Basında 'Ölü ele geçirildi' ifadesinin kullanımı, heme

UlaŞ Öztürk
Basında 'Ölü ele geçirildi' ifadesinin kullanımı, hemen hemen ""medya" tanımının da literatüre girdiği zaman dilimine denk gelir. 1980 sonrası, yoğunlaşarak artan yargısız infazlarda ya da çatışmalarda öldürülenler hep "ölü ele geçirildi". 10 Haziran 1981 tarihli gazetelerin manşetlerinde de bu ifade vardı: "MLSPB'nin 4 lideri ölü ele geçti." Yine hep iddia edildiği gibi "Teslim ol" çağrısına ateşle cevap vermişler ve çıkan çatışmada Tamer Arda, Atilla Ermutlu ve Ercan Yurtbilir, Doğan Özzümrüt ölmüş, Ayşe Hülya Özzümrüt ile Yavuz Akkuş yaralanmıştı.

Oysa o dönemi yaşayanlar 'olayı' bu şekilde hatırlamıyor. 78'liler Vakfı Girişimi MLSPB liderlerinin öldürüldüğü katliamla ilgili dava açmaya hazırlanıyor. 78'liler Vakfı Girişimi sözcüsü Celalettin Can, "Biz bu katliamın tetikçilerinin isimlerinin tek tek açıklanmasın istiyoruz. İsmini şu an vermek istemediğimiz bir tanığımız var. O dönem Tamer'in öldürüldüğü sokakta ikamet ediyormuş ve Tamer'in nasıl öldürüldüğünü görmüş. Bu kişiyi açılacak olan davada tanık olarak göstereceğiz" diyor.

Girişim sözcüsü Can; Tamer Arda, Atilla Ermutlu, Ercan Yurtbilir ve Doğan Özzümrüt'ün öldürüldüklerinde üzerlerinde silah bulunmadığını ve tümüyle savunmasız olduklarını belirterek, 'istenilseydi sağ olarak yakalanırlardı' diyor. Katliam o kuşağın hepsinde derin iz bırakmış infazlardan biriydi ama elbette ki en koyu acıyı aileleri ve yoldaşları yaşamışta.

"O gün, bir daha güneş doğmaz, çiçekler açmaz, insanlar gülmez, eğlenmez, yemek yemez gibi geldi bana, bir daha hayat olmaz..."

Abisinin ölüm haberini aldığında hissettiği duyguyu böyle tanımlamaya çalışan Nermin Ermutlu, o günü anlatırken aslında birkaç cümleyle bütün bir dönemi de özetliyordu:

"Bahçedeydim, içime çok kötü bir sıkıntı geldi, boğazım düğümlendi hızla içeri girdim. İçimden 'acaba bugün kimin evini yıktılar' diye geçirip radyoyu açtım. Açtığım anda radyoda abimin ismini duydum: 'Atilla Ermutlu ve Tamer Arda operasyonda öldürüldü.' Bizim evimizi yıkmışlar, diye feryat etmeye başladım. Abimi öldürenler hakkında hiç bir soruşturma açılmadı. Şimdi abimin ölümünden sorumlu olanların açıklanmasını ve ceza almasını istiyorum."

MUSTAFA DA KAYBOLMASIN DİYE!
Atilla Ermutiu'nun annesi Sabire Ermutlu için hiç dinmeyecek bu acıya, başkaları da eşlik etmişti. Bir dönem adeta Atilla'nın acısını yaşamadan, diğer çocuklarının peşine düşmüş, özellikle Mustafa'yı kaybetmemek için emniyetin, cezaevlerinin kapısından ayrılmaz olmuştu: "Atilla öldükten sonra bütün çocuklarıma yıllarca işkence ettiler, sebepsiz yere kaç defa evden alıp götürdüler. Halbuki hiçbirinin yaptığı bir şey yoktu. 6 çocuk içerisinde en çok oğlum Mustafa çekti. Aylarca işkenceden geçirdiler. Bir dönem Mustafa'yı kaybettiler, Gayrettepe'ye gittim yok, Selimiye'ye gittim yok, Bayrampaşa'da yok, nereye gitsem bizde yok dediler. En son Ankara'ya götürdüklerini öğrendim."

'HAZİRAN BAŞKALDIRIDIR'
Atilla Ermutlu, yoldaşları içinse "mücadele, özveri, inanç ve direnişin sembolü"ydü. MemetSömez "her birinin iç dünyası Guasimado'nunki kadar güzel, ölümü Spartaküs kadar trajik olan öykümüzün kahramanları" dediği Atilla Ermutlu, Tamer Arda, Doğan Özzümrüt ve Ercan Yurtbi-lir'i şu cümlelerle anlatıyordu:

" Onlar tarihsel ve toplumsal başkaldırı geleneğinde 'hayır' demenin onurunu taşıyarak, mücadelenin sayısız direnişlerinden biri olarak insanlık evrimindeki yerlerini almışlardır. Bu başkaldırı gününün her yıldönümünde saygıyla anıyor, Haziran öykülerini çağdaş prometheus'lara adıyoruz."

Yol arkadaşları Hasan Şensoy'sa onlar için "genç yaşta olgunlaşan cılız omuzlarında güçlü bir mücadeleyi taşıyan, devrimci inanç ve coşkuyla acılara, işkencelere direnerek, tüm acemilikleriyle, hata ve eksiklikleriyle ellerindeki bayrakları yurdun dört bir yanında dalgalandıran" bir kuşağın temsilcileriydiler" diyor.

'İTİRAFÇI GLADYO İÇERİSİNDE'
Celalettin Can ayrıca '6 haziran operasyonu'nun sorumlusu olan İtirafçı Şemsi Özkan'ın o dönem sayısız operasyona katıldığını ve işkenceli sorgularda bulunduğunu da söylüyor. Çan'a göre Özkan daha sonra da gladyo'nun içerisinde yer aldı. Can iddialarını şöyle sürdürüyor: "Antalya'da Abdullah Öcalan'ın yok edilmesine dönük Abdullah Çatlı ve Yeşil tarafından oluşturulan gladyo grubuyla ilgili basına yansıyan bilgilerde de Şemsi Özkan'ın adı geçiyor. Özkan şu an sağ. Biz onun da şu an hangi devlet biriminde görevli olduğunu bilmek istiyoruz."

Bir 'kuşak kırımı'nın köşe taşları
İNCİ HEKIMOGLU
Fail-i meçhul" tanımına sokulanlar, yargılı-yargısız infazlar ve kayıplarla ilgili bir dizi dosyayı kamuoyunun gündemine getiren 78'liler Girişimi, yalnız sorumluları hesap vermeye zorlamıyor, toplumun kendisiyle ve devletle yüzleşmesini sağladığı gibi, bir dönemi de yeniden masaya yatırıyor.

1 MAYIS KATLİAMI
1 Mayıs 1977'de Taksim meydanında yaklaşık 500 bin kişi vardı. Yakın tarihin bu en kanlı kitle katliamında 35 kişi öldü, 126 kişi yaralandı. Üstelik, tamamı saldırının hedefi olan 98 kişi sanık sandalyesine oturtuldu. Hem sanık, hem mağdur olarak tarihe geçenler yıllar süren yargılamadan sonra beraat etti. Bizzat ilgili savcıların bile "gerçek failleri" işaret ettiği davanın yanıt bekleyen soruları hâlâ cevaplanmadı.

KAYPAKKAYA'YI KİM ÖLDÜRDÜ?
TKP/ML - TİKKO militanı İbrahim Kaypakkaya, 29 Ocak 1973'de kaldığı köyde bir ihbar üzerine yakalandı. Günlerce işkenceye maruz kalan Kaypakkaya hiçbir ifade vermedi. 18 Mayis 1973'te can veren İbrahim Kaypakka-ya'nın, 2 gün sonra Diyarbakır'a gelen babasına işkencede parçalanmış cesedi teslim edildi.

VEYSEL'İN MEZARI BİLE YOK!
12 Eylül Darbesi'nin ilk "yasal" kurbanı olan Veysel Güney, yargılandığı Devrimci Yol davasında 24 yaşındayken idam edildi. Ailesi, ne gözaltına alındığında ne de cezaevinde görüş izni alamadığı çocuklarını sadece son kez idama götürülürken kısacık bir süre görebildi, n Haziran 1981'de idam edilen Veysel'i gizlice defneden askeri yönetim, onun son isteği olan "bir mezar taşını" bile esirgedi. Geçen 25 yıl içinde sayısız başvuru yapan aile, vekillerden, bürokratlardan yardım istedi ama sonuç alamadı. Şimdi devletten mezar yerini açıklaması isteniyor.

DENİZLER...
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını da sorgulayan 78'liler, "toplumun bir zamanlar var olan mahşeri vicdanını yaraladı" dedikleri idam dosyasını yeniden gündeme getirdi.

KIZILDERE VE KONTGERİLLA
Kızıldere katliamının karanlıkta kalan "gizli tarih"in açığa çıkmasını isteyen 78'liler, Kızıldere'de yakınlarını kaybeden ailelerin yıllardır cevabını bekledikleri soruların yanıtlanmasını istiyor. 78'liler, Demirel'in "Kızıldere'de kontrgerilla kullanıldığına dair açıklamasını anımsatarak, bu yapılanmanın açığa çıkarılması, sorgulanması ve yargılanması taleplerini açıklarken, "Sağ ele geçirilip öldürülen devrimcilerin, dosyası yeniden açılmalıdır" da diyor.

Veysel Güney sesleniyordu...
MEHMET ANTMEN
Dün gece rüyamda Veysel Güney'i gördüm. 25 yıl öncesi gibiydi. Gencecikti. Saçlarını traş etmişlerdi. Ama o herkese inat kravatlıydı.

Yüzünde bir ifade vardı ama gülüyor mu, somurtuyor mu, kızgın mı, mutlu mu belli olmuyordu. Adımı bilmiyordu. Yoldaş diye sesleniyordu, hatta sanırım bağırıyordu. Sanki 25 yıldır beni duymuyorsunuz, beni görmüyorsunuz, yoksa beni unuttunuz mu? der gibi bağırıyor gibiydi. 'Yoldaş, yoldaş' diye seslenmesine dayanamayıp yanına gittim. Benden gençti. Hem de en az 20 yaş gençti. Yıllar onu neden yaşlandırmamıştı acaba. Benden 5 yaş yaşlı olması gerekiyordu. Ama yok, o hala 24 yaşında gibiydi. Beni neden aramıyorsunuz, neden sormuyorsunuz, bu nasıl yoldaşlık diyordu.Yerimi sadece devlet biliyor, siz neden bilmiyorsunuz? Beni özlemediniz mi? Benden sonra toprağa düşenler olmuş, siz onları mezarları başında anıyormuşsunuz, adlarına şiirler yazıyormuşsunuz, yazdıkları şiirleri mezar taşlarına kazıyormuşsunuz, beni hiç andınız mı, mezar taşım var mı, yok mu biliyor musunuz?

Duydum ki çok değişmişsiniz, kiminiz partici olmuş, kiminiz dernekçi, kiminiz de sendikacı. Kiminiz zengin olmuş, kiminiz züğürt. Kiminiz evlenmiş tek yaşamı ev olmuş, kiminiz hala ev-lenememiş ama kahve köşelerinin, oyun masalarının kurbanı olmuş. Kiminiz devrim sevdasından makam sevdasına terfi etmiş. Kiminiz beni tamamen unutmuş, kiminiz gönlünün bir köşesinde var etse de beni aramak hiç aklına düşmemiş.

Beni bulmak bu kadar mı zor ? Faili meçhullerin mezarları bile bu ülkede arkadaşları tarafından bulunurken, beni bulmak bu kadar mı zor? Sonra arkasını döndü ve gitmeye başladı yavaş yavaş. Koşmaya çalışıyordum ama beceremiyordum. Gittikçe uzaklaşıyordu bir şeyler fısıldıyordu. Zor duyuluyordu. Beni bulun ve vasiyetimi yerine getirin diyordu. Beni bulun. Bulun beni. Kan ter içinde uyandım. Bilmiyordum vasiyetini ve bu nedenle de hiçbir anlam veremiyordum. Araştırdım neydi vasiyeti diye. Tek cümle yazıyordu. Mezarımı yol kenarına kazın ve üzerine yumruklu yıldız çizin. Veysel Güney 11 Haziran 1981 yılında faşist cunta tarafından idam edildi.

İdama götürülürken ailesi ile çok kısa bir görüşme oldu ve o görüşmede annesinin sorusu üzerine ölümden korkmuyorum anne, bana o kadar işkence yaptılar ki, artık ölüm bile benim için zor değil diyordu.

Bizler, onun arkadaşları aradan geçen 25 yıla rağmen mezarını bilmiyoruz hala. Biliyorum zor bu mezarı bulmak, ama bu zorluğu aşamıyorsak neye yarar ki bizim devrimciliğimiz?