Omo Vadisi’nin geleneksel yaşamları

MUSTAFA ANDIÇ

Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’ya indiğimizde Ekvatora çok yakın bir Afrika ülkesi olmasına rağmen çok soğuk bir havayla karşılaştık. Vakit geceydi ama yine de bu enlemlerde bu derece soğuğu hiç beklemiyorduk. Yerel rehberimiz hemen duruma açıklık getirdi: “Afrika’nın 2350 metreyle en yüksek başkentine hoş geldiniz.” Bu açıklama şaşkınlığımızı tam olarak gidermişti ki rehberimizin yeni bir söylemi bizleri yeniden şaşırttı: “Tarihlerinizi 6 yıl geriye alın zira bizim miladi takvimimiz sizden 6 yıl geride.”

Grubumuzun yaş ortalamasının bir hayli yüksek olması nedeniyle ilk şaşkınlığımızı attıktan sonra hepimizin yüzünde ince bir memnuniyet ifadesi belirdi. (Öyle ya birden bire 6 yıl gençleştik.) Gerçekten de Etiyopya’da İsa’nın doğumunu miladın altıncı yılı olarak bildikleri için o tarihi sıfır olarak kabul ediyorlar. Bu nedenle de dünyada sadece Etiyopya’da miladi takvim altı yıl geriden geliyor.

EN ESKİ İNSAN İSKELETİ

Başkentte çok az vakit geçirip sadece dünyaca meşhur Etnografya Müzesi’ni geziyoruz. Müzedeki en ilginç eser hiç şüphesiz Lucy (Lusi). 3.2 milyon yaşındaki Lusi, şu ana kadar dünyada bulunan en eski insan iskeleti. Daha doğrusu leğen kemiği insana benzeyen ve iki ayağının üzerinde durabilen ilk insan örneği. Arkeologlar, 1974 yılında 1 metre 40 cm boyunda ve 24 yaşında bir kadın olduğu anlaşılan iskeletin bulunduğunda Beatles’in Lucy adı şarkısını dinledikleri için ona bu ismi vermiş.

Müzeden sonra esas gezeceğimiz yer olan Omo Vadisi’ne gitmek için iç hatlara yöneliyoruz. Uçağımız kalktıktan bir saat sonra güneydeki Arbaminch kentine indiğinde göllerle çevrili tropikal bir doğayla karşılaştık. Güneyde Mozambik’ten başlayıp Kızıldeniz’e kadar özellikle Afrika’nın doğusunu güneyden kuzeye kat eden Büyük Rift Çukurluğu’nun içinde yer alan bir bölgeye geldik. Bu bölge aynı zamanda Kenya’nın kuzeyindeki Turkana Havzası ile birlikte dünyada insanlığın ilk ortaya çıktığı bölgeler olarak biliniyor. Nitekim insanın atası sayılan ve Addis Ababa Müzesi’nde ziyaret ettiğimiz Lusi’nin arkeolojik kazıyla çıkarıldığı vadi de bu havza içinde yer alıyor. İşte bu heyecanla Afrika’nın en orijinal geleneksel yaşamlarının hüküm sürdüğü Omo Vadisi’ndeki ilk yerleşim yerine vardık.

ARBAMİNCH EN BÜYÜK ŞEHİR

Arbaminch kenti Omo Vadisi’nde bulunan ve sekiz değişik kabileden oluşan etnik gruplara gitmeden önce kalınacak en büyük şehir. Aynı zamanda Etiyopya’nın güney kesimlerindeki en büyük üniversite kenti. Burada lojistik hazırlıklarımızı yapıp bir gece konakladıktan sonra ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla arabalara atlayıp kabile yaşamlarına tanıklık etmek için kendimizi yollara vuruyoruz.

6-7 saat süren yolculuğumuz bölgedeki insanların ekonomik ve sosyal hayatıyla ilgili bol miktarda geri bildirim almamıza sebep oluyor. Zaten dar olan yol boyunca kağnılar, sığır sürüleri, keçiler ve insanlar kilometrelerce yolu özellikle ekonomik imkânsızlıklardan dolayı yürüyerek kat ediyorlardı.

omo-vadisi-nin-geleneksel-yasamlari-642970-1.

KONVOYLARLA YÜRÜYORLAR

Okuldan çıkan öğrenciler yol boyunca uzun konvoylar oluşturarak kilometrelerce yolu yürüyüp köylerine gidiyorlar. Hali vakti yerinde olan az miktardaki şanslı çocuk ise bisikletle gidiyordu. Zaman zaman küçük yerleşim yerlerinde kurulan pazarlarda fotoğraf molaları vererek yol alıyoruz. Duvar diplerinde erkekler köy kahvesi tadında bir araya toplanmışlar sorgom denilen ve buğday arpa karışımı bir bitkiden mayalayıp yaptıkları içkiyi içiyorlar, kadınlar ise bir kucak dolusu ot ya da odunu sırtlayıp köylerinin yolunu tutuyorlar.

Etiyopya kahvesi dünyaca meşhur olduğu için zaman zaman yol kenarında bulunan derme çatma çardak altlarında kahve molası veriyoruz. Kimi çocuklar ise bizim gibi yabancıların olduğu bir araba görünce hemen önümüze atlıyorlar ve birkaç saniyelik kısa bir dans gösterisi sonrası arabaya yapışıp bir şeyler istiyorlar. Neyse ki bu konuda hazırlıklı olduğumuz için çocuklara ufak tefek okul malzemesi (kalem silgi v.s) veriyoruz. Dere kenarlarında ise bol alüvyon taşıyan kahverengi sulara aldırış etmeden kimi çamaşır yıkıyor, kimi de etrafa hiç aldırış etmeden ulu orta tamamen çıplak bir şekilde yıkanıyordu.

ETİYOPYA'DAN YEMEN'E

Bizim tarihi süreçte Yemen’den geldiğini düşündüğümüz kahveler aslında Etiyopya’dan Yemen’e giden kahvelermiş. Kahveyi de özel bir seremoniyle yapıyorlar ve tıpkı çölde Tuaregler’in çay doldurması gibi en az bir metre yukarıdan ve hiç sağa sola dökmeden tam kahve fincanına isabet ettiriyorlar. Tabii bu durum kahvenin çok köpüklü olmasına neden oluyor. Ara ara yine yol kenarlarında 4-5 metre yüksekliğinde dünyanın en yüksek karınca yuvaları bulunuyordu. Bu manzaralar eşliğinde yerli kabilelerin en meşhurları olan Mursiler’in kasabası olan Jinka’ya varıyoruz. Burada bulunan ve çeşitli uluslararası kuruluşların araştırma ve rehabilitasyon merkezi konumunda olan ve aynı zamanda kabilelerin hayatlarını tanıtan bir müzeyi ziyaret ediyoruz. Jinka tamamen tozlu yollardan, baraka evlerden yarı açık kanalizasyonlardan oluşan tam bir Afrika yerleşkesi konumunda. Aynı zamanda tüm kırsalda yaşayan Mursi kabile köylerinin ihtiyaçlarını giderdiği ya da geleneklerini yaşamaktan vazgeçip gelip yerleştiği bir kasaba -özellikle genç neslin.

EN NÜFUSLU MURSİLER

Ertesi gün gerçek anlamda kabile yaşamını yerinde görmek için doğal bir milli parkın içinde yaşayan ve dünyanın en ilginç kabilelerinden biri olan Mursileri görmeye gidiyoruz. Mursiler; özellikle dudaklarını kesip içine geniş bir halka takan kadınlarıyla ünlü bir kabile. Bunu aile içinde statü almak için ve aynı zamanda güzel olmak için yaptıklarını öğreniyoruz. Omo Vadisi’ndeki sekiz büyük kabile içinde en fazla nüfus Mursi kabilesinde yer alıyor ve en geniş topraklara onlar sahipler.

Teknolojiyi reddeden ve üç bin yıllık geleneklerini günümüzde de sürdürenlerin sayısı 200 bini buluyor. Geçimlerini tıpkı Kenya’daki Masailer gibi sığır çobanlığı yaparak sağlıyorlar. Kaldıkları evler derme çatma yarı açık, köyün etrafı çitlerle çevrilmiş, kamıştan yapılmış duvarlar sığır gübresiyle sıvanarak kapatılmış içi karanlık derme çatma barakalardan oluşuyor.

Mursi erkekleri oldukça sert mizaçlı ve sırım gibi uzun boylular. Kadınlar ve çocuklar etrafımızı sarıp fotoğraf çektirerek birkaç Etiyopya Bır’ı alabilmek için birbiriyle yarışırken, erkekler bir kenarda oturmuş kendi yapımları yüksek alkollü biralarını içiyorlar. Kısa bir süre sonra ortalık hareketleniyor ve sinirlenen erkekler köyü terk etmemiz konusunda homurdanmaya başlıyor. Yerel rehberimizin uyarısıyla acele fotoğraf çekip en fazla yarım saat kaldıktan sonra ortalık karışmadan Mursileri terk etmek zorunda kalıyoruz. Neyse ki ara ara çalıların arasından çıkan orijinal kıyafetli kabile üyelerine denk gelip ilginç fotolar yakalayabiliyoruz. Zaman zaman bölgedeki farklı kabileler arasında özellikle arazi sınırları ve sığır çobanları arasında ciddi kavgalar çıkıyor o nedenle Mursiler’e giderken mutlaka askeri birliklere haber verip eskort eşliğinde gidiyoruz.