Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Tayyip Erdoğan, yeni bir alışkanlık edindi: Cuma namazından sonra cami kapısında gazetecilere açıklama yapıyor… Belli ki Osmanlı padişahlarının “cuma selamlığı” geleneğini canlandırmaya çalışıyor…

16 Nisan’daki “selamlık konuşması”nda oklarını bu kez KKTC Anayasa Mahkemesi’ne çevirmişti Erdoğan. Asılsız bir haber üzerinden esip gürleyerek mahkemeye tehditler savurdu…

Saray’ın “Propaganda Nâzırı” Fahrettin Altun’un bir gün önce attığı tivitlerden, durumun bu noktaya geleceği belliydi zaten. Fahrettin Bey bir konuya el atmışsa orada mutlaka bir “algı operasyonu” vardır! Bunun son örneğini, KKTC’ye yönelik açıklamasında gördük. “Kuran kursları yasaklandı” diye duyurmuştu Anayasa Mahkemesi kararını. Oysa gerçek öyle değildi. Kararda, din eğitiminin Anayasaya göre devletin gözetim ve denetiminde verilebileceği, bu konuda yetkili kurumun Din İşleri Dairesi (bizdeki Diyanet İşleri Başkanlığı) değil, Milli Eğitim Bakanlığı olduğu belirtiliyordu. Bunda kıyamet kopartacak ne vardı? Kuzey Kıbrıs Devleti, Türkiye’de rafa kaldırılan “Eğitim Birliği Yasası”nı uyguluyordu. Ama İletişim Başkanlığı, her zamanki gibi, olayı çarpıtarak yansıttı. Erdoğan da dolduruşa gelerek KKTC yargısına şu sözlerle ayar vermeye kalktı:

“KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır. Kuzey Kıbrıs artık her şeyiyle Türkiye’deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirme durumundadır...”

Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve “KKTC Valisi” Fuat Oktay, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AKP Sözcüsü Ömer Çelik de topa girdi. Hepsinin sözlerinde aynı “tehdit” ve “kibir” vardı. Hiçbiri kararı okumamıştı. Ömer Çelik’i “mürekkep yalamış” biri sanırdım. Yanılmışım! “Konjonktür hazretleri ve mevzuat efendiye demokrasiyi kurban edemeyiz” gibilerden tuhaf sözler ederek Kıbrıslıları kendisine güldürdü!

Erdoğan, cami kapısındaki açıklamasında, bu kararın “din düşmanı bir sendika”nın başvurusuyla alındığını söylemişti. Bu da doğru değildi. “Din düşmanı” dedikleri sendika, AKP’yi destekleyen, Türkiye’nin Kıbrıs tezini savunan, imamların kurduğu “Hizmet Sendikası”ydı!

***

Erdoğan’ın KKTC yargısına gözdağı vermesi Kuzey Kıbrıs’ta büyük tepkiyle karşılandı. Muhalefet milletvekilleri Cumhuriyet Meclisi’nde, “Kuzey Kıbrıs sizin vilayetiniz mi?” diye sordular Türkiye’yi yönetenlere. Kıbrıs Türk Barolar Birliği’nin çağrısıyla tarihi mahkeme binası önünde cüppeleriyle toplanan avukatlar, Saray’ın yargıya müdahalesini protesto ettiler. Basın yayın organlarında Erdoğan’a yönelik ağır eleştiriler yer aldı. KKTC’de yargının ve medyanın bağımsız olduğu, dışarıdan yapılan karışmaların geri tepeceği vurgulandı…

Dış politikayı Saray bürokratlarıyla yürütmenin sonuçlarıydı bütün bunlar! Meslekten yetişmiş Dışişleri bürokratlarını “monşerler” diye aşağılayarak dışlarsanız böyle yol kazalarıyla karşılaşmanız kaçınılmazdır. Bakın, bir dönem Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliğini yapmış Kaya Türkmen nasıl uyarıyor Türk yetkilileri:

“Kıbrıslıya saygı gösterin. Anayasal düzenine de. Yüksek Mahkemesine de. Laikliğine de. Ve tabii bütün dünyaya haykırdığımız bağımsızlığına da… Saldırdığınız Yüksek Mahkeme’nin kararını da önce bir okuyun…” (Yenidüzen, 21 Nisan 2021)

Birleşmiş Milletler gözetimindeki Kıbrıs görüşmeleri yarın Cenevre’de yeniden başlıyor. İki gün sürecek bu toplantıdan olumlu bir sonuç beklenmiyor. Erdoğan’ın çıkışının tam da bugünlere denk gelmesi, KKTC’nin “eşit egemenliğe dayalı bağımsız iki devlet” tezini iyice zayıflattı. “Egemen” bir ülkenin yargısına yapılan bu kaba müdahalenin dünyaya nasıl anlatılacağı kara kara düşündürüyor KKTC yöneticilerini…

***

Kıbrıs Türk toplumu, demokratik gelenekleri olan, Atatürk ilkelerine ve laikliğe içtenlikle bağlı bir halktır. KKTC’nin Tayyip Erdoğan’dan laiklik dersi almaya gereksinimi yoktur. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanlar, Cumhuriyetin laiklik anlayışını çoğu Türkiye yurttaşından daha iyi anlamış, sindirmiş ve yaşamlarında sorunsuz uygulayan insanlardır.

Parmak salladığınız ülkeyi tanıyın da ondan sonra konuşun!