Önemsiz günler ve haftalar-7

Fair play haftası

Haklısınız, tabii bir haftayla olmaz! Ama, ‘Bir hafta olacağına hiç olmasın daha iyi!’ demeyin lütfen, çok rica ediyorum, gemileri yakmayın! Yani bir hafta bile, şöyle layığıyla, içten, kalpten, gönülden gelerek centilmen olsak, olunsa, fena mı olur yani? Ah, nerde o günler, nerde eski incelikler…filan da demeyelim isterseniz pek, o ‘eski’ ne kadar ‘eski’, doğrusu bilen yok, sanırım rivayeti muhtelif bir eski, belki de hiç olmamış… Fakat insanların da incelik hususunda asri zamanlardan hiç ümidi kalmamış olmalı ki, efendim nerde o eski hanımefendiler, beyefendiler muhabbeti mi desek özlemi mi bilmiyorum, gırla gidiyor… Gidiyor da bu muhabbeti ciddi ciddi yapanlara da bıyıkaltı, dudakucu, yarımağız, çeyrekburun gülmeler de eksik olmuyor!

Gülten Akın’ın belki de en ünlü dizesi haline gelen o dizeyi içimden anacağım ama buraya almayacağım bu kez. Zaten biliyorsunuzdur. Değilse de sizin yolunuzu gözlüyor şiirler, kitaplar diyelim, o dizenin tersine, vaktimiz kalsın bazı güzel şeylere, değil mi? Aslında şöyle de düşünmek olası diye düşünüyorum. Birine incelikli davranmak, insanın kendisine incelik yapması, özenli davranması ve kıymet vermesidir kanımca. Yani, insan kendine kaba davranıp başkasına incelikli davranabilir mi? Tam tersi de geçerli, belki de daha çok geçerli: Kendinize incelikli davranıyorsunuz, ama dünya aleme kaba! Olabilir mi? Bana olmaz gibi geliyor, olamaz. Centilmenlik, incelik, kibarlık, nezaket de tıpkı merhamet, adalet, vicdan gibi insana içkin duygulardır. Varsa vardır yoksa da gelişme yolundadır, ‘yarım demokrasi, çeyrek cumhuriyet’ olmayacağı, olsa da olmayacağı gibi, az ondan biraz bundan, biraz kibar, az demokrat, ara sıra merhametli, adamına göre adaletli, kafayı çekince de vicdanlı olunmaz!

onemsiz-gunler-ve-haftalar-7-755471-1.

Bunların hepsi de birbirleriyle bağlantılı, birinin varlığının diğerinin de var olduğunun işareti olan, olmazsa olmaz olan, insanı insan kılan, insanı hayvanlara ve tabiata dost kılan, onun bir parçası olduğuna inandıran değerler, duygular, gerçeklikler, oluşlardır.

Centilmenlik, incelik konusu bir haftayla olmaz, bir yazıyla da kimse centilmen olmaz! O yüzden yeniden yazacağım bu konuyu. Bu sefer yalnızca beni yakından ilgilendiren ve çok üzen bir olayla, Eskişehirspor’un küme düşmesiyle sınırlı tutmak istiyorum yazıyı. Eskişehirspor ya da rüzgar alfabesindeki kısaltmasıyla Es Es, siyah-kırmızı formasıyla, Üç Büyükler’e kafa tutan ilk Anadolu takımı olmasıyla, şampiyon olamasa da hep başa oynamasıyla ve kentte yarattığı coşku, sevinç, bayram, birlik havasıyla, kadınından erkeğine, gencinden yaşlısına, dindarından ilericisine, köylüsünden kentlisine herkesin ortak değeri olan ve bir futbol takımı olmanın da ötesinde çok sevilen, tutkunu çok, taraftar desteği tartışmasız bir futbol takımı. Bu yalnızca Eskişehirliler için böyle değil, 1965 yılında kurulan, bugün 55 yaşındaki bu takıma sempati duyan, Ankara’dan, İstanbul’dan, başka kentlerimizden de pek çok insan tanırım. Ben de hep yazdım, yine yazarım, 55 yıldır sevdalısıyım. Yalnızca ben değil, rahmetli babam, akrabalarım, kardeşlerim de, hepimiz kadim Es-Es’liyiz! (Pazara kadar değil üstelik!)

Nedenleri çok, biraz zaman geçince bu konuda yazacağım, ama kısaca söylemeliyim, bir, yönetim sorunu, son dönemdeki yöneticilerin tutumu, iki, taraftarın değişen niteliği, takıma son yıllarda kötü bir şöhret kazandırdı. Türkiye, Eskişehirspor’u yalnızca gençleri, coşkusu, tüm kenti tek yürek kılan sevgisiyle tanımadı, bir de gerçekten bir centilmenlik anıtı olan, Amigo Orhan’la tanıdı ki, 80 yaşını aşkın, Tanrı ona daha nice uzun yıllar versin, bu alçakgönüllü insanın yönettiği centilmen taraftardan ne yazık ki bugün, hepsi için değil ama, dışardan bakıldığında belirleyici bir ağırlığı varmış gibi görünen bazı taraftar grupları için söylüyorum, saldırgan, küfürbaz, kaba ve Eskişehir’e hiç yakışmayan, Eskişehir’in temsil ettiği barış, kardeşlik, özgürlük değerleriyle ilgisi olmayan, ırkçı, fanatik gruplara gelindi. Eskişehir gibi, melezliğiyle özel ve güzel bir kentte, ırkçılık kara bir leke, utanç verici bir durum!

Bu grupları ya da onları gerçek Eskişehirspor taraftarı sananların ırkçılığı yalnızca stadyumla, maçlarla sınırlı değil, şehirde de başka ulusal takımların formalarını giyenler ya da onları destekleyenlere yapılan sözlü ve fiziki saldırıları sık sık duymaya başladık. Es-Es taraftarına, olmayan bir niteliği, kimi İtalyan takımlarının taraftarları gibi antifaşist olmayı yüklemiyorum, keşke öyle olsa, ama faşist olmayı da hiç yakıştıramıyorum, içime sinmiyor, kalbim sızlıyor gerçekten. Şimdilerde stadyumlara ne tür pankartların girebildiği ortada. Barış yanlısı, muhalif, faşizme, kapitalizme, gericiliğe karşı ya da herhangi bir protestoyu içeren yazılı bir bez parçasına bile izin vermezler!

Evet, bir dolu nedenle, Eskişehirspor ‘nihayet’ 2019-2020 futbol sezonunda küme düştü. Nihayet diyorum, kaç yıldır can çekişiyordu çünkü! Süper Lig’den 1. Lig’e, oradan da şimdi 2. Lig’e. Uzun yıllar önce de olmuştu böyle, 3. Lig’e kadar düşüp sonra yeniden çıkmıştı. Yine çıkar ya da çıkamaz, olsun bizim semtin takımı olur, mahallemizin takımı olur, zaten 55 yıl önce de öyleydi, genç, üniversiteli çocukların aşkla, tutkuyla, arkadaşlıkla top koşturdukları bir takımdı: Siyah-kırmızıydı, Anadolu yıldızıydı! Hâlâ öyle! Eskişehir nasıl Anadolu’nun yıldızıysa, cumhuriyet, laiklik, özgürlük, barış nasıl yıldızlar gibi parlıyorsa canım şehrimde, Eskişehirspor da kurucu değerleri olan centilmenlik, kardeşlik, amatör ruh, dayanışma ile yine parlayacak, yeniden şehrin ve sevenlerinin umudu, gözbebeği, sevgilisi, vazgeçilmezi haline gelecektir.

Futboldaki ‘fair play’ kavramını herkes bilir. Centilmenliğin bir anlamda yazılı olmayan kuralı, uygulamasıdır futbolda. Kuraldan da öte, bir tutum ve davranıştır. Dürüst Oyun anlamına gelir. Rakibi bir düşman gibi değil, oyunun bir parçası olarak görmek ve onun onuruna saygı göstermektir ‘fair play’. Şimdi Eskişehirspor’a gereken de bu. Son yıllardaki kimi saldırgan ve ırkçı taraftarlara, kendini Es-Es’li sanan kendinibilmezlere karşı, kentin adını kötüye çıkaranlara karşı, 55 yıl önceki ruhla davranmak. Bu işe çok kıymetli Amigo Orhan’ımız, Türkiye’nin sevgilisi, çok sevdiğimiz, hocamız, her zaman rektörümüz, büyükşehir belediye başkanımız Yılmaz Büyükerşen, sevgili dostum, arkadaşım, Tepebaşı’nı gençlerin, kadınların özgürlük merkezi haline getiren, daha önce yazmıştım, İslamcıların bile ‘Kemalist Derviş’ diye övdüğü Tepebaşı Belediye Başkanı’mız Ahmet Ataç ve çocukluğumun geçtiği, hâlâ akrabalarımın ve annemin oturduğu, tarihi Odunpazarı’nın belediye başkanı, semti dokusunu bozmadan çağdaş kültür yapılarıyla buluşturan sevgili Kazım Kurt öncülük edebilir.

Eskişehir ‘fair play’ ya da Centilmenlik Haftası onların öncülüğünde bir yürüyüşle başlayabilir. Bu yürüyüş için ilk önerim, başta başkanlarımız olmak üzere herkesin, ulusal takımlarımızın formalarını giymeleri olacaktır. Göztepe’den Fenerbahçe’ye, Altay’dan Mardinspor’a, Erzurumspor’dan Ankaragücü’ne, Beşiktaş’tan Yozgatspor’a, Galatasaray’dan Konyaspor’a, Trabzonspor’dan Adana Demirspor’a, Gençlerbirliği’nden Amedspor’a, tüm takımların formalarının giyileceği bu yürüyüşte, o takımların marşları da söylenip sloganları atılarak tezahürat yapılmalıdır. O takımların futbolcuları, taraftarları da bu şölene davet edilmeli, centilmenlik haftası kutlamaları birlikte gerçekleştirilmelidir. Ayrıca maçlarda Es-Es’i destekleyen belediye işçileri bandosu da bu marşlara, sloganlara eşlik etmelidir. Böylece, amatör kümede de oynasa mahalle turnuvasında da, Eskişehirspor’un Eskişehir demek olduğu, şehir yükselirken takımın değerler açısından küme düşmemesi gerektiği de vurgulanmış olur. Es-Es’imiz de futbolda küme düşerken, gönüllerde sevgisiyle bir kez daha yükselir.

Devrim yapamadık ama, Biz Devrimi Çok Sevmiştik, hiç olmazsa Eskişehir gibi bir kentimiz, Eskişehirspor gibi bir sevdiğimiz var. Çocuklarımıza, gelecek kuşaklara, şimdiki gibi laik, cumhuriyetçi, demokrat, barış yanlısı, çağdaş, özgürlükçü, konuksever, Hoca Nasrettin gibi güleryüzlü ve Türkmen kocası ulu ozanımız Yunus Emre gibi 72 milleti bir gören, kimseyi ayırıp ötekileştirmeyen, incelikli, centilmen, kibar insanların yurdu, faşizme, ırkçılığa, gericiliğe karşı aydınlık bir kent ve onun değerlerini bırakmak en büyük dileğimizdir.

Sustuğum Yerde

Toprakta gül lekesi
Hüzün oturdu yerime
Durdu hiç konuşmadan
Karşısında koca kainat
Kainatta boşluk
Öylece sustular

Odamda sessiz masa
Konuşkan vazoda çiçek
Hayalperest kelimeler
Bırakmıyor peşimi
Uçar bir ürperti
Öylece gitti kuşlar

Çocukluğum düşkırığı
İçimden taşar sokaklar
Bahar esintisi kalbime
Dadanmış bir bilge ağaç
Masumdu aynadan düşen

İnce ruhlu anılar…

ELEM ERK