SONER CAN Edebiyatımızın gerçek bir çınarıdır Yaşar Kemal. Modern Türkiye edebiyatının son yüzyılına damgasını vurmuş, engin Anadolu coğrafyasından beslendiği gövdesinden, ana dallarından, ince sürgünlerine, yapraklarından, köklerine sayısız genç isim beslenmiş, Türkçe seslendirilen uçsuz bucaksız destana kendi sözcüklerini eklemişlerdir. Ne var ki büyük yazarlar söz konusu olduğunda birçoğumuz benzer bir davranışı sergileriz. Sevdiğimiz yazarın eserlerini yıllarca […]

Önce ‘yazar’ı tanımak
SONER CAN

Edebiyatımızın gerçek bir çınarıdır Yaşar Kemal. Modern Türkiye edebiyatının son yüzyılına damgasını vurmuş, engin Anadolu coğrafyasından beslendiği gövdesinden, ana dallarından, ince sürgünlerine, yapraklarından, köklerine sayısız genç isim beslenmiş, Türkçe seslendirilen uçsuz bucaksız destana kendi sözcüklerini eklemişlerdir.

Ne var ki büyük yazarlar söz konusu olduğunda birçoğumuz benzer bir davranışı sergileriz. Sevdiğimiz yazarın eserlerini yıllarca okur; yazarı, yapıtları üzerinden tanımaya çalışırız. Elbette yapıtlarda yazarına dair birçok ipucu, şifre ve onu ele veren izler vardır. Ancak çoğu zaman yazar, yazdıklarının çok daha fazlasıdır, başkasıdır, diğeridir, öncesi ya da sonrasıdır. Üstelik Yaşar Kemal gibi bir dilde devasa bir kitaplık kurmuş, o dili adeta yeniden kurmuş, esin aldığı coğrafyayı yeniden tanımlamış bir ustadan söz ediyorsak, ‘sevdiğin yazarı önce tanımalısın’ meselesi, çok daha önceliklidir.

Yaşar Kemal’e dair birçok biyografik kitap yayımlandı. Bazıları kendi ağzından anlatımlarla şekillenen bu kitapların her biri belirli bir boşluğu doldurdu.

Geçen yıl ödül kazanan ‘Töz’ ile dikkatleri üzerine çeken Türk edebiyatının yeni öykücülerinden Meral Saklıyan’ın kaleme aldığı ‘Yaşar Kemal’ imzalı biyografi çalışması da raflarda yerini aldı. Duru ve özlü anlatımıyla dikkat çeken Saklıyan’ın biyografisi, içtenlikli diliyle de okuru kendine bağlıyor. Bunun nedeni de sanırım, Meral Saklıyan’ın hayatının bir döneminde Yaşar Kemal ile kesişmesi, ondan yazma konusunda sürekli ilgi ve teşvik görmüş olmasıdır.

GÖÇ: DESTANIN İLK CÜMLELERİ!

‘Yaşar Kemal’ biyografisi, bir göç hikâyesiyle başlıyor. Kemal Sadık Göğçeli, namı diğer Yaşar Kemal’in ailesi, Rus ordusu Van’ı işgal edince, antik çağlardaki adıyla Kilikya’ya göç ediyor ve büyük Çukurova efsanesinin ilk hamuru böylelikle yoğruluyor. Yaşar Kemal’in ergenlik yıllarına kadar süren kekemeliğinin ardından, ‘şairlik’ vasfının şekillenmesine de şahit oluyoruz bu biyografide. Üç buçuk yaşında iken talihsiz bir kaza sonucu bir gözünü kaybetmesi bir yana, bu yıllara ait şaşırtıcı bir bilgi de Yaşar Kemal’in okuma öğrenir öğrenmez, yaşadığı çevredeki aşıkların ağıt ve destanlarını kayda alma tutkusu ve bir ‘aşık’ olma isteğinin ailesi tarafından engellenmesi. Bu heves bile, yazarın, doğup büyüdüğü toprakların rengine, kokusuna nasıl bir aşkla bağlandığını anlayabilmek adına çok kıymetli.

Okumayı sürdürürken ortaokul yıllarında İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk ile ömür boyu sürecek dostlukların temelini attığını, ardından ekmek derdine düşmesini, inşaatlarda kontrol memurluğu, tarla bekçiliği, ırgatlık, çiftliklerde katiplik, traktör şoförlüğü, hademelik ve vekil öğretmenlik yaptığını öğreniyoruz. Bütün bunlar, Yaşar Kemal’in, sayısız romanında yarattığı sayısız kahramanla bizzat arkadaşlık, yarenlik ve yoldaşlık ettiğini fark etmemizi sağlıyor. Yoksa, o koca destan nasıl var olabilirdi ki! Zaten öğretmenliğinin ardından da son nefesine kadar sürecek kalem işi başlıyor Yaşar Kemal’in.

‘ÜMİT’ ÖLDÜ ‘UMUT’A BAKALIM!

Meral Saklıyan’ın yazdığı bir solukta okunabilecek biyografisinde şaşırtıcı ayrıntılar da var. Mesela, yazarın 1943’te Ülke dergisi için kaleme aldığı yazısında ‘ümit’ sözcüğü yerine ‘umut’u kullanması. Bu sözcüğün böylelikle dilimize yerleşip benimsendiğini görmek şaşırtıcı olduğu kadar da ‘umut’ verici! Bu isim, yıllar boyunca daha iyi bir gelecek, daha güzel bir ülke, daha yaşanır bir dünya umuduyla çocuklarımıza isim olmamış mıdır?

Saklıyan, “… Ben iki şeye inanırım. İki şeyin sonsuz gücüne, sonsuz yaratıcılığına, sonsuz değişimine, halk ve doğa” diyen Yaşar Kemal’in ideolojik görüşlerinin nasıl şekillendiğini ayrıntılarıyla anlatıyor. Her insanın yüreğine dokunan, aklına kazınan isimleri olur ömrü boyunca. Yaşar Kemal’i ‘bir gergef’ gibi işleyen ilk akıl hocaları Arif ve Abidin Dino Kardeşler olmuş, ne büyük bir şans!

Derken edinilen ilk daktilo, ilk öyküler, su bekçiliği ve arzuhalcilik. Karın kolay doymasa da öykülerin durmaksızın devam ettiği bir dönem!.. ‘Aşık Kemal’, ‘Komünist Kör Kemal’e terfi edince, bela eksik olur mu?.. 1950 yılında mahpusa düşüyor ve tahliye edilirken kendisine hayran olan hâkimin tavsiyelerini dinliyor büyük bir vakarla. Bir yıl sonra, edebiyatımızın üç Kemal’inden bir diğeri Orhan Kemal ile İstanbul hayalleri kurmaya başlıyor. İstanbul’a gelindiğinde ikisinin de hayalleri suya düşmüştür ama Yaşar Kemal, Cumhuriyet gazetesinin muhabiri olarak çoktan tutuyor Diyarbakır’ın yolunu. Diyarbakır röportajları, çığır açacaktır; hem edebiyatta hem de gazetecilikte. Yaşar Kemal’in bu ayrımı nasıl yaptığını da Saklıyan’ın kitabındaki bir alıntıdan öğreniyoruz;

“Haber gerçeğin kaba yansımasıdır, röportajsa yaşamın özüne, gerçeğin özüne doğru iniştir. Röportaj bir edebiyat sayılabilir mi? Bu soruyla çok karşılaştım. Röportaj bir edebiyat sayılmak ne, bal gibi edebiyattır…”

ÜÇ ÖNEMLİ BÖLÜM

Meral Saklıyan’ın ‘Yaşar Kemal’ biyografisi, sadece yazarın hayatına değil, edebiyat anlayışına, şiir, öykü, roman ve diğer türlerle olan verimli ilişkisine dair özlü bilgiler veriyor. Ayrıca dil, yazma anlayışı, İstanbul, kovalanan halklar, çocuklar ve Kürt kültürüne dair başlıklarda Yaşar Kemal’in düşüncelerini derli toplu bir biçimde öğreniyoruz. Kitabın son bölümünde ise üç önemli bölüm var. İlki Yaşar Kemal’in kronolojik yaşam öyküsü, diğeri de Meral Saklıyan’ın bu biyografiyi yazarken yararlandığı kaynaklar. İkisi de Yaşar Kemal meraklıları için ufuk açıcı bilgiler barındırıyor. Yine son bölümlerde yer alan eserlerinin listesi, yazarın vefatı öncesindeki yaşadığı olayların kısa özeti de, okurlar için son derece faydalı.

Bir yazarı, bir başka yazarın sözcükleriyle okuyup tanımak çok keyifli. Ayrıca konforlu da; zira bir yazar her şeyden önce, olan biteni en kısa yoldan yazıya dökebilen kişi değil midir?.. Ancak Adana kökenli Meral Saklıyan’in sözcükleriyle ülkemizin belki de en ünlü Adanalısı Yaşar Kemal’i okumak, derinden derine hoş bir empatiyi ve büyük bir hayranlığa eşlik etmek anlamına da geliyor.