Erdoğan ve Gül tarafından, Filistin’e yönelik saldırıları nedeniyle İsrail’e ‘sert’ mesajlar verilse de, iki ülke arasındaki askeri ve ticari ortaklık, işbirliği içindeki pek çok ülkeye parmak ısırtıyor.

One minute, çok dolar
BERKANT GÜLTEKİN
 
Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül tarafından, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları eleştirilse de, Türkiye ve İsrail arasında diğer pek çok ülkeyi kıskandıracak bir ilişki söz konusu. İki ülkenin askeri ve ticari işbirliği, AKP döneminde en parlak günlerini yaşıyor. Kimi süreçlerde politik ilişkiler görünürde gerilse de, ticari ve askeri ilişkilerde daimi bir akamet yaşanmıyor.

Üç Yahudi gencin Batı Şeria’da öldürülmesiyle başlayan süreçte, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları sonucu çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 100’den fazla Filistinli yaşamını yitirdi. Aynı süreç içinde Filistinli bir gencin Siyonistler tarafından yakılarak öldürülmesi konuya daha çarpıcı bir boyut kazandırdı. İsrail’in saldırıları devam ederken, direnişi yaşamlarının bir parçası haline getirmiş Filistin halkının da savunması sürüyor.
 
SÖYLEMDE ELEŞTİRİ VAR
Süreçte dikkati çeken gelişmelerden biri de Türkiye’nin İsrail yönetimine yönelik “uyarıları” oldu. Ramazan ayının ilk günlerinde Başbakan Erdoğan’ın katıldığı bir davette dile getirdiği “Filistinli kardeşlerimiz bizim gibi şu an iftar edemiyor. İsrail her zamanki gibi terör estiriyor. Estirdiği bu terörle, şu ana kadar 100’ü aşkın Filistinli kardeşimizi şehit etmiş durumdalar. İşte 400 ton bomba yağdırdılar. Nerede insanlık” şeklindeki sözleri, iktidara yakın gazeteler tarafından İsrail’e bir “had bildirme” olarak servis edildi. Cumhurbaşkanı Gül de önceki gün Erdoğan’ın sözlerine benzer ifadeler kullanarak şu açıklamayı yaptı: “İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarını durdurmalı, kara harekâtı yapmaya kesinlikle tevessül etmemelidir. 2012’de ilan edilen ateşkes koşullarına dönülmeli, Filistin halkının vazgeçilmez haklarını geri verecek şekilde barış müzakerelerinin tekrar başlaması için gayret gösterilmelidir” Gül’ün sözleri de Erdoğan’ın konu hakkındaki açıklamalarına benzer bir şekilde servis edilerek, Türkiye hükümetinin İsrail-Filistin geriliminde, “Siyonist İsrail”in değil, mazlum Filistin halkının yanında olduğunu beyan ettiği şeklinde yorumlandı.
 
İSRAİL İLE ASKERİ ANTLAŞMALAR
Ancak iki liderin sözlerine karşın Türkiye-İsrail ilişkileri, gerek askeri gerekse de ticari anlamda AKP’nin iktidar olduğu 2003 yılından bu yana hayli gelişme gösterdi. AKP hükümeti, füzeriyle Filistin halkına kan kusturan İsrail ile 2007 yılında Ofeq Uyduları’nı ve Arrow Balistik Füze Sistemi’ni satın almak için el sıkıştı. Anlaşma, Türkiye’nin, İsrail’in ürettiği askeri silahlarla ordusunu “güçlendirmesine” yaradı. Hava, deniz, kara ve istihbarat birimlerini de kapsayan bu anlaşmaya göre, “Türkiye’nin F-4 Fantom ve F-5 jetlerinin modernleştirilmesi” ve “Türkiye’nin M60A1 tanklarından 170’inin geliştirilmesi” gibi projeler için İsrail’e yaklaşık 2 milyar dolar ödeme yapılması kararlaştırıldı. AKP hükümeti tarafından alınması planlanan 5 milyar dolarlık “son teknoloji” tanklar ise bu rakama dahil değil. 31 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara olayının ardından bu antlaşmalar dondurulsa da, 22 Mart 2013 tarihinde basına “Netenyahu’nun özür dilemesi” şeklinde yansıyan görüşmenin ardından ilişkilerde “normalizasyon” süreci yeniden başladı.
 
POLİTİKA BAŞKA TİCARET BAŞKA!
İsrail ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi ise Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, dünyada birbirleriyle ortaklık yapan pek çok ülkeyi kıskandıracak cinsten. Özellikle 2008 yılında Avrupa ve ABD’de de başlayan ekonomik krizin de etkisiyle, iki ülke arasındaki iktisadi ilişkilerde doğal bir yükseliş yaşandı. 2008 yılında 3.4 milyar dolar olarak belirlenen ticaret hacmi, 2011 yılında 4.4 milyar dolar seviyesine çıktı. Mavi Marmara meselesi nedeniyle politik ilişkiler gergin gibi görünse de, 2012 yılında da İsrail-Türkiye arasındaki ticaret hacmi 4 milyar doları geçti.

Görünürde politik ilişkilerin gergin olmasına rağmen İsrail ve Türkiye arasındaki ticaretin bu durumdan hiç etkilenmesini, İsrail Sanayiciler Birliği’nin Dış Ticaret Bölüm Başkanı Dan Katarivas, 2011 yılında yaptığı bir açıklamada ‘iki ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkileri birbirinden ayırma konusundaki olgunluğuna’ bağlamıştı. Katarivas’ın bu sözleri, Başbakan Erdoğan’ın halkı İsrail’e düşman etmeye çalıştığı süreçte, AKP hükümeti ile İsrail’in ticaret konusundaki ortaklığının son sürat devam ettiğini kanıtlamaya yetiyor.
 
***
 
Erdoğan Gazze’ye gidemiyor
İsrail-Türkiye ilişkilerinin bir diğer dikkat çekici yanı ise Başbakan Erdoğan’ın yıllardır gerçekleşemeyen Gazze ziyareti. Başbakan’ın Gazze ziyaretinin gerçekleşmemesinin, “Ankara’nın Kahire’deki Sisi hükümetini tanımaması olduğu” yönünde pek çok iddia olsa da bu durumda başka gerekçeler rol oynuyor. Kaldı ki geçen haftalarda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’yi arayarak tebrik etmesi bu ihtimali geçersizleştiriyor. Asıl neden ise sürpriz değil.

İsrail-Türkiye arasındaki ilişkilerde kilit pozisyonu olduğu bilinen ABD, bu ziyarete sıcak bakmıyor. Erdoğan açısından bağlayıcı olan ABD’nin tutumu, ülkenin Dışişleri Bakanı John Kerry tarafından 2013 yılının Nisan ayında açıkça ifade edilmişti. ‘Suriye Halkının Dostları Grubu’ Dışişleri Bakanları Toplantısı için İstanbul’da bulunan Kerry, Erdoğan’ın Gazze’ye gitmesini istemediklerini şu sözlerle açıklamıştı: “Potansiyel Gazze ziyaretiyle ilgili olarak biz Başbakan Erdoğan’a, bunun ertelenmesinin daha iyi olacağını ve bazı nedenlerle bu ziyaretin şu anda gerçekleşmemesi gerektiğini düşündüğümüzü ifade ettik. Başbakan, bizi hüsnükabulle dinledi. Bu konuda çok düşünceli ve hassas olduğunu düşünüyorum. Gerekirse Washington’a geldiğinde de bu konuda ayrıca görüşülebilir. Şunu vurgulamak istiyorum ki Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bu süreçte yardımcı olmak konusunda son derece yapıcı ve istekliler ve bugüne kadar da böyle davrandılar. Onları, bu iklime yararlı katkı sağlayıcılar olarak görüyoruz.”