Türklerin Almanya’daki 56 yıllık serüveni, Nebil Özgentürk’ün gözünden izleyiciyle buluşuyor. İlk gösterimini 20 Ocak’ta Köln’de yapacak olan “Almanya’ya Göçün Hatıra Defteri” belgeselini Nebil Özgentürk ile konuştuk

“Onlara artık gurbetçi demiyorum”

MELTEM YILMAZ

Türklerin Almanya’daki 56 yıllık serüveni, Nebil Özgentürk’ün gözünden izleyiciyle buluşuyor. İlk gösterimini 20 Ocak’ta Köln’de yapacak olan “Almanya’ya Göçün Hatıra Defteri” belgeselini Nebil Özgentürk ile konuştuk

Bu belgeselin fikri nasıl oluştu?

Bizim Almanya’daki 56 yıllık tarihimizi hiç kimse anlatmadı bugüne kadar. Buradan giden insanların kurduğu vakıf ve dernekler vasıtasıyla aslında harekete geçtim diyebilirim. Amacımız “Göçün Hatıra Defteri”ni çıkarmaktı. Belgeselimizin toplamda 55 kahramanı var. İlk kahramanımız 61 işçi göçü ile gidenlerden biri. Son kahramanımız da orada yaşayan bir lise öğrencisinin hikayesi.

» Daha önce farkında olmadığınız neyi fark ettiniz bu belgeseli çekerken?

İlk nesil çok acılar çekmiş. “Evladım” diyor, 61’ de giden biri, “O kadar acı çektik ki, işten çıkıp, bir yemek yemeye gittiğimiz zaman tavuk isteyeceğiz, tavuk hareketi yaptık, çünkü dil bilmiyorduk, dil öğrenmeye mecalimiz yoktu” diyor. Bütün bu ilk gidenlerin trajedisine baktığımız zaman yemeden, içmeden, kültürel hayata, sokağa takılmadan yaşayan insanlar grubu görüyoruz. Ve pek çok filmde de konu olduğu gibi bir süre sonra karı-koca, çoluk-çocuğa karışma hallerinde de sanmayın ki bir Almanya’daki, Berlin’ in sokağındaki bir Alman PTT işçisi gibi, memur gibi yaşasınlar. Hayır! Sadece para biriktirmek üzere yaşıyorlar. Ama yine de pek çoğu “ben burada gömülmek istiyorum” diyor. Üçüncü nesil ise artık kendini tamamen Alman hissediyor. “Burası bizim vatanımız” diyor. Bir Alman vatandaşı olarak, aidiyet duygusu ile. Bir Alman düşmanlığı söz konusu değil artık. 1971’de Almanca slogan vardı “Türkler dışarı!” diye. Artık bunlar günümüzün dünyasında Almanya’da çok zor.

» Çok iyi noktalara gelen Türkler oldu.

İnanılmaz noktalara gelenler oldu. Almanların en ünlü yönetmeni Fatih Akın, Trabzonlu. Üniversitesinde bir profesör var. Güvercinler üzerinde yaptığı bilimsel bir araştırmayla kansere uzanan bir keşfi başlatıyor. Nobel adaylarından biri, Onur Güntürkün. Milletvekili Nebahat Güçlü, Die Kas Kabare tiyatrosu kurucusu Şinasi Türkmen ve daha neler neler…

» Çok güzel. Sizi en çok etkileyen hikaye hangisi oldu?

Bir gün Berlin’ de dolaşıyoruz. Bir anıt heykel gördüm, aslında herkesin gözü önünde bu heykel. “Burada 1977 yılında 7 yaşında bir çocuk boğuldu” yazıyor, Almanca ve Türkçe. “Onun anısına bu anıt dikilmiştir” diyor. Bir okuyorsun, böyle şaşırıyorsun. O tarihte Berlin’i ortasından ikiye bölen duvar ve ortadan bir nehir geçiyor. O nehrin iç güvenliği, Doğu Alman güvenlik memurlarından soruluyor. Yani sen nehre şu maddeyi düşürdüğün zaman alamazsın. Doğu Alman güvenliği kuleden sana ateş etme hakkı var. Ne yazık ki bir çocuk oyun oynarken nehre düşüyor. Ne annesi, ne babası, ne amcası, ne yeğeni çocuğu kurtarabiliyor. Çünkü nehre giren vurulur. Şimdi bu sizce bir boğulma hikayesi midir? Soğuk savaşın insanlık hikayesi midir? Ya da Almanya’ya göç hikayesi midir?

» Bu belgesel deneyimi size ne kattı, duygu dünyanıza, hayata bakışınıza…

Ben artık onlara gurbetçi demiyorum. Ne demek biliyor musunuz gurbetçi? “Ya gördün mü gurbetçiler gelmiş, Mercedesleriyle” der gibi. Yani hakikaten onlar çok acı çeken insanlar, çocukları ve torunları. Ve ben onlara bu mantıkla çok teşekkür ediyorum.

» Türkiye ile Almanya arasında yaşanan gerginlikler oradaki insanların psikolojine nasıl yansıyor?

Çok etkiliyor, olumsuz etkiliyor. Korkuyorlar. Yani orada sonuçta ne olursa olsun, öteki durumundalar. Ne olursa olsun...