Çok değil, bundan 5 yıl önce CHP’den Milas Belediye Başkanı Adayı olan Saylak bu seçimlerde partisinden aday gösterilmeyince AKP’ye geçti. Hâlbuki kendisi 2014’te CHP’nin teklifini nasıl kabul ettiğini açıklarken, CHP’li doğduğunu ve öyle de öleceğini açıklamıştı. İşin ucunda menfaat olunca CHP’liliği kendi tahmininden dahi kısa sürdü. AKP’ye geçme aşamasında ise aynı şahıs Erdoğan’a ağzını doldura […]

Çok değil, bundan 5 yıl önce CHP’den Milas Belediye Başkanı Adayı olan Saylak bu seçimlerde partisinden aday gösterilmeyince AKP’ye geçti. Hâlbuki kendisi 2014’te CHP’nin teklifini nasıl kabul ettiğini açıklarken, CHP’li doğduğunu ve öyle de öleceğini açıklamıştı. İşin ucunda menfaat olunca CHP’liliği kendi tahmininden dahi kısa sürdü. AKP’ye geçme aşamasında ise aynı şahıs Erdoğan’a ağzını doldura doldura “reisim” diye hitap ederek, onun baştacı olduğunu, elini öpmeye geleceğini söyledi.

Saylak tek örnek değil şüphesiz. Hem AKP-MHP kanadında hem de muhalefette aday gösterilmediği için partisinden istifa eden sonra da eski partisine demediğini bırakmayan çok sayıda yerel siyasetçi var. Ancak göze batanlar daha çok CHP’liler oluyor. Zira iktidar medyası omurgasız siyasetçileri ana muhalefete karşı kullanmakta tereddüt etmiyor. Örneğin daha önce tukaka ilan ettiği Beşiktaş eski belediye başkanı Haznedar’ı CHP eleştirileri üzerinden manşete taşıyor; partiden istifa edenlerin Erdoğan övgülerini “doğru yolu buldular” diyerek haber yapıyor.

Bir de ülke siyasetinde zerre kadar karşılığı olmayan fakat seçim zamanlarında küskünlerin adresi olan DSP gibi partiler var. Seçim sonuçlarına olası etkileri muhalefetin oylarını bölmekten ibaret. Avcılar’da, Şişli’de vb. eğer işler sarpa sararsa bunun siyasi sorumluluğu yalnızca omurgasız siyasetçilere değil, onlara yer açan siyasi fırsatçılığa da kesilmeli.

Merkez sağ ve sol siyasetin üç beş parça olduğu 1990’ların Türkiye’sinde değiliz. Bugün saflar çok daha belirgin. Bir yanda yeni rejimi kurumsallaştırmak isteyen güçler diğer tarafta buna direnen yurttaşların oy vermek zorunda kaldığı siyasal aktörler. Seçmen bu netliğin kendini hem makro siyasette hem de yerel seçimlerde göstermesini bekliyor. Adayların demokratik mekanizmalarla seçilmesini, yerelde iktidarın saldırılarına bariyer kuracak isimlerin tercih edilmesini talep ediyor. Ancak CHP başta olmak üzere 16 Nisan’da Hayır’ın bileşeni olarak görülen siyasetlerin aday seçimi bu beklentiye uygun değil. İYİ Partililer MHP’den kopanları partiye çekmekle meşgul. İdeolojik-politik hat yoksunu CHP yönetimi ise aday belirleme sürecini yönetemediğinden tabandaki küskünlüğe çare bulamıyor.

CHP’nin Siverek adayı Bucak çok uç bir örnek olduğu için bu denli ses getirdi, belki geri adım atılacak ancak seçmenin ağzının tadı kaçtı bir kere. İstanbul, İzmir gibi kilit şehirlerde ilçe bazında seçmenin tanımadığı, onunla bağı olmayan bir çok isim aday olarak belirlendi. Maltepe örneğinde olduğu gibi tabana rağmen istenmeyen başkanların yeniden aday yapılması ilçe teşkilatlarını tarumar etti. İlçe teşkilatının küstüğü bir beldede CHP seçimi nasıl kazanacak, sandıklara nasıl sahip çıkacak?

İktidar nasıl olsa yönetemediği bir ekonomik krizle seçime gidiyor kolaycılığına kapılmanın kimseye faydası yok. Pirus zaferleri aldatıcıdır; kendi gerçekliğine yabancılaşmaktır, zaaflarını görmemek demektir. Seçmenini ikna edemeyen, heyecanlandıramayan, politik iddiasını aday profili ve söylemi ile perçinleyemeyen bir siyasetin yerelden yükselerek iktidarı almak gibi bir hedefi olamaz. Bugün AKP ile derinleşen siyasetteki çürüme ile mücadele etmek önce kendi evinin önünü temizlemekten geçiyor. O temizliği yaparken maaşım kesilir mi korkusuyla yaşayan emeklinin, işsiz gençlerin, merdiven altında sigortasız çalışanların, iflasla yüz yüze olan milyonların sesine kulak vermek ve cesur olmak şart.