Önemsiz günler ve haftalar-20

33. HAFTA

Bu haftayı yazmak istedim. Vardır elbet bir nedeni. Olmasaydı da yazmak isterdim, sayıyla 1 hafta. “Severmişim Meğer” der ya Nâzım Hikmet, o dünyadan, tabiattan, şehirlerden, ağaçlardan, nehirlerden söz eder; onun sevdiğini biz de severiz hiç kuşkusuz, söylemesi bile gereksiz, ben sayıları da severmişim meğer. Hurufi Baba’nın sayılarıyız! Harflere düşkünlüğümüzle de aynı sayılara düşkünlüğümüz de. Hem de fazla fark yok aralarında. Hepsi birbirinden acemi, birbirinden kopuk, çat diye değil, hiç olur mu, çıt diye kırılıverecekler gibi, ama değil, Cin Ali’nin çöpleri gibi, cin mi cin, komik mi komik, uzun, ince, yuvarlak, boynubükük, yatık, eğik, dik, göbekli, zayıf şeyler. Birler, ikiler, üçler, dörtler, a’lar b’ler c’ler d’ler, çok yaşasın rakamlar ve harfler!

Hurufi mezhebindeniz, alfabe milletindeniz! Onlara sır yakıştıran da olur, Ülkü Tamer’in Virgül’ü gibi elinden tutup sinemaya götüren de. Ben onları kardeşlerim gibi severim. Onlara dair hep yeni sözler söylemek isterim.

Ölüp cennete gittiğimizde hep 33 yaşında olacakmışız. Hazreti İsa çarmıha gerildiğinde 33 yaşındaymış. Tespih sayısı 33’tür. Kozmik yıl, güneş sisteminin tam dönüşü sırasında geçen 33 yılmış. Yani en fazla 2 kozmik yıl kadar kalıyoruz dünyada. Üçüncüsü çok zor, 99 yıl! Tevatür de çok efsane de inanış da. Eh hepsinin de makul açıklamaları bulunabilir. Olmasa da ne gam uydurulabilir.

Çocukluğumda en sevdiğim sayı 6’ydı. 6 benim için palto gibi bir şeydi, kalın, sıcak tutan, demek ki kahverengi, soba gibi. Belki Eskişehir’in kışları çok soğuk ve ayazı da meşhur olduğundan olmalı, 6 bana gürül gürül ısınan, üstünde çorbası kaynayan, çayı demlenen, haşhaşlı böreği pişen ve birazdan hamursuzu da bir gözünde kıvamını alıp, ağızlara layık biçimde, dumanıyla, lezzetiyle çıkacak olan kuzine gibi gelirdi. 6 kardeş olduğumuz için de bir ev duygusu bulurdum 6’da. Güvenilir, rahatça sırtını dayayabileceğin, huzur içinde uyuyabileceğin, oyun oynayıp saklanabileceğin, taşrada bir sayıydı 6, taşralı bir sayı.

Eskişehir’e veda etmemle birlikte 6’ya da veda etmiş olmalıyım. Evimden, ailemden, annemden, kardeşlerimden ayrıldığımda ortaokulu bitirip, liseye yeni başlamıştım. 6’ya, yani güvene, sıcaklığa, kardeşliğe, dayanışmaya, yuvaya daha çok gereksinimim varken, benim 6’yı da terk etmem, bir geyik gibi belaya açıklığı seçmem pek anlaşılabilir bir şey sayılmazdı. Sanki 6’yı sevmem de çok anlaşılabilir bir şeymiş gibi!

Belki de gençlikle ilgilidir, güvenli limanları terk edip uçurumlardan bakmak, yaşamla ölüm arasındaki sınırda durmak, tek başına olduğunu sanmak ve bunu göze almak, dayak yiyeceğini yenileceğini bilerek kavganın ortasına dalmak, ağız burun dağılmış kan revan içinde kalmak ve bundan eski tanımla ‘tuhaf’, sonradan gençlik yaşayanların ağzıyla ‘accayip’ tat almak... Tıpkı peş peşe sıraladığın bu yarım cümlelerden aldığın zevk gibi, yitmeyi, düşmeyi, yaralanmayı, boşluğu göze almanın sarhoşluğu ve onun kadar sevdiğin benzer sözcükle, esrikliğidir bu.

Tuttun 2’yi sevdin. Sevilmeyecek sayı değildir kuşkusuz. Birken iki olursun, ikiniz bir olursunuz, ikinci bir şans verilir, ikinci bahar yaşarsın, ikinci olursun. En güzeli de budur bana kalırsa, çok yazdım, “İkinci Olmak” başlığıyla bile yazdım, biraz daha yazarsam, ‘Meğer senin gözün birincilikteymiş!’ diyenler çıkabilir. 2’yi yabana atmış değilim, hâlâ severim, sanırım ömrümün sonuna dek de...

3 ilgimi çekti hep. 1, 2 ve çok diyen, çokla 3 demek istiyor. Birkaç deyince de 3 gelir aklıma. 3 arkadaş var ki işte en sevdiğim sözcüklerden. Hem kendisini hem 3’ü hem o arkadaşları, o yılları ve bundan sonra da 3 arkadaş olacakları çok sevdim, hep sevdim, ölünceye dek de...

4’ü, 5’i geçiyorum, 1’i zaten geçmiştik, hiç adını anmamak da geçmektir, hem de 1’le ne işim olabilir ki benim? Bir benim değil çoğumuzun da 1’le işi olmasa gerek, “Büyük İnsanlık”a 1 değil, ekmek, su, süt, kitap, özgürlük gerek! Galiba 1’i sayıyla değil yazıyla ve 1 olarak değil, ikisi bir arada olmak üzere, en çok Orhan Veli’nin şiirinde sevdim, “Birdenbire” başlayan ve biten o şiirinde, bir de şimdi şiirin aklıma düşürdüğü o oyunda, birdirbirde.

6’yla olan serüvenimi başta anlattım, biraz da günah çıkarma gibi oldu. 8 iki kere sevinçli bir sayı, güzel. 9, pazartesi gibi bir şey. Büyük, toparlayıcı, büyük ev, büyük aile, eski, kadim, kahır yüklenen, şikâyet etmeyen, dert babası ya da büyük hala, bibi. 9’u sev, ak düşmüş saçlarını ör ve onu her gördüğünde gülümsemeyi unutma. O seni çok sevmişti, hepimizi çok sevmişti, sever. Sen de ona vefa göster. Vefa bazen 9’dur!

Bazı evler de semtleri aratmaz çünkü. Semti evde yaşatırlar, bazı semtlerin de ev gibi olduğu bu cümleden anlaşılacaktır. 9 evimizdir, semtimizdir. Sayıların da elbet.

Sıfırı soracaksınız. Hem de hatırlatayım diye yazdım, sıfırı sorun, isteyin, unutmayın diye. Sıfır olmazsa diğer sayıların ne güzelliği kalır? Sayılar güzeldir tabii, güzel olmaz mı, yalnızca biçimleri mi, sesleri, renkleri, kokuları, çevreleri, gölgeleri, komşuları, bahçeleri, avluları, içlerinden geçenleri boşlukları... Hepsi ayrı ayrı ve birlikte güzeldir üstelik. Hele sıfır, herkesin bir sıfırı olmalı, onu hiç yitirmemeli, sıfırı tüketmek diyenlere de aldırmamalı. Sıfır tükenir mi, tükenmez, insan tükenir mi? Sıfır ve insan. Çarpışmaktan sonsuzluk doğar mı, ikisinin çarpışmasından doğabilir!

İtiraf sayılmaz bilineni söylemek. Ben uzun zamandır 7’ye vurgunum. Bu duygumu da en iyi vurgun sözcüğü anlatırdı. Anlatsın. 7 benim için 2 gibi bir şey. İyi yani. Ortadan iyi. Çok iyi, muhteşem, olağanüstü, inanılmaz değil, sadece iyi. Parlak sıfatlarla tanımlanan, harften çok ünlemlerle yazılmış sözcüklerle abartılıp kabartılan şeylerden değil. Daha iyi olabilir denemeyecek ama ortalama olarak da görülemeyecek bir şey, iyi. Hakiki.

7 iyi. 2’nin iyiliğiyle akraba. Bazen yer değiştirdikleri de oluyor. Renkler de bazen yer değiştirir, mavi, kırmızı olur örneğin. Sayılar da öyle. Aşkın yerini de iyilik almaz mı bazen? Benim 33. haftayı sevişim de öyle. Hiç nedensiz. Bakmayın başta bir şarkıdan çaldığım ‘vardır elbet bir sebebi’ deyişime, yazarken bulurum diye düşündüm, bulamadım, aslında aramadım da. Şart da değilmiş. Bak tüm sayıların tozunu da almış olduk, gönlünü de. Hem gönül pası da silindi arada.

5’ler, 6’lar, 7’ler, yaşasın iyiler!

Kavgada Söylenecek Şeyler

ilk günah bir elma değildi bunu anlayacaksın

hayatlarımızın iç içe geçmişliğine rağmen

lanetin adresi bilinecek

masum değil suçlu değil kötü

ağacına gizli bahçenin hesabı görülecek

hiç kırılmamış olanın sonsuz şüpheliğini

her birimizde bir adam cezası olarak kendimiz ve

yalnızlığımız bir taşın bir bucağın

bir eşyanın yalnızlığı gibi değil

mücevherler yüklenmiş bir masanın

sandalyelere uzaklığı gibi değil

uzak değil yakın değil içkin

kristal vazoların sadece bir kez parçalanabilirliğini

odalardan duyacaksın

insanda kendini yok etmeye yarayan şey

ölünün katilden öldürdüğü

sürgünün sürenden götürdüğü

yol değil hal değil ihtilal

bitimsiz bir sapma ihtimaliyle

yaşamak bir anlam ihlali anlayacaksın

affetmek gerektiğinde girdiğimiz çocukluk evini

bir köyün yok oluşuyla başlayan çölün

dünyaya bölünebilirliğini

soru değil cevap değil kin

tüm evetler mümkünken hayır ve tüm hayırların

hayatımızı yeniden başlatması

bizim aklımız oluyor bileceksin

cehennemin devrimi ateşle olmayacak yanlış bilgi

kötülükten önce hep bir şeyin olması

affetmenin öfkenin ve savaşın bize bildirdiğidir

kolay değil zor değil direniş

ülkeler düşünce kentlerin gizlediğini göreceksin

ilk düşüş gökten değildi

kaynağına dökülen suya gireceksin

Mustafa Torun