Tabii, dünya, insanı bir yandan benzersiz, biricik olmaya kışkırtıp yönlendirirken, öte yandan ‘büyük insanlık’ı iyice birbirine benzetmeye çalışıyor, iyiden iyiye benzetiyor da! ‘Büyük insanlık’, ‘büyük isyanlık’ çıkarıncaya, o ateşi yakıncaya dek de fena benzetecek! Tektip Haftası'nı biraz da bu amaçla başka günler ve haftalardan biri olarak başlatalım

Önemsiz günler ve haftalar

TEKTİP HAFTASI

Tüm dünyada, belki sahiden “Afrika hariç”, kadın, erkek, büyük, küçük, yoksul, zengin herkesin aynı giysiyi giydiği haftayı “Tektip Haftası” olarak adlandırıyor ve kutluyoruz. Kutluyoruz deyişim, önemli günler ve haftalar geleneğinden kalma bir ‘lapsus’ ya da daha güzeli ‘sürç-i lisan’, en güzeli ‘dil sürçmesi’. Sanki kulağa dil çeşmesi, dil öpüşmesi, kuş öpücüğü gibi de geliyor ve böylece “sevişmek bir kez daha yürürlüğe giriyor/bütün kara parçalarında/Afrika dahil”. Cemal Süreya böyle buyuruyor “Üvercinka”da. Ama Afrika hazır dünyayı soyunmuşken ve aramızda yalnız Afrika kalmışken doğadan, yalınlıktan, çıplaklıktan henüz kopmamış, henüz korkmamış, onu da tektipe dahil etmeyelim.

Bu haftayı tüm dünyada, Türkiye dahil elbette, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve elçiliklerde, Tektip Haftası olarak “Önemsiz Günler ve Haftalar” takvimine alırken, biz bize benzeriz sözü kılavuzumuz oldu. Nasıl olmasın? İnsan insanın kurdu olduğu kadar insan insanın yurdudur demek de olası. Hal böyle olunca da, “anamız amele sınıfıdır/yurdumuz bütün cihandır bizim” şiarına uyduk, haftanın adını “Tektip Haftası” koyduk! İnsan insana benzer. Edip Cansever’in “Mendilimde Kuş Sesleri” şiirini unutur muyuz hiç, unutmadık, aldık, “uzun yola çıkmaya hüküm” giymişlerden olarak, çıkınımıza koyduk, onun “Ah güzel Ahmet abim benim/ İnsan yaşadığı yere benzer/o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer” dizelerini okuduk ve öyleyse insan birbirine de benzer diyerek böyle bir haftayı uydurduk.(Bu arada, şiirin adını bir kez daha “Mendilimde Kuş Sesleri” yazdığımı fark ettim, niyesini biliyorum, çok sevdiğim, belki de Cemal Süreya’nın en sevdiğim şiiri olan “Kars” şiiri şu dizelerle biter de ondan: “Senin bir elinde bir mendil/Öbüründe kuş sesleri”. Bu dizelerdeki “bir mendil”in ‘bir’ine de takığım, her seferinde ‘bir’siz okuyorum ve Cemal abinin ‘bir’i orada unuttuğunu düşünüyorum. Karşıya geçince yüzüne de söyleyeceğim ama, gidinceye dek de ‘bir’siz okuyacağım!)

Tabii, dünya, insanı bir yandan benzersiz, biricik olmaya kışkırtıp yönlendirirken, öte yandan ‘büyük insanlık’ı iyice birbirine benzetmeye çalışıyor, iyiden iyiye benzetiyor da! ‘Büyük insanlık’, ‘büyük isyanlık’ çıkarıncaya, o ateşi yakıncaya dek de fena benzetecek! Tektip Haftası'nı biraz da bu amaçla başka günler ve haftalardan biri olarak başlatalım. Büyük insanlığı tektipleştiren, cezaevlerinde, mapus damlarında direnişlere, açlık grevlerine, ölüm oruçlarına yol açan, pek çok tutsağın can vermesine neden olan tektip giysinin, insanı ezmek, direncini kırmak, köleleştirmek için kullanılışına, bu ideolojik hegemonyaya karşı bir bilinç oluşturmak bu haftanın en temel amacı olsun. Cemil Meriç, “izm’ler(ideolojiler) idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” dediğinde, cezaevlerindeki tektip gömlek faşizmi başlamamıştı daha. Cezaevleri iyice cezaevlerine dönüşmemişti. Üstad bilseydi ‘devlet de tutuklulara adeta idam gömleği giydiren faşizan bir ideolojik aygıtın ta kendisi!’ derdi herhalde. İşte bu faşizan uygulamanın insan üzerindeki boğucu, küçültücü, ezici etkisini yaşamak için, dünyadaki herkesi, her bireyi, Afrika bir kez daha hariç, tektip giyineceği bir hafta bekliyor. Belki o zaman bu eziyete karşı, dünyanın her yerinde tektip giymeye, tektip düşünmeye, tektip inanmaya zorlanan insanlarla bir empati kurulabilir, bu hafta bir başlangıç olabilir! Tektip Haftası, elbette kutlu olmasın! Niye olsun ki!

MAVİ HAFTA

“bir kırmızı bir yeşil/makasçı rıza’yım ne belledin ki ağabey” dediği gibi Attila İlhan’ın, haftalardan da ‘bi tektip bi mavi’ olsun diyelim. Bir tür iyi hafta/kötü hafta gibi. Mavi Hafta, renginden de, kokusundan, duygusundan, sesinden ve dahi güzelliğinden de anlaşılacağı gibi haftaların en mavisi! Her yıla, her eve, her göğe, yere, suya lazım! Tam da bu gerekçeyle, bari yılda bir hafta olsun, mavi olsun! Mavi olmak elbette bir hafta değil, bir yıl değil, bir yaşamboyu sürmeli. Ama sürmediğini biliyoruz.
Mavi Hafta nasıl olur? Sözgelimi yer değiştirerek mi? Evlere temizliğe giden gündelikçiler o hafta boyunca evin hanımı yerine geçseler, evin hanımları da gündelikçiler gibi temizlikten yorgun düşseler, mavi bir hafta olur mu? Evsizlere evler verilse, onlar da deliksiz uykular çekseler, günlerce dinlenseler, yıkansalar paklansalar, güzelce beslenseler, onların yerine ev sahipleri yatsa sokaklarda, aç susuz, yersiz yurtsuz, mavi mi sayılır o hafta? Nehirlerden, denizlerden, hıncahınç dolu çürük lastik botlarla, Avrupa’ya gitmeye çalışan kadınlar, çocuklar ve erkeklerin yerine, o botlara insan kaçakçılarını, mülteci bile sayılmayan ‘aradaki insan’lara en kötü muameleyi reva gören, döven, söven, vuran, ateş eden güvenlik görevlilerini koyup geceyarısı en azgın sulara salsak, denizler gibi mavi olur mu o hafta? Savaşları kışkırtıp yoksul halk çocuklarını ölüme gönderenleri yollasak cepheye, en ön saflara, ‘şehit komşunun evindeyse helvası tatlı olur’ sözünün ne kadar acı olduğunu anlarlar mı, anlasalar o hafta barış gibi masmavi olur mu? Soma’da ya da dünyanın başka yerlerindeki madenlere, göçüklerde, patlamalarda ölen yüzlerce işçi için ‘kader’ diyenleri, ‘işin fıtratında bu var!’ diyenleri, ahkâm kesenleri, uzmanları, işçileri tekmeleyenleri filan koysak, yerin altına, çok değil, bir hafta salsak, madenler maviye döner mi, bir mavilik yükselir mi oralardan, hafta mavi olur mu?

Bilmiyor muyum? Biliyorum, olmaz. Hafta böyle mavi olmaz! Belki içimizin yangını biraz hafifler, belki yer değiştirenlerin o bir haftada kafalarının da biraz değiştiğini düşünerek avutabiliriz kendimizi. Ama Mavi Hafta…olmaz! Nasıl olur, bilmiyorum. Olsun istiyorum. O yüzden yazıyorum buraya da. Bilen vardır diye, birlikte düşünelim, isteyelim, belki o zaman olur diye.
Sözgelimi diyerek verdiğim kimi örnekler hakkaten gerçekleşse, dünya başka bir yer olur, dünya devrimi olur, sürekli devrim başlamış olur. “Haydi bunlara boş ver, bunlar uzak bir ihtimal” dediği gibi şairin, bunlar uzak ihtimal ama mavi bir düşünceye boş vermeyelim. İnce mavi bir fikir, ister duman gibi, ister yol gibi, ister inceden akan dereler gibi, ya da “süzülüp mavi göklerden yere doğru” gibi, gelsin içimize, üstümüze, bakışımıza, dilimize konsun ve orada dursun isterim. Belki de Mavi Hafta, düşünce haftasıdır, mavi düşünce haftasıdır. “Nasıl Yapmalı?”nın öncesindeki “Ne Yapmalı?” haftasıdır. Düşüncenin şen, mavinin su gibi aziz olduğu haftadır. İnce ince düşünerek, mavi mavi gönül gezdirerek ve aslında insanca, doğaya yakın, türcülük yapmadan, hayvanlarla yaşamayı öğrenerek yeryüzünü paylaştığımız haftalar haftalar haftalar demektir.
Mavi Hafta, başlangıçtır, kuşku duymaktır, Ece Ayhan’ın “Yort Savul” şiirindeki çocuklardan biri olmak için, suluboya bir mavi gibi yeryüzüne dağılmaktır. “Tarihi düzünden okumaya ayaklanmak”tır. Mavi olmak, ince fikirli olmaksa, Mavi Hafta da fikrinden günler geceler kurmaktır.

Mavi Hafta uzak değil, aranmakla bulunacak bir şey değil, düşlemekle sorulacak, düşünmekle kurulacak bir hayattır.

GARDROP

Ben bıraktım!.. dedi zaman
Artık kelimeler sana cilve.
Olaylar arada bir yavan,
Giysilerinse tanımlanan.
Senin hep anlarından.
Artık üstüne bir bir giyersin
İstediğince seç seç al dersin
Şimdi bir de maske sundun bana
Kızamadım ya bir türlü sana
Onu çaresizlik yüzüme taktım
Üstelik kabullenişime kombin yaptım!
Burcu Arslan