Berlin´de küçük bir ev. Daha doğrusu, 200 metrekare bahçesi olan 24 metrekarelik evlerden oluşan bahçeli ev kolonisinin bir üyesi. Şehrin neredeyse göbeğinde ve bu evlerin bir kısmı 1910’lardan beri orada. Evin sahibi olan dostumuzun anlattığı kadarıyla oldukça uygun bir fiyata sahip olunabilen bu evler çoğunlukla işçi sınıfının rağbet ettiği “nefes alma” yerleri.

“Schrebergarten”ların uzun ve etkileyici bir hikâyesi var, üzerine yapılmış tonla da çalışma. Çeşitli zamanlarda çeşitli işlevleri olmuş bu bahçelerin; -Nazilerden saklanmaktan gıda güvenliğine uzanan... Benzer bahçelerden şu anda Almanya genelinde 1,4 milyon tane bulunuyor. Sadece Berlin’de ise 833 bahçeli ev kolonisi var.

Ne olur ne olmaz, bizim havuzcu müteahhitlerin haberi olur da oralara Berlinkule ya da Bismarkhattan falan dikmeye kalkarlar diye bahçeli ev mevzusunu çok uzatmayıp aklıma takılan meseleye geçeyim izninizle.

Az önce belirttiğim gibi, bu bahçeli evlerin bir kısmı geçen yüzyılın başından beri var. Fikrin kendisi ise 19. yüzyılın son çeyreğine ait. İnsan bir TC yurttaşı olarak benzer devamlılıklar ararsa yolu ya üzücü hikâyelere ya da düpedüz hiçliğe çıkar, eyvallah da, çok daha yaşamsal, çok daha kritik bir konuda, çok daha kısa süreli bir devamlılık beklemeye hakkımız yok mu?

1999 Marmara Depremi’nden sonra şehrin çeşitli yerlerine konan acil durum konteynerleri nerede?

Olası bir depremde toplanılacak yerlerin kaç tanesine AVM yapıldı, kaçı olduğu gibi duruyor?

Gezi Parkı’nin bu yerlerden biri olduğu gerçeği kimsenin umurunda mı?

Lanet olası inşaatlarınız bir sonraki depremden sonra yine on binlerce insan ölsün de gömecek yer bile kalmasın diye mi sürüyor yoksa?

Bu sorular bitmez ama şurası net: iki dünyayi tekrar birbirine yaklaştırmak zorundayız. Batı Medeniyetine küfretmek dışında onunla gerçek bir ilişki kuramayanlar tarafından yönetilmeyeceğimiz bir hayatı kurmak zorundayız.

Kaderin garip bir cilvesi, önümüzdeki seçimde seçim barajının kalkma ihtimaline dair bir şeyler konuşulmaya başladı şu sıralar. Anayasa Mahkemesi bu topa girer ve barajın hak ihlali olduğuna hükmederse işte o zaman birkaç ay içinde bambaşka bir Türkiye’yi, gerçek Yeni Türkiye’yi kurma fırsatı doğuyor hepimiz için.

Ben böyle bir kararın muhtemel olduğuna ve bu kararın ardından Anayasa Mahkemesi’nin birileri tarafından darbe yapmakla suçlanacağına inanıyorum. Yetki tartışması ve konunun nasıl çözüleceği başka bir tartışma konusu olmakla beraber, eğer bu durumu 367 kararı ile karşılaştırmaya kalkan olursa şimdiden bilelim ki o özgürlüğün değil inşaatın yanındadır. Oysa bizim özgürlük ihtimalimiz zaten o dev inşaat mafyasını aşmaktan geçiyor.