Paris’te “dünya” liderleri Libya semalarını basan Rafael, Tornada, B-!5, B-16 savaş uçakları, Tomahawk füze sıralamasıyla yan yana dizilmişlerdi.

Gazze’de çocukları fosfor bombalarıyla yakan Netanyahu, gülücükleriyle “Apartheid rejimi” için Paris’ten göç edecek Filistin topraklarına yerleştirilecek “siyonizmi beyazlaştıracak nüfus” devşiriyordu.

Kendisi göçmen olmasına rağmen Paris varoşlarında isyan eden göçmen çocukları için bu kirliliği” hortumla yıkayıp temizleyeceğim” diyen sağ popülist/rüşvetçi Sarkozy yürüyüşe podyum kıkırdamasını tutamayan karısıyla katılmıştı.

En az 100 bin Libya’lının öldürüldüğü NATO’nun “insani müdahalesinden” sonra Sarkozy’le “beyaz adam” kostümüyle Libya’ya gidip “siz istediniz bakın demokrasi’’ geldi diyen Anglo sakson liberalizm enkazı Cameron, üşümüş burnuyla ön saftaydı.

Batı “uygarlığının” sınırlarından “özenle” uzaklaştırıp İslam coğrafyasına kurdukları çatışma hatlarında sürdürdükleri “savaşın” toplu, tanklı, füzeli “militer endüstrisi” İsveç, Norveç de oradaydı.

Küresel hegemonyasını kaybetmiş ABD Başkanı, İHA cenneti Afganistan ve hapishanelerinde “IŞİD’İ doktrinize eden”, Irak işgaline komutanlık yapan, Ebu-Garip, Guantanamo “kötülük” fotoğrafları sansürcüsü, Nobel Barış ödüllü Obama “görünmemişti”...

Belli ki yürüyüş; “Kale Avrupa” medeniyetinin “ölü” değerlerini hatırlatma çabasıydı...

Oysa spekülatif finans sistemi göçerken, ağır kumar borçları kamunun sırtına yüklenirken, temsili demokrasi maskesi fena düşmüş AB’nin de IMF gibi küresel sermayenin üst kurulu olduğu anlaşılmıştı.

Tabii ki II. Savaş sonrası Almanya’yı “denetlemek “için kurulan AB’nin patronajına finansal krizi fırsat bilip ele geçerek, tarihsel rövanşı alan Almanya Şansölyesi, AB delegasyonunun kolunu bir an olsun bırakmıyordu.

Cumhurbaşkanı seçilince Afrika’daki 18 eski sömürgesini yakın “ekonomik markaja” almak ve uranyum kaynaklarını kaptırmamak için Mali’yi işgal eden neo-con/Sosyal Demokrat Hollande tam ortadaydı.

Bu arada “finansör” oldukları çihatçı, cani çetelerle Arap Halk hareketlerini Batılı Müttefikleriyle içten çürüten “İslamcı-faşizme” doğru evrilmesinde büyük rol alan Körfez’in kabile monarşisi de terörü “lanetliyorlardı”.   

Öte yandan sömürgeci-yayılmacı kapitalist Batı-ABD Bloku’na “organik” bağımlı ama  pro-emperyal Türkiye’nin Başbakanı, “cihatçı transit / yuvalanma / lojistik sağlama / militan kaynağı” ülke gerçeğine feci “yabancılaşmış” ve kadrajın kenarına yerleşmişti...

“Yeni Türkiye” Cumhurbaşkanı ise yeni sarayına bin yıllık ruh katacak “militer figürasyona” renkli kılık kombin ediyordu.

Liderler karşılarında seçemedikleri bir karanlığı görmüş gibi kırpış gözlerle, yas numarası yapıyorlardı.

Ama gerçekten de on yıldır her gün ortalama 1000 insanın öldüğü, 10 yaşındaki çocukları intihar bombacısına çeviren coğrafyalar vardı bu gezegende. 

Ve ölü yatağında gidecek yolu kalmamış, insani entelektüel birikim, değerleri yutmuş, tarihsel devri bitmiş kapitalizmin son perdesi yani herkesi barbarlığa katacak “yaratıcı kaos” diyorlardı bu dört gözle bekledikleri karanlığa...