Öngörülen, önlenmeyen ve sonuçları kullanılan darbe

Avukat, Dr. M. Sezgin TANRIKULU
CHP İstanbul Milletvekili

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye tarihinde halk tarafından engellenmiş ama iktidar tarafından sonuçları itibariyle başarıya ulaştırılmıştır. Halkın engellediği darbecilerin zihniyeti AKP tarafından icra edilmeye devam ediliyor. AKP’nin eski ortağı olan Fethullahçıların zihniyeti bugün iktidardadır.

Halk iradesini şiddetle, gayrimeşru uygulamalarla, OHAL’le, KHK’larla, Anayasal tüm güvenceleri fiilen ortadan kaldıran ve en ufak bir toplumsal, siyasal talebi polisiye yöntemlerle engelleyen, ortadan kaldıran zihniyet elbette darbecidir. 15 Temmuz’da darbecilere karşı ortaya çıkan halk iradesi, 20 Temmuz 2016’dan itibaren sistematik olarak ayaklar altına alınmıştır. Türkiye şu anda darbeci zihniyetin ekonomik bedelini ödüyor. Siyasal, sosyal, kültürel bedelini ödüyor.

Bir avuç muktedirin kişisel hırsını ülkenin bekasıyla eşitleyip her türlü suça bulaşmış olan zihniyetin bugün 15 Temmuz’daki direnişi sahiplenmeye hakkı yok. 15 Temmuz AKP’nin değil, Türkiye’nin direnişini temsil eder.

O karanlık günde, darbecilere karşı direnirken hayatını kaybeden 251 yurttaşımız darbecilerin ve AKP’nin ortak kurbanlarıdır. O gün yaralanan 2 bin 196 yurttaşımızın bedenlerinde taşıdıkları izler, AKP ve eski ortağının bıraktığı izlerdir.

AKP, 15 Temmuz’la yüzleşmeyi sistematik olarak engellemiş, bu felaketin arkasındaki gerçeklerin ortaya çıkmaması için azami gayreti göstermiştir. TBMMde 15 Temmuz darbe girişiminin karanlıkta kalan gerçeklerini ortaya çıkarmakla görevli15 Temmuz Darbe GirişiminiAraştırma Komisyonu” lağvedilerek kapatılmış ve Türkiye Cumhuriyetine rejim değişikliği dayatan bir Anayasa referandumu OHAL koşulları altında gerçekleştirilmiştir.

Bir türlü basılarak dağıtılamayan ve dolayısıyla resmileşememiş darbe komisyonu raporuna Temmuz 2017de CHPli üyeler olarak yazdığımız muhalefet şerhineÖngölen, Önlenmeyen ve Sonuçları Kullanılan Darbe” başlığını koymuştuk. Şu anda bu başlığın ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha görüyoruz. AKP tarafından “Allah’ın lütfu” olarak görülen darbe girişiminin sonuçlarının en radikal kullanımı, Türkiye ekonomisini batıran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin anayasa değişikliği oldu.

15 Temmuz darbe girişiminden aylar önce bizzat AKP yanlısı kalemler tarafından bile bilindiği, hatta bu girişimin hazırlık sürecinin takip edildiği artık tartışma gerektirmez bir gerçektir. Bu konuda en açık kanıt, darbeden 4 ay önce Fuat Uğurun Türkiye Gazetesinde 24 Mart 2016, 2 Nisan 2016 ve 21 Nisan 2016 tarihlerinde yazdığı üç yazısıdır.

Ayrıca, MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonuna yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında MİTin daha önce dış makamlarla paylaşılan notlarda cemaatin darbe girişiminde bulunabileceğini bildirdiğini ancak TSK bünyesinde istihbarat toplayamadığından darbe girişiminin tarihi konusunda net bir istihbarata önceden ulaşılamadığı” bilgisiyle darbenin bilindiğini ve beklendiğini şüpheye yer bırakmayacak şekilde ikrar etmiştir.

***

15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri görünür hale gelmişti. 14 Temmuz 2016 tarihinde, yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidanla birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu Mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidanla Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18:00 – 00:30 arasında yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştı. Darbe girişiminden saatler önce yapılan bu olağan dışı görüşmede nelerin konuşulduğu gerek Hakan Fidan gerek Hulusi Akar tarafından TBMM Araştırma Komisyonuna gönderilmediğinden öğrenilemedi.

MİT Müsteşarlığı TBMM Araştırma Komisyonuna yönelik yazdığı 22.05.2017 tarihli yazısında belirtilen 15 Temmuz günü saat 14:20de MİTe gelen ve güvenlik araştırmasından geçirilen bir şahsın 15:30 sıralarında Kara Havacılık Okulu'nda görevli bazı şahıslarca MİT Müsteşarına saldırı yapılacağı” yönünde teyide muhtaç ham bilgiler verdiği” belirtilmişti.

Bu bilgilendirme üzerine MİT Müsteşarı tarafından 16:20de Genelkurmay İkinci Başkanı’na bilgi verildiği detaylı bilgilendirme için Müsteşar Yardımcısının Genelkurmaya gönderildiği, Saat 16:40da MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanı tarafından MİTe çağrıldığı ve Müsteşarın 18:00 civarında Genelkurmaya vardığı” belirtiliyor.

MİTin bildiği ve “dış makamlar” diyerek bilgilendirdiği Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın öngörülen bu darbe başladıktan sonra Cumhurbaşkanı’nın darbeyi eniştemden öğrendim”, Başbakan’ın eşten dosttan öğrendim” demeleri ve sanki hiç bilmedikleri ve beklemedikleri şok edici bir gelişmeyle karşılaşmış gibi davranmaları hiçbir zaman inandırıcı olmadı.

***

Uzun lafın kısası, darbe öngörülmüş ama engellenmemişti. Dolayısıyla darbe girişimi sırasında katledilen yurttaşlarımız, bizzat bu karanlık oyunun kurbanı oldular. Oysa pekala darbeci çeteler harekete geçmeden derdest edilebilir, savaş uçaklarına, askeri teçhizata erişimleri engellenebilirdi. Dahası, darbe girişiminin önceden öngörülmediğini varsaysak bile, bu tedbiri almayan istihbarat ve onu yöneten siyasilerin hesap vermesi gerekirdi. Yeryüzünde hiçbir iktidar, yüzlerce yurttaşın katledildiği bir darbe girişimindeki sorumluluklarını “kandırıldık” diyerek geçiştiremez. Eğer 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AKP darbesi yapılmasaydı, bizde de böyle geçiştirilemeyecek, sorumlular, bu felakete göz yumanlar hesap verecekti.

15 Temmuz, öngörülmüş ama önlenmemiş bir darbe girişimi olarak tarihe geçmeyecek sadece. 15 Temmuz aynı zamanda halkın engellediği bir darbenin, iktidar tarafından uygulanması olarak da tarihe geçecek. Darbeciler sadece fiziken yenilmiş ama zihniyetleri bugün de iktidardadır.

Darbe girişiminden hemen sonra, 21 Temmuz 2016'da ilan edilen ve 3 ay aralıklarla 7 kez uzatılan Olağanüstü Hal, 19 Temmuz 2018de resmi olarak sonlandı. Ama OHAL KHKları ve cumhurbaşkanlığı sistemi ile aslında söz konusu Olağanüstü Hal uygulaması süreklileştirilmiş durumda.

15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Erdoğan tek adam rejimini Kanun Hükmünde Kararnamelerle daha da güçlendirmiştir. Çıkarılan KHKler FETÖ karşıtı olmaktan çok Erdoğan’ın tek adam rejimini ayakta tutma, devlet yönetimine ilişkin yetkileri tek merkezde toplama amacıyla istibdadı tesis etmenin bir enstrümanı olmuştur.

Dahası, darbe girişimi sonrasındaki darbe, Fethullahçılardan çok solcuları, Kürtleri, barış isteyen akademisyenleri, iş isteyen işsizi, eşitlik isteyen kadını, hak isteyen işçi sınıfını, ezilen tüm toplumsal kesimleri hedef almıştır. 15 Temmuz, Erdoğan’ın “başkanlık” denen ucube sisteme yükselişi için bir basamak olarak kullanılmış, darbeye karşı duran halkın açtığı demokrasi kapısı kapatılıp faşizmin kapısı açılmıştır.

Bu ülke son 55 yılda dört darbe ve 15 Temmuz dahil olmak üzere çok sayıda darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Darbesiz bir Türkiye’nin mümkün ve şart olduğunu 15 Temmuz’da halk ortaya koydu. Ama AKP, bu iradeyi bile yerle bir etti.

15 Temmuz darbeci zihniyetle hesaplaşılması konusunda tarihi bir fırsattı ama AKP bu fırsatı heba etti. FETÖ’cülerin devlet içindeki yuvalanmalarını “ne istediler de vermedik” diyerek itiraf etmiş olan AKP, darbe girişimi sonrasında, sanki kendisi dışında herkes bu yapının bir parçasıymış gibi bir algı yaratmaya girişmişti. Oysa bugün bile, kaybetmekte olduğu iktidarı elinde tutmasını sağlayacağını bilse, AKP yine Fethullahçılarla ittifak kurmaktan geri durmaz.

Ancak her şeye rağmen Türkiye’de darbeci zihniyete karşı oluşmuş olan hassasiyet son derece önemlidir. Türkiye’nin geleceğinin teminatı da tam da bu hassasiyettir. Bu hassasiyeti hiçe sayan siyasi anlayış, geleceğe yeni riskler taşıyor elbette. Ama bizler tıpkı 15 Temmuz öncesinde, 15 Temmuz gününde-gecesinde olduğu gibi, şu anda da AKP’nin yarattığı riskleri bertaraf etmek için darbeci zihniyetlere karşı demokratik mücadeleyi sürdürmekte ısrarcıyız! Darbeciler kaybetmeye mahkumdur.