Kardeşlikte yalnızca başlangıç vardır. Başlayan sürer ve süreklidir inancıyla kendini bu yolda bulmaktır kardeşlik. Sürer gider, uzar gider. Ne uzunluğu ölçülür ne sonu bilinir. Birbirinden el almış değil, gönül almış gibi istekle, iyilikle yolu sürenler için, her an, her yeni gün kardeşliğin de doğuşu, yola koyuluşudur.

Önemsiz Günler ve Haftalar-32 | Haftalar haftası 'Canım Kardeşim'

Kardeşlik ne haftaya sığar ne yüreğe. ‘Kardeşlik yaylası’ diye düşünmüştüm ama, başını kaldırıp bakmadan da anlarsın ki kardeşlik gökyüzüdür ve göğün bütün mevsimleri. Tam şu anda, şimdi, 20 Ocak 2021 Çarşamba saat 18.15’te göğe bakıyorum ve akşam kızıllığını görüyorum ya, işte bu ‘kardeşlik düşüncesi’dir diyorum. Çünkü akşamın bu saatlerini çok seviyorum, onu gözlediğimde de, içinde olmayı özlediğimde de. Hayali cihan değer, yani çok değil daha 1 yıl önce bu saatlerde bir uçağın içindeysem, yaşadığımı itiraf ediyorum der ve Cemal Süreya’nın “Ama, ayrıca, aldığın şu hayat/ Fena değildir” dizelerindeki gibi, hayatımın fena geçmediğini ve onu sevdiğimi sıcaklığıyla düşünürdüm. Ve her şeye kızıllık veren, kalbe kederle birlikte tuhaf bir sevinç getiren o akşam saatlerinde, oralarda bir yerde olduğunu bildiğim kardeşimin, Halil’in tebessümü gibi gelirdi bana gökyüzü. Kardeşliğin gülümsemesi. Kardeşlik gökyüzü gibi gülümser. “Canım Kardeşim” derim o eski kardeşliğin ateşini canlı tutmak, sönmesin diye harlamak ve elbette bir masal alemi içinde anlatmak için çırpınan o filmi anımsayarak. Ertem Eğilmez’in ve Türk sinemasının unutulmazlarındandır, öyküsüyle, anlatımıyla ve Tarık Akan gibi bir unutulmazla. Birbirine sımsıkı sarılan zamanlar unutulur mu, işte o kardeşliktir. Gökyüzü gibi açık, aslen mavi, ve bir terzilik şahikası olarak yekpare bir atlas alem, ki sonsuz kardeşlik de dile ancak böyle tercüme edilir.

Kardeşlikte yalnızca başlangıç vardır. Başlayan sürer ve süreklidir inancıyla kendini bu yolda bulmaktır kardeşlik. Sürer gider, uzar gider. Ne uzunluğu ölçülür ne sonu bilinir. Birbirinden el almış değil, gönül almış gibi istekle, iyilikle yolu sürenler için, her an, her yeni gün kardeşliğin de doğuşu, yola koyuluşudur. Başlangıçta sonsuzluk vardır öyleyse ve yalansız, riyasız, çıkarsız, hakikatin temsili değil kendisi olandır kardeşlik. Başlangıcın coşkusunun bir ömür sürdüğü kaç oluş vardır ki hem yeryüzünde? Kardeşim diye söylemiyorum demeyeceğim elbette, kardeşim diye söylüyorum, Kemal’i her gördüğümde, o coşkuyu yaşıyorum, kardeşliğe onunla başladım, ve başlangıç onun yüzünden, gözünden, gönlünden hiç silinmeyen o dervişane kabulle sürüyor. Cengiz Aytmatov’un güzel romanının adıyla, Gün Uzar Yüzyıl Olur, kardeşlik başlar sonsuzluk olur.

Uzaklığın adını yakınlık koymaktır kardeşlik, yakınsan, uzak yoktur! Sen kendinden bile uzağa düşsen, kardeşlik yakınlığı senin uzağına dek sürmektir, sürer. Seni uzağından yakınına getirir. Zira bu yol uzundur, ama uzak değildir, uzaklık yoktur. Yoksa niye kardeşlik olsun? Yolda olacak çok şey var, gider birini olursun! Halil için uzaklık yoktu, daha kendisi kapıdan çıkmadan gönlü yola çıkardı. Gözün yoldaysa gönlün de yakınlıktadır, öyleyse uzağı da yakın kılanlardan sayılırsın. Ne mutlu senlere ve onlara! Ne mutlu kardeşliğin ruhu canım kardeşim Halil’e. O bir kardeşlik elçisi gibi gözüyle, gönlüyle, kalbiyle, diliyle, haliyle ve yoluyla dolaştı hep. İyilikle sürdüğün yol da bir daha senden ayrılmaz, seni bırakmaz, seni unutmaz, seninle gelir. Halil de iyilikle sürdüğü uzun yolları hep yakına getirdi, hepimize armağan etti. Yolum yoluna armağan olsun demek kardeşliktir.

Hep eski iyilik bahçelerinde çekilmiş gibidir o güzel mi güzel, saf mı saf, Garip şiirinin yalınlığını, gülümseyişini, doğallığını, öylesineliğini taşıyan kardeşlik filmleri. “Kardeşim Benim” diye içinden sarılasın gelir o zamanlara. Sözünle sarılırsın, sesinle seversin, gözünle kucaklarsın, içinle sımsıkı tutarsın. Bazen açık denizde, fırtınada bir saldaymış gibi yapayalnız hissedersin kendini. Sarılacağın, tutunacağın yer kardeşliktir yine. Ruhi Su’yla ses sese veren Sümeyra’nın söylediği gibidir, “dünyanın ortasında kurulu direk”tir kardeşlik. Öyleyse ona da en çok Ali yakışır, adıyla, sanıyla, sevgisiyle, Ali bizim şahımızdır, ama önce kardeşliğin şanı ve şahıdır. Kıblemiz kardeşliktir zira. Niyazım olsun dersin kardeşliğe yüzünü sürersin, o da yüz çevirmez senden, “Bugün ağam soğuk sudan bakıyor” deyişindeki soğukluk olmaz arada. Dağlar mor olur, dereler serçe akışlı, göğün kalbi uçarı, ve Orhan Veli’nin “Hürriyete Doğru”su ne güne duruyordur, hemen katılırsın, “heeeeyyy ne duruyorsun be at kendini kardeşliğe!” küçük İskender’in bıraktığı güzelliklerden biri olarak “Ali öyle Ali”dir.

Dün akşam kızıllığında başladım kardeşliği ve kardeşlerimi övmeye, ama kardeşlik bitmez. O nedenle 21 Ocak sabahı da sürüyor haliyle hem yazı, hem kardeşlik, hem de övgü. 6 kardeşin beşincisi Dilek bugün doğdu. İyi ki doğdun, iyiliğinle doğdun. Kardeşliğin yumuşacık bir duygu olduğunu, aslında dünyaya değil bir masala doğduğunu da senden öğrendik. Masallar da kardeşlik üzerine kurulu değil midir çoğun, üç kardeşten beşe, altıdan yediye, masallar çok kardeştir. Demek ki iki sultanın bir cihana sığamadığı şu alemde, kardeşlik masallara sığıyor ve sığınıyor. Masal da kardeşlerden iyisini mi bulacak? İnsanın insana uzun cehennemi olan bu dünyayı cennete çevirmek için vardır kardeşlik ve en kötü, karanlık anlarda bile düşünceyi düşe çevirmek içindir. “Bilmem hayal gibi bilmem düş gibi”, ama kardeşliktir masalın gerçeği, hatta iyiliği. Dilek, annemle babamın kız çocukları dileğiydi, oldu, kardeşlik de hep Dilek gibi bir kardeş dilemektir.

“Bugün de akşam oldu” demek için önce “gölgeler indi suya/kuşlar vardı uykuya/ gurbeti duya duya” diye mırıldanıyoruz. Bakınıyoruz, dünkü kar yerini bugünkü güneşe bırakmış, kar aydınlığı gitmiş yerine göz aydınlığı bırakmış, yazıyı da o aydınlıkta yazıyorum işte, gönül aydınlığı, kardeş aydınlığıyla. Öyle insanları tanırsınız, nerden, az olduklarından öncelikle, sonra gelişlerinden, denir ya çevrelerine yaydıkları ışıktan, tabii, ve iyiliğin bir ışık olarak onların yüzüne, gözüne, sözüne, sesine, yürüyüşüne sinmesinden elbette. Ben onu tanıdığımda 13 yaşında bir ergendim, evimize gelmiş, inatla parlamaya çalışan ufacık bir ışık, nerden geliyor, kaynağı ne diye bakınırken gördüm onu, bir kız kardeş daha gelmiş meğer! Kız kardeş ışığı! Bizim ufaklık ya da daha çok babaların deyimiyle ‘son numara!’ Nazan. Şeker kız Candy! Tatlı kardeş Nazan!

Üretim ve yapım aşamasındaki emek ve katkıları için teşekkür etmemiz gereken iki kişi var: Biri uzun zamandır tabiatla iç içe uyumakta olan sevgili babamız Kel Hasan Usta ya da nam-ı diğer Mavi Abi, kellerin en mavisi. Göğe ve insanlara tüm açıklığıyla, kalbiyle ve elbette kafasıyla da bakan bizim mavi babamız. Akşam alacası gibi kızıl bir adam. Ve Mevlana’nın “Gül düşünür Gülistan olursun” dizesinin eksiksiz karşılığı, Gül Bahçemiz, Gül Annem. Aramızda 17 yaş var, ben onun bahçesine ilk düşenim, hala ablam gibi gelir bana, öyle de severim, babamsa abim sayılmaz, çünkü o bana abi derdi! Anneciğim de ruhu kızıl bir adamın kırmızı gülüdür. Kendisine 6 çocuk olarak verdiğimiz zahmet için ne kadar teşekkür etsek az gelir. Nazlı babaannemin bilgeliği ve iyiliği ise göklere ayan olsun, oradaki duysun!

“Gün bitiyor sevdiceğim” diyeni anımsayamadım, teşekkürü unutmam ama. Diyeceğim, abiler ablalar, büyükler küçükler, kızlar oğlanlar, ezcümle kardeşler, kardeşlerim, tabii ki iki gözlerinizden kuvvetle, hasretle öperim, o sevgimizin gereğidir. Sonra da “Bir dost bulamadım gün akşam oldu” şarkısının koyu ıssızlığından uzak olmanızı dilerim. Bir de şunu unutmamamızı: Kardeşlik bir düşüncedir, bir düşün düşüncesidir, dünyanın ve bu dünyada bizim görüp görebileceğimiz en güzel rüyalardan. Öyleyse günü, haftası, yılı olmaz, her zaman hep bir ağızdan “Sev kardeşim!”