Hayvanları yalnızca kesip yiyerek birer kasap, birer katil ya da cinayetin suç ortağı olmuyoruz, aynı zamanda sokak hayvanlarına, kediye, köpeğe kötü davranarak da, şimdi pek kalmadı ama eşeklere aşırı yük yükleyerek ve atlara insan taşıma, gösteri hayvanı olarak kullanma yoluyla da işkence ediyoruz. Ezcümle insanın insana yaptığı yetmiyormuş gibi, hayvana, doğaya, bitkilere yaptığı da artık arşa yükselen, onu delip geçen feryat oluyor!

Önemsiz Günler ve Haftalar-11

KUZU KUZU BİR HAFTA

Yılda hiç olmazsa bir hafta kuzu kuzu oturalım. Kimsenin tavuğuna kışt demeyelim, kaz gelecek yerden tavuğu esirgeyelim, ortak danaya girmeyelim, danaya, sığıra, koyuna, kuzuya, keçiye, tavuğa, yani bu mevzulara hiç girmeyelim kısacası ortak! Sürüden ayrılmayalım, insan kapar diyelim! Vakitsiz öten horozun başını kesmeyelim! Asmayıp da besleyecek miyiz diye sormuştu diktatör eskisi, biz kesmeyip de besleyelim eskisi, yenisi, müstakbeli tüm diktatörlere inat! Varsın kaçan balık büyük olsun!

Zor biliyorum, etçil varlıklar olarak, kültürlerin de beslediği bu alışkanlıkla yaşayagelen canlılar olarak et yemekten vazgeçmek, hayvansal ürünleri tüketmemek, adeta yeniden doğmak, baştan yaratılmak gibi bir şey. Öyle ama, bu zulme son veren, hayvanları, yani yeryüzünde birlikte yaşadığı arkadaşlarını kesip yemeyi içine sindiremeyenler de var ve onların varlığı da bunu düşünenleri yüreklendiriyor, umut veriyor.

Ben de maalesef ne vejetaryenim ne veganım, hep öykünenlerdenim. Elbette hepimizin küçük hikâyeleri olduğu gibi küçük tesellilerimiz de var, etçil sayılmam, et de aramam. Doğup büyüdüğüm Eskişehir’in ve İç Anadolu beslenme kültürünün bakliyat ağırlıklı olması da bunda etkili oldu kanımca. Aylarca et yemesem eksikliğini duymam! Pandemi öncesi, yurtdışı yolculuklarımda, 2-3 yıl kadar bana sürekli özel yemek geldi uçakta. Ben istememiştim ama reddetmedim de. Bir yanlışlık olmuştu besbelli, hayırlı, güzel bir yanlışlık. Bir yurtdışı dönüşümde ‘Bu kez de özel yemek gelirse, vegan olacağım!’ dedim, öyle oldu, özel yemek geldi, yani hayvansal ürünler barındırmayan bir yemek. Ve ben 2 ay kadar, verdiğim sözde durdum, vegan oldum…Hep derler ya, sonra bir gün… Ağzıma attığım bir lokma etle… Çocukken Muharrem orucu tutardım arada bir Kerbela Şehitleri ve mazlumları için, yanlışlıkla su içerdim, Nazlı Babaannem güler, ‘Sen çocuksun, orucun bozulmaz!’ derdi, akşama kadar 5-6 kez orucum bozulmazdı böylece!

“Yukarıda babamın sözlerini okudunuz. Haklı aslında bazı yerlerde, ama vegan ve vejetaryen ne demek onu açıklayalım ona. 2 ay kadar vegan olduğunu söylemiş. Neredeyse her zaman birlikte yemek yediğim birinin vegan olup olmadığını anlarım yani. Kendini “et olmadığında istemeyecek biri” olarak tanımlamış, ama etli bir yemek olduğunda da reddetmez. İyi bir şey mi şimdi bu? Hiç kimse zorla et yemek istemez zaten. Yüzyıllardır insanların aldandığı bir şey bu! Siz birine, yaşaması için hayvan ürünü tüketmesini söylersiniz sonra tadına bakar, birkaç tane de neden sıralayın, hayatının sonuna kadar et, onun bir gereksinimi haline gelecektir. Size yanlış bir şey söylemek istemiyorum ama araştırın, yazıları okuyun, araştırmalara bakın. Tamam, belki bu yaşta size bu kadar bilmişlik taslamam biraz garip kaçtı ama inanın bana, en sonunda bunun ticari bir silah, bir aldatmaca olduğunu anlayacaksınız. Bir de hâlâ et yemeye devam edip, ‘bitkilerin de canı var, onlara yazık olmuyor mu?’ diye soranlar var. Sen bunu söyleyene kadar zaten milyonlarca ağaç kesildi, o zaman neredeydin acaba? Üstelik bitkilerin sinir sistemi de yok, bir şey hissetmiyorlar yani. Şahsen ben hiçbir şey hissetmediğim bir hayatta yaşamak istemezdim! Kim yarattı bilmiyorum ama, hayvanları da bizi de yarattı. Biz hangi hakla onların sahibiymişiz gibi davranıyoruz? Birkaç hafta önce Twitter’da “kurban cinayettir” diye bir konu etiketi başlatılmış. İlk başta bunu gördüğüme sevindim, bir bakayım dedim, ‘kasaptan et dağıtılmalı, kurban kesilmemeli’ gibi bir sürü yazı var. Kurban olarak kesip yediğiniz şeyle kasaptan aldığınızın farklı olduğunu mu sanıyorsunuz siz? Sevip okşadığınız koyun ile kesip yediğiniz etin aynı şey olduğunu anladığınız daha güzel bayramları kutlarsınız umarım.”

Tırnak içinde başlayıp biten üstteki paragrafı kızım Nar yazdı. 13 yaşında ve nerdeyse 1 yıldır vegan. Açıkçası kolay olmadı hepimiz için. Nasıl beslenecek, neyi ne sıklıkla tüketecek, pek çok soru… Ardından da Covid-19 virüsü baş gösterip salgın süreci başlayınca daha da zor oldu. Allahtan eşim İdil de Egeli olduğu için, ot, sebze, ama süt, peynir, yoğurt gibi hayvansal ürünleri de tüketerek ‘kuzu kuzu’ besleniyoruz!

Hem kişiliğini hem yaklaşımını, alçak gönüllüğünü ve tabii şarkılarını da sevdiğimiz, kimseye minnet etmeyen, rüzgârgülü olmayan, iktidarın ve Saray'ın kadrolu sanatçıları arasına girmeyen, bu bile şimdi öyle değerli ki, asıl ‘değerli yalnızlık’ da bu kanımca, sevgili Tarkan’ın “Kuzu Kuzu” şarkısını da hatırlayarak yazdım başlığı: “Kuzu Kuzu Bir Hafta”. Şarkının son dizelerini de aslında et yemenin bir cinayet olduğu, hepimizin katil olduğu, tamam böyle demiyor ama, belki tövbe etmenin bizi bağışlatacağı biçiminde dinlemek de olası: “İster at ister öp beni/ama önce dinle bak gözlerime/inan, bu defa/anladım durumu, tövbeler ettim”. Hayvanları yalnızca kesip yiyerek birer kasap, birer katil ya da cinayetin suç ortağı olmuyoruz, aynı zamanda sokak hayvanlarına, kediye, köpeğe kötü davranarak da, şimdi pek kalmadı ama eşeklere aşırı yük yükleyerek ve atlara insan taşıma, gösteri hayvanı olarak kullanma yoluyla da işkence ediyoruz. Ezcümle insanın insana yaptığı yetmiyormuş gibi, hayvana, doğaya, bitkilere yaptığı da artık arşa yükselen, onu delip geçen feryat oluyor!

Önerim her yıl hiç olmazsa bir hafta et tüketmemek, hiçbir canlının etini. Kuştan tavuğa, kuzudan danaya, tavşandan koyuna kadar. 1 hafta ne ki, ama belki bir başlangıç olur. Tüm memleket sathında o 1 hafta kuzu kuzu haftası olur, oturur kuzu kuzu kuzukulağı filan yeriz, fena mı olur? Kızım ‘Baba bunu niye geçen hafta yazmadın, Kurban Bayramı’ydı, belki birkaç kişi kurban kesmez, et yemezdi!’ dedi haklı olarak. Hazreti Ali’nin sözünü hatırladım: ‘Günah işlemediğin her gün bayramdır’ diyor, biliyorsunuz ‘Midelerinizi hayvan mezarlığına çevirmeyin!’ diyen de Ali’dir. Sadık Hidayet’in Vejetaryenliğin Yararları(yky, çev: Mehmet Kanar) kitabı da bu sözle başlıyor. Tamam Hidayet vejetaryenliği bir dünya görüşü olarak ele alıyor, elbette öyledir, pek çok başka vahşete, rezilliğe karşı bir görüştür ama, yararı olacaksa ben kişisel bir seçim olarak da benimseyebiliriz düşüncesindeyim. Bu arada ülkemizin hayvanlara karşı en duyarlı yazarı olan Zülal Kalkandelen’in Cumhuriyet’teki yazılarını da okuyalım, destekleyelim, paylaşalım. Böylece hem et yeme alışkanlığının azalmasına hem de hayvan haklarının benimsenmesine katkımız olur!

Belki o ‘kuzu kuzu bir hafta’ da, zamanla 1 ay olur, sonra…Ne kadar az et tüketirsek, hem arkadaşlarımızı, hem doğayı hem kendimizi hem de geleceğimizi o kadar az tüketiriz! Birbirimizi de bu kadar yemeyiz, tüketmeyiz!

ZAMANIN TARTISI

Denizin mavisindeki ayna

toprak kokan ağaç.

Ayrılışa yazgılı gül kokusu

Sonsuzluk! Tartısı zamanın

Kumsala doğru beyaz gömleği

uzanıyor dalgaların.

Dans ediyor omzunda

ceketi bir adamın.

“Zaman bir çocuktu”

Çocuktu

biriktirdiğim kelimeler,

saydığım meyve ağaçları.

Şimdi geçmişe dönüyor dalgalar,

bir rüyayla biçimleniyor kadın.

Sonsuzluk! Tanrısı zamanın.

F. SERKAN ÖNGEL