Süleyman Soylu’nun istifasıyla gelişen süreç Cumhur İttifakı içerisindeki gerilimi gün yüzüne çıkardı. Hükümet, Erdoğan etrafında dönen kavgaya kilitlenirken salgınla boğuşan vatandaşı unuttu

Onlar koltuk kavgasında vatandaş can pazarında

HABER MERKEZİ

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun önceki gece sosyal medya hesabından istifa ettiğini duyurması Türkiye’nin gündemine oturdu. Sokağa çıkma yasağı sonrası gelişmelerle gerekçelendirilen istifa sürecinin arkasında uzun süredir devam eden ittifak içerisindeki gerilim var. Gerilimin arka planı, yaşananlar önümüzdeki günlerde daha net görülecek. Daha sağlıklı verilerle tartışılmaya devam edilecek. Ama bugün açısından net olan bir şey var ki Saray hükümeti salgını yönetemedikçe çözülüyor, çözüldükçe tüm yük 80 milyon vatandaşın omuzuna biniyor.

İKİ HAFTADA İKİ BAKAN

Saray hükümeti salgını yönetemeyeceğini daha ilk günden gösterdi. Sağlık Bakanı Koca önlemleri açıkladığı saatte Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanı fırsatlardan bahsediyordu. Birkaç gün içinde kabine içinde alınacak önlemlerle ilgili derin görüş ayrılıklarının yaşandığı ortaya çıktı. Önce Ulaştırma Bakanı görevden alındı. Ardından da İçişleri Bakanı istifa etti. Korona iki hafta içerisinde iki bakanı yedi. Soylu’nun istifasının kabul edilmemesi durumun vehametini örtmeye yetmeyecektir.

VATANDAŞ PERİŞAN

Panik içinde ve sorumluluk alamayan Saray hükümeti tüm yükü yurttaşın omuzlarına yüklemiş durumda. Salgınla birlikte artarak katlanılamaz hale gelen sorunlara çözüm bekleyen yurttaş bir de hükümet kriziyle boğuşmak zorunda kalıyor. Hükümetin ardı ardına aldığı hatalı kararlar yurttaşı hem parasından hem de sağlığından ediyor. Kamuoyunda sürecin yönetimine dair hükümete olan güven dibi gördü. Yeniden güven inşa etmesi imkânsız. Beceriksizliğine iç kavgaları da ekleyen hükümet hiçbir sorunu çözemeyeceği artık netleşti. Yurttaşlar bir yandan virüsle diğer yandan hükümetin uygulamalarıyla mücadele edip sağlığını korumaya çalışıyor.

SARAY’I MERKEZE ALAN SİYASET SÜRÜDÜRÜLEMİYOR

Güven Gürkan Öztan
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi

Soylu’nun ani istifası ve CB’nin istifayı kabul etmemesi aslında rejim krizine dair çok şey anlatıyor. Saray’ı merkeze alan, tüm siyaseti Saray etrafındaki hiziplerin rekabetine indirgeyen bu yönetim zihniyetinin sürdürülemez onlar-koltuk-kavgasinda-vatandas-can-pazarinda-716088-1.olduğu salgın günlerinde bir kez daha ortaya çıkıyor.

Salgının orta yerinde Sağlık Bakanının inandırıcılığını sarsan, Bilim Kurulu’nda istifaları gündeme getiren bir karar alınıyor. Kararı alan adres belli, uygulayan belli. Başta büyütülecek bir şey yok anlamına gelen sözler sarf eden İçişleri Bakanı birden skandal görüntüleri önemseyip sorumluluğu üzerine alıyor.

AKP’de uzun süredir Erdoğan sonrası konuşuluyor. Erdoğan hep muktedir kalacakmış gibi davrananlar, ona en yakın görünenler bir sonraki döneme kendisini hazırlıyor. Sağır sultanın dahi duyduğu Soylu damat arasındaki geçimsizliği bir de buradan düşünmek gerek. Spor kulüplerinin içine kadar uzayan bu geçimsizlik kişisel bir mesele olmanın ötesinde farklı iktidar stratejilerinin bir yansıması olarak dikkat çekiyor.

Soylu, Saray’ın arkasındaki ittifakın kilit ismi, kendi şahsından çok daha fazlasını temsil ediyor. Rejimin zor gücü etrafında oluşan koalisyon mevcut durumun muhafazasından yana. O nedenle koltuğunu bir başkasına devredilmesini, deyim yerindeyse dere geçilirken at değiştirilmesini istemiyor. Diğer tarafta medya gücünü kullanan ve damadın finanse ettiği bir diğer grup var. Erdoğan bu çatışmanın şüphesiz farkında ancak doğrudan taraf olmayarak bir denge tutturuyordu. Ancak kriz, o dengeyi eninde sonunda alt üst edecek.

Pazar akşamı tanık olduğumuz istifanın Saray’da planlanmış bir iş olduğunu söylemek, buna bir tiyatro demek fazlasıyla zorlama. Üç hamle sonrasını hesaplayan, her olaydan kendine güç devşiren bir iktidar yok artık karşımızda. Hatta tam tersine kan kaybeden, panikleyen, alelacele kararlar alan bir düşüş dönemine tanıklık ediyoruz.

Bu son olay bize iki şey daha söylüyor. Birincisi iktidar bloku yaptığı büyük hataları halkın görmezden gelmesini sağlayacak bir güce ve meşruiyete artık sahip değil. İkincisi iktidar için “krizi fırsata çevirme” senaryoları içteki kavgaların ayyuka çıktığı böylesine bir dönemde gerçekleşmesi çok zor bir ihtimal.

KAPIKULLARI ARASINDA GÜÇ KAVGASI VAR

Fatih Yaşlı
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi

Karşımızda gücü tek adamda toplamayı amaçlayan, bunu da büyük ölçüde başaran, fakat öte yandan da son derece ironik bir biçimde iktidar aygıtı içerisinde birden fazla güç odağının birbiriyle düşmanca ve hayli sert bir onlar-koltuk-kavgasinda-vatandas-can-pazarinda-716089-1.rekabete girişmesini beraberinde getiren bir rejim var.

AKP on sekiz yılın sonunda dış politikadaki fantezilerini gerçekleştirip Osmanlı’yı yeniden kuramadı ama içeride bir “Saray siyaseti”ni var etmeyi başardı. Bu siyasetin bir boyutunda muhalefet partilerinin etkisizleştirilmesi, Sarayın bütün siyasal karar alma mekanizmalarını büyük ölçüde tekeline alması var.

Peki ya diğer boyut? Diğer boyutu ise siyasal mücadelenin Saray içerisindeki klikler, hizipler arasında gerçekleşmesi oluşturuyor. Burada “padişah”, bir yandan mevcut hizipler, klikler arasında dengeyi sağlamakla, “son karar verici”, “hakem” rolünü oynamakla mükellefken, diğer yandan da bunlar arasındaki güç ilişkilerine göre taraf belirlemek, bazen fazla güçlendiğini düşündüğü hizbin, kliğin gücünü budamak, bazen ise onlara çeşitli tavizler vermek gibi bir durumla karşı karşıya.

Tüm bunları böyle anlatıyor oluşum Soylu’nun istifasına uzanan sürecin basitçe bir “tiyatro” olarak görülmesinin yanlış olduğuna güçlü bir vurgu yapma ihtiyacından kaynaklanıyor. Çünkü böylesi bir bakış açısının hem iktidara ve en tepesindeki isme kadir-i mutlak bir güç atfedilmesine yol açtığını hem de devlet içerisindeki farklı hizip ve kliklerle bunlar arasındaki güç ilişkilerini ve mücadelelerini görünmez kıldığını düşünüyorum.

Ortada devam eden bir güç mücadelesi bulunduğu, “Damat” ve ekibiyle Soylu ve ekibinin çeşitli vesilelerle karşı karşıya geldiği, birbirlerine tuzaklar kurduğu, birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çalıştıkları bir süredir alenen konuşuluyor ve kimi somut hadiseler üzerinden görülebiliyordu zaten. Bu hadiseye baktığımızda gördüğümüz şey en başından beri Korona sürecinin yönetiminde çok ciddi zaaflar yaşandığı, bir yönetememe halinin bulunduğu, cuma gecesi alınan kararlar sonucunda yaşananların bu yönetememe halinin –şimdilik- zirve noktasını oluşturduğu, sürecin yönetilememesinden kaynaklı zafiyet belirtilerinin ve bunun beraberinde yarattığı meşruiyet kaybının Saray içerisinde konumlanan “kapıkulları” arasındaki güç mücadelesini derinleştirdiği, tarafların karşılıklı hamleler yaptığı, nihayetinde ise yeni bir pazarlık düzleminde buluşulduğu ve bir sonraki krize kadar yürürlükte olacak geçici ve kırılgan bir uzlaşmaya varıldığı yönündedir.

Kesin olarak bildiğimiz şey ise şudur: Halk kendi kaderini eline almaya kalkışmadıkça siyaset Sarayda yapılmaya devam edecek, halka da kendi kaderi üzerinden oynanan bu siyaset oyununun sonuçlarına katlanmak kalacaktır.

MUHALEFETİN NE YAPACAĞI ÖNEMLİ

Murat Somer
Koç Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

“İstifa” Türkiye’de iktidarın uzun süredir mihenk taşı hâline gelmiş olan, ne olursa olsun sorumluluk almama şartını etkilemiyor. Mevcut sistemde bakanların veya bakanlar kurulunun ayrı siyasal sorumluluğu yok. Tüm onlar-koltuk-kavgasinda-vatandas-can-pazarinda-716090-1.sorumluluk onları istediği gibi atayan ve indirebilecek olan Cumhurbaşkanı’nda. Peki bu olay iktidar içi güç mücadelelerinde, Soylu’ya Bahçeli-sonrası veya Erdoğan-sonrası avantaj getirebilecek bir hamle miydi, yoksa Cumhurbaşkanı’nın itibarını korumaya yönelik bir mizansen mi? Her ikisi de olabilir ama bu konuda spekülasyon yaparken çok dikkatli olunmalı. Medyanın özgür olmadığı, iktidar içinde lider dışı müstakil siyasal kişiliklere izin verilmeyen otoriter bağlamlarda kulis bilgileri ne zaman doğru ne zaman manipülasyon bunu bilmek çok zordur. Öte yandan bu olay iktidarın geleceği ve istikrarı konusunda da fazla bir şey söylemiyor, çünkü bu büyük ölçüde iktidarın değil muhalefetin ne yapacağına bağlı. Asıl odaklanılması gereken yer orası. Kesin olan ise şu: Hafta sonu şu veya bu siyasal itibarın nasıl korunabileceği planlarına önemli bir zaman ve enerji harcanmış. Oysa Cuma gecesi dışarı çıkanları evde tutmaya ve bu hafta uygulanacak diğer önlemlere yönelik mesai harcanmalıydı. Şeffaf olmayan, yerel yönetimlere destek olması gerekirken köstek olan, kararlarına liyakat sahibi uzmanların yeterince, muhalefetinse hemen hiç katkı yapamadığı bir merkezi yönetimin bedelini maalesef 15 gün sonra ağır ödeyebiliriz.