyantının çıkacağı öngörülmekteydi. Uzmanlar, dünyanın büyük bir kesimini aşısız bırakmanın yeni varyantları kaçınılmaz kıldığını söylemişti. Ancak kimin aşılanacağına karar veren büyük şirketler oldu.

Günümüzde aşı uygulaması, İngiltere’nin emperyal hükümetlerinin iki yüz yıl önce bu tür bir krizi ele alış biçiminden çok da farklı değil: Dünyada kimin yaşayıp, kimin öleceğine karar veren piyasa fikriyle birleşen ağır dozlu bir ırkçılık.


Boris Johnson bu rol için biçilmiş bir kaftan. Bizzat aşıları bile baltalayabilecek bir varyantla karşı karşıyayken bile, Johnson, küresel aşı programına İngiltere’nin katkısında gurur duyulması gerektiğini dile getirdi. Kibirle konuşarak sorunun, mevcut aşı miktarındaki yetersizliğin değil, aşı tereddüdünün ürünü olduğunu söyledi.

Bu varyantı tanımlayıp dünyayı bu konuda bilgilendirdiği için minnettar olmamız gereken Güney Afrika, şu ana kadar nüfusunun sadece yüzde 24’ünü aşılayabildi. Botswana ve Zimbabve’nin her birinde yüzde 20 civarında aşılama yapılırken, Malawi ve Zambia, halkının sadece yüzde 3’ünü tam olarak aşılayabildi. Tüm kıtada ise, tablo iç karartıcı. Afrika’da her on sağlık emekçisinden birinden daha azı aşılanmışken, İngiltere’de, Afrika’da ilk doz aşısını olandan daha fazla kişiye takviye doz uygulanmış durumda. Her yerde bol miktarda aşı olduğu fikri gülünç.

Küresel ekonomide “piyasaya bırakmak”, kimin yaşayıp kimin öleceği kararını dev şirketlere bırakmak anlamına geliyor. Yeni tehlikeli Covid-19 varyantının Omicron diye değil, “Pfizer varyantı” olarak adlandırması öneriliyor. Bu, en azından güncel vaziyetin suçlusunun nerede aranması gerektiğine dair dürüst bir yaklaşım olur.

Sorun liyakatsizlik değil. Sorun, ortada elde edilecek para olması, hem de çok… Önde giden aşı üreticileri Moderna, Pfizer ve BioNTech, Covid aşıları üzerinden saniyede bin dolar kazanıyorlar. Pandeminin başından beri, bu şirketlerin Covid’le ilgili oluşturdukları tekeller üzerinden yaptıkları aşırı kârlar sayesinde en az dokuz yeni milyarder doğdu. Moderna’nın CEO’su, geçtiğimiz hafta sonu Omicron varyantı haberinin hisselerini yukarı sarmal yapmasıyla, daha da zenginleşti.

Aşılar, üretici firmalar tarafından icat edilmedi. Moderna’nın aşısı tam anlamıyla ABD hükümeti sayesinde, AstaZeneca’nınki İngiltere’de kamu ve yardım kuruluşları sayesinde, Pfizer’ın aşısı ise Alman devletinin desteklediği bir biyomedikal firması tarafından üretildi. Ancak ilaçların bir avuç şirket tarafından üretildiği bir dünyada gerekli uzmanlık, aşının kime ve kaç fiyata satılacağı kararı dev ilaç şirketlerine bırakılarak özelleştirildi.

İşler daha da kötüleşecek. Eski bir Pfizer CEO’su tarafından 1990’larda geliştirilen TRIPS diye bilinen ticaret anlaşması sayesinde, bu şirketler aynı zamanda kimin, nerede ve ne kadar aşı üreteceğine de karar veriyor. İşte bu nedenle pandemi koşullarında hâlâ üretebileceğimiz dozun sadece bir kısmını üretiyoruz.
Belki de Omicron’un en büyük ironisi; aşı üretiminin artmasına engel olan ticaret kurallarını yöneten organ olan Dünya Ticaret Örgütü’nün zirvesinin ertelenmesine yol açmasıydı. Toplantıda, Güney ülkeleri aşıda patent feragati için yeniden baskı uygulayacakken, İngiltere, İsviçre ve AB ilaç devlerini savunmaya hazırlanıyor ve değişim ihtiyacını reddediyordu.

İngiltere, Pfizer eliyle şekillenen serbest piyasaya öyle takıntılıydı ki, pandemiyi bitirecek alternatif bir teklif dahi getirecekti. Ancak hâlâ umut var. İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin oyunlarından usanan Güney ülkeleri direniyor. Güney Afrika, Dünya Sağlık Örgütü’nün desteğiyle, Pfizer ve Moderna aşılarının arkasındaki ileri teknolojiyi araştırarak direkt olarak ilaç üretecek ve dünyanın geri kalanıyla bu teknolojiyi paylaşmayı amaçlayan bir “mRNA merkezi” kurdu. Pfizer ve Moderna tariflerini dünyayla paylaşmayı reddederken, bu merkez Moderna aşısını bir şekilde taklit edecek ve izinsiz üretim yapacak.

mRNA’nın devrim niteliğindeki potansiyelinin sadece Covid-19’a karşı aşılama açısından değil, aynı zamanda HIV, kanser ve diğerlerine karşı da aşı ve ilaç üretme imkânı sağladığı düşünüldüğünde, bu hamle; çok farklı bir tıbbi araştırma sistemi oluşturmak adına, söz konusu kritik teknolojinin kâr takıntısı olan büyük şirketlerin ellerinden alınmasını vaat ediyor.

İşte süren bu savaş pandeminin çok ötesine geçiyor. Covid-19; dünyayı, sağlığın zenginliğine bakılmaksızın herkesin sahip olması gereken bir hak mı yoksa kâr amacıyla finansal piyasalarda ticareti yapılan bir mal mı olduğunu sorgulamaya itiyor. Küresel ekonominin kuralları; iklim değişikliğinden Big Tech lobisinin temel insan haklarına yönelik tehditlerine kadar, karşılaştığımız ciddi sorunlarla adil bir şekilde başa çıkmamıza imkân vermeyecek. Henüz daha yolun başında olan, bir Küresel Güney farmakoloji sistemi kurma deneyimi; gelecekte inşa etmemiz gereken toplum ve ekonomi türüne dair dersler barındırmakta. Geniş tabanlı bir “halkın aşısı” hareketi, insanlığın böyle bir değişim için nasıl da heyecanlandığını göstermektedir. Şüphesiz ki, Johnson dünya sahnesinde serbest piyasa kapitalizminin erdemleri hakkında ahkâm kesmeye devam edecek. Ancak tüm Covid aşılama rakamlarının ortaya koyduğu gerçeği gizlemeye onun da gücü yetmeyecek.
Kaynak: Jacobinmag
Çeviren: BirGün Çeviri Kolektifi