‘Hayalet Yeşeriyor’ şiir kitabı ile okurla buluşan Gülseli İnal, “Yüz yıllardır yaşam ataerkil düzende erkek egemenlerin hükmündeydi. Artık bu sona erdi. Bireysel ve toplumsal faşizme her zaman direndim ve savaştım” dedi.

Ömrüm faşizmle mücadeleyle geçti
Gülseli İnal. (Fotoğraf: Kadir İncesu)

Yiğit Kerim ARSLAN

Şiirlerinde insanın varoluşsal sorunlarını, felsefi, mitolojik ve metafizik düzlemde ele alan, kendine özgü bir dil evreni kuran Gülseli İnal, “Hayalet Yeşeriyor” adlı yeni şiir kitabıyla okurla buluştu. Kitapta İnal’ın şiirlerine ressam Ergin İnan’ın desenleri eşlik ediyor. İnal ile yeni kitabını ve şiirle olan serüvenini konuştuk.

Yeni kitabınız Hayalet Yeşeriyor’da “büyülü bir şiir” yazmayı sürdürüyorsunuz. Benim bu tanımımı sizin için Necmiye Alpay da kullanıyor. Bugüne kadar yayımladığınız kitaplarla ilgili söyleşilerinize baktığımızda “zamanı ve sınırları aşarak” bu şiirleri yazdığınızı görüyoruz. “Hayalet Yeşeriyor”, yine kalıpların, sınırların dışına çıkarak oluşturduğunuz bir kitap mı?

Galiba öyle. Şiirin yapı taşları; harmoni, aşkınlık, Mesmeri, lirik ve hepsinin birlikteliği ‘Anlam’dır. İster politik ister toplumcu gerçekçi olsun, şiir saydığım özellikler olmadan şiir sayılmaz. Bu ögelere kurguyla da ulaşamazsınız, ancak derin düşünce, aşkın tavır, şairin felsefesiyle de yakından ilgilidir. Bir de estetik imge.

Mitoloji, bu kitapta da büyük rol oynuyor. Sizin için bir kaçış, arınış ve yeni bir dünya olduğunu düşünebilir miyiz?

Mitolojilere meraklı oluşum kaçış değil tam aksi yönde efsanelerin ardına takılmak. Tarih boyunca atalarımızın nasıl yaşadıklarını neye inandıklarını kapsıyor. İlk insanların evreni nasıl algıladığı, hayal gücünü nasıl kullandığı, dünyaya bakışını, yaşamı değerlendirişini özetliyorlar. Bir de “Gerçeklik” değil de “Hakikat”in kapsamında neler var onu görüyoruz. Yani arketipleri.

Hem yaşamdan hem de zamansızlıktan, başka dünyalardan, rüyalardan beslenen bir şiiriniz var. Hayalet Yeşeriyor’da hem metafizik ögeleri hem de maddi evreni, insanı (ten, beden) görüyoruz. Bu iki farklı evren arasındaki bağlantıyı şiiriniz özelinde anlatabilir misiniz?

Elimdeki Kalem böyle işliyor. Ruhum ve bilincim bazı frekansları yakalayabiliyor. Sadece görünenle, gerçeklikle, aşırı gerçeklikle ilgilenmiyorum, algılayamadığımız gerçek dışı dünyaların varlığı beni kendine çekiyor. Gökyüzü ve yeraltı, frekanslarını merak ediyorum. Bana algılarıma ulaşmayan dünyaların, varlıkların keşfine yöneliktir ruhum.

HAYALET YEŞERİYOR, GÜLSELİ İNAL, VE YAYINEVİ, 2023HAYALET YEŞERİYOR, GÜLSELİ İNAL, VE YAYINEVİ, 2023

MERAKLI BİR RUHUM VAR

Şiirlerinizi ilhamla yazdığınızı söylüyorsunuz. Hatta bir söyleşinizde “Ben istediğim zaman değil, o istediği zaman şiir yazabilirim” diyorsunuz. Ancak, şiirlerinizi okuduğumuzda belli bir bilgi birikimi ve kültür görüyoruz. Bir ilham anıyla yazılmış olsa da arkasında büyük bir entelektüel nitelik olan şiirler bunlar. Şairin sadece duyguyla hareket edemeyeceğini, felsefeden tarihe birçok alana hâkim olması gerektiğini söyleyebilir miyiz?

Küçük yaştan bu yana okuma eylemi içindeyim. İlk okuduğum kitaplar annemin kitaplığında ilgimi çekenlerdi. Bu kitaplık Dünya ve Türk edebiyatının eserlerini kuşatıyordu. Yanı sıra babamın okuduğu kitaplar arasında bilimsel veriler taşıyan kitapları karıştırırdım. Sözgelimi; Yeryüzü Taşları, Madenler, Coğrafya kitapları. Hepsini okudum hâlâ okuyorum, dolayısıyla zihnim dolu. Üniversitede Felsefe eğitimi aldım. Bir de her şeyden öte meraklı bir ruhum var. Şiir yazarken hem şimdiki dünya malzemeleri hem de benim fantastik dünyamın elemanları kendiliğinden yazı eylemime karışıyor, bir süre sonra da kalem beni yönetmeye başlıyor. Birden bire kendimi başka bir alanda buluyorum.

Türkiye’de edebiyat, yıllar boyunca erkek egemen bir alandı. Günümüzde şair kadınların, editörlerin ve yayıncıların arttığını görüyoruz. Bugün, kadınların edebiyata etkisinin birçok şeyi değiştireceğini, şiirimizi farklı yönlere taşıyacağını düşünüyor musunuz? Örneğin cinselliğe kadının gözünden bakan, kadının aile ilişkilerini daha net anlatan, erkekliğe tepki gösteren şiirleri fazlasıyla görüyoruz artık…

Sadece Türk Edebiyatı ortamı değil, yüz yıllardır tüm yaşam ataerkil düzende erkek egemenlerin hükmünde geçti. Ancak artık bu sona erdi. Anaerkil çağa geçiş yaptık. Baskıya, bireysel ve toplumsal faşizme her zaman direndim ve savaştım. Divan Edebiyatı’nda kadın şairler vardı, erkek şairler tarafından hiçe sayıldılar. Tanzimat baştan aşağıya kadın şairlerle, edebiyatçılarla dolu ama o dönemde de şair-i-azamlar tarafından dışlandılar, yazdıklarıyla alay edildi, hastanelerde, hapishanelerde ölüp gittiler. Sayısız kadın yazar var geleneğimizde. Edebiyat ortamında bana baskı yapmak isteyen kendi kurallarını uygulamak isteyen erkeklere hep sürekli karşı çıktım.