Onlar uzaya biz tarikatlar iç savaşına
İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine iktidardan ve muhalefetten pek çok isim katılmıştı. (Foto: AA)

Çıplak gözle uzayın derinliklerine ne kadar bakarsak bakalım gerçeği göremeyiz. Yıllarca uzayı gözleyen ve fotoğraflayan Hubble bile artık yetersiz kaldı. O nedenle Batı’nın üç büyük bilim kuruluşu NASA, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Kanada Uzay Ajansı (CSA) güçlerini birleştirerek hâlâ çalışan Hubble’dan daha güçlü bir teleskobu dünyadan 1,5 milyon kilometre uzaklıktaki L2 noktasına gönderdiler. Yeni teleskop Apollo projesinin denetçisi NASA’nın ilk yöneticilerinden James Edvin Webb’in adını taşıyor.

İşte bu yeni teleskop geçtiğimiz günlerde uzayın derinliklerini gösteren bir fotoğraf gönderdi. Fotoğrafta SMACS 723 adı verilen bölgenin görüntülendiği açıklandı. Teleskobun gördüğü ve fotoğrafladığı bu bölgeyi tarif ederken bilim insanları biz de anlayabilelim diye konuyu basitleştiriyor ve şöyle diyorlar: “Parmağınızın ucuna bir kum tanesi koyup kol mesafesinde tutunuz; Webb’in gönderdiği fotoğrafta gördüğünüz her şey o kum tanesinin içinde yer almaktadır. Ama bu fotoğraf içinde farklı uzaklıklarda yüzlerce galaksi var. Her birinin içinde on milyarlarca yıldız, toplamdaysa bu kare içinde potansiyel olarak trilyonlarca gezegen bulunuyor.” Ne anlamalıyız bu sözlerden? Evren denilen sonsuz uzayda bir noktaya bu kadar galaksi sığıyorsa milyarlarca ya da daha doğrusunu söyleyelim, sonsuz galaksinin bulunduğu evreni hayal edebiliyor musunuz?

Yine bilim insanlarının anlattığına göre içinde milyarlarca galaksi barındıran bu küme, dünyadan 4,6 milyar ışık yılı kadar uzaktadır. Yani aslında geçmişten geliyor bu ışıklı tablo. Hatta biz bu fotoğrafı gördüğümüz zaman, o galaksiler kümesi evrenin genişlediği teorisine göre bizden biraz daha uzaklaşmış olabilir. Şimdi işte işin içine zaman denilen tuhaf, hem kolay, çünkü saatlerimiz var, ölçebiliyoruz hem de pek esrarlı, dönüşü olmayan sürekli geleceğe ilerleyen olgu giriyor, bizler de kendi küçük dünyamızda biraz daha küçülüyoruz ama aynı zamanda uzayın ve atom altı dünyanın derinliklerine uçuyor, giderek katlanan bilgi hazinemizin ucu açık doğasını bize gösteren ve durmadan çabalayan bilim insanlarına hayran oluyoruz.

İhtiyar Biden atakta

Hepimiz aynı kanıda mıyız? Kuşkusuz hayır. İnsanların burnu pek büyüktür ve bilgi değilse de malumat konusunda kendilerine o kadar güvenirler ki, bilim insanlarına da küçümseyerek bakanlar pek çoktur. Bu çelişik durumun nedenlerine dalmayalım ama şu kadarını söyleyelim ki, insanlar tarihleri boyunca ezenler ve ezilenler, tabi olanlar ve hükmedenler, köylüler ve senyörler, işçiler ve patronlar olarak hep parçalı bir hayat yaşadılar. İlerlemenin de, durmanın hatta gerilemenin kaynağı da bu durumdur.

İşte bu nedenle tarih yerinde durmadığı, insanların çabalarıyla inişli çıkışlı da olsa süreklilik gösteren bir gelişme yaşadığı için umutla umutsuzluk hep iç içe geçiyor ama nihayet kapitalizmin, modern zamanların çelişkileriyle kökten çözüleceği bir zaman dilimine girilmiştir. Tabii hemen, tamam işte yeni bir başlangıç yapabileceğiz diye heyecanlanmamakta yarar var; yine de sonun başındayız diyebiliriz gönül rahatlığıyla. Bilimdeki gelişme statükoyla birlikte yaşayamayacağı için umutluyuz. Tabular kırılır, akılla iman arasındaki uzlaşmazlık bir çıkış yolu bulur, nihayet bu uzlaşmazlık akılla özgürlüğün tartışmasına dönüşür, hurafenin egemenliği kırılır diye düşünüyorduk. Şimdi sık sık başının belada olduğu söylenen modernizm kendini yeniler, ulaşamadığı yerlere de ulaşır sanıyorduk. Olmadı.

Çünkü gelişmiş Batı bir yandan bilimde teknikte ilerlerken, yerinde sayan ya da gerileyen ülkelerde statükoyu korumak için, devlet olarak örgütlenmiş hurafenin iktidarını korumasına destek olmak için, yeni politikalar geliştirmekten vazgeçmiyor. Kısacası Batı, bizim de içinde yer aldığımız, batılılaşma çabalarımıza rağmen bir türlü yakamızı bırakmayan hurafenin Ortadoğu’da Arap dünyasında, Afganistan’da, İran’da egemenliğinin sürüp gitmesi için yoğun çaba gösteriyor.

Ama bu durumu yalnızca Batı’nın politikalarıyla açıklamak pek de doğru olmaz. Bu coğrafyada geriliğin, gerilemenin temeli oldukça güçlüdür. Pek çok dinin ortaya çıktığı, çok tanrılılığa da, tek tanrılı dinlere de ev sahipliği yapmış, başı her zaman belada bir bölgedir burası. Ortadoğu’nun egemenleri, kralları, emirleri, şeyhleri, şıhları bir yandan Batı teknolojisinin keyfini sürerken kendi halklarını, kabilelerini akıl iman tartışmasında ileriye değil geriye doğru gidişin zorba tahakkümüne layık görüyorlar. İmanı akla üstün tutmuş “düşünürlerinin”, hocalarının izi silinmemiş, tam tersine şeriatın gittikçe çağın gerçeklerinden uzaklaşan terörle bezemiş rotası egemen olmuştur. Geçmişte aklı savunmaya cüret eden İbn-i Rüşd’e, kovulmuş, sürülmüş, etkisi kırılmış öteki alimlere karşı muhafazakârlığın öfkeli “filozofu” İmam Gazali zafer kazanmış, yüz yıllar aşarak günümüze gelen Dogma’nın değişmez temsilcisi, sözcüsü olmuştur.

Biz geri kalır mıyız?

Bu tehlike bizim ülkemizi de tümüyle sarıp sarmalamada epeyce yol aldı. “Şu seçimi de kazanalım bitti bu iş” havasında olan çoktur. Tarikat şeyhlerinin cenaze törenleri artık meşru olmanın ötesinde koruma altındadır. Tarikatların liderleri birbiriyle, gerilikte kim daha önde yarışmasına girmiş gibidirler. Popüler olması için medyanın, ne yazık ki muhalif medya dahil, birbiriyle yarıştığı Cübbeli lakabıyla maruf hoca, son günlerde herhalde politikadaki gelişmelerin bir sonucu olarak Türkiye’de boy göstermiş Suudi krallığının resmi tarikatı Vahabilerden bir hocanın camilerde vaaz vermesine pek kızmış, “Bunun sonu tarikatlar arasında iç savaştır” diye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın duruma vaziyet etmesini talep etmiştir. Bu tarikatlar arası bir iş mi? Tarikatlar arası savaşın mağlubu onlardan birisi mi olur, yoksa bu savaş alanında Türkiye mi kaybeder?

Kısacası bilim, James E. Webb teleskobunun gözüyle uzayın evrenin, CERN ile de atom altı dünyanın derinliklerine doğru ilerlerken, Batı’nın politikacıları da “Bu gelişme sizin için değil bizim içindir, aynı zamanda sizin zenginlikleriniz de bizim içindir” diyorlar. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra dünyanın tek sahibi olma hevesiyle Bush zamanı politikalarını canlandırmaya girişen ABD, NATO’daki müttefiklerini de ekonomide, ticarette ne kadar anlaşmazlık varsa çözmeye zorlarken, ihtiyar temsilcisini de uzun uçak yolculuklarıyla yoruyor. İşler değişmiştir çünkü; Ukrayna kışkırtılmış, Putin’in “büyük imparatorluk” rüyasına dalmış Rusya tuzağa çekilmiştir. Daha kısa bir süre önce ambargo uygulanmış, yaptırımlarla sıkıştırılmış Suudi Arabistan canciğer kuzu sarması olmak üzeredir. Körfez de herhalde emirleri, şeyhleriyle hizaya girecek, ehlileştirildiği varsayılan Taliban’la Afganistan yeni projeden mahrum bırakılmayacaktır. Yeni BOP’un, Büyük Ortadoğu Projesi’nin böyle şekillendiğini yazıyor konunun uzmanı arkadaşlarımız. Bu BOP meselesi geçmişte bizi çok meşgul etmiş, parlamenter bir arıza nedeniyle pek gelişememişti ama belki bu kez durum daha uygun olabilir.

***

Her neyse, biz şimdi James E.Webb teleskobunun gönderdi��i fotoğrafa bakıp hisleniyoruz. Bilimin gelişme hızı, hızın ivmesi arttı; bizde ise tarikat şeyhleri, hocaları “tarikatlar arası iç savaştan” söz ediyor. Seçimi kazanacağına yüzde bin beş yüz iman eden muhalefet, yüreğimizi soğutmaya çalışıyor. Biz ise kaygılardayız; yine “onlar Ay’a biz yaya” durumlarındayız.

Üzgünüz, gittikçe geriliyoruz, laiklik gitti gider diye dertlenirken biz, “Yok deme öyle, bak uzay ajansı kurduk, Ay’a sert inişe hazırlanıyoruz” diye dalga geçiyor ağamız da bizimle…