İçişleri Bakanı İ. Naim Şahin’in, Büşra Ersanlı için...

İçişleri Bakanı İ. Naim Şahin’in, Büşra Ersanlı için “geçmişine bakın, gençliğinden bu yana komünist faaliyetlerde bulunuyormuş” mealindeki sözlerinin en çok da  gözlerini yummuş bir halde AKP’yi demokrasi havarisi olarak görmeye çalışanlara tokat gibi indiği açık.

Gerçi onlar bu sözleri ‘kedidir kedi’ diye duymazdan geliyorlar ama Bakan aslında hem Ersanlı’yı damgalarken hem de bu damgalama sürecindeki akıl yürütmesinde çok ama çok samimi ve sahici! Aslında Ersanlı’ da bir Çapanoğlu bulmaya çabalayan liberaller de samimiler.

Evet ve doğal olarak Ersanlı’ya komünist etiketini vuracak, başka ne yapabilir ki? Evet, doğal olarak Bakan entelektüel düzeyde komünist, sosyalist, anarşist, devrimci, solcu gibi kategorilere gerek duymaz. Ona göre Ersanlı gibilerinin alayıkomünist, Allahsız, aile, din ve devlet düşmanlarından’ öte bir şey değiller.

Evet, herkesin bir kökü var. Sanıldığı gibi ırksal, kan üzerinden bir kök değil. Büyüyüp gelişirken aynı topraklarda çok farklı dünyalarda yaşar insanlar. Ve devrimcilerden başka kimse de kendisini inşa eden köklerinden sıyrılmayı başaramaz. Devrim bizatihi kendi köklerini yıkıp, kendini yeni baştan inşa etmektir.

Şahin’in böyle bir devrimi yapmış olabileceği mümkün olmadığına göre onun da tıpkı diğer AKP’liler gibi köklerinde antikomünist olarak ‘yetiştirilmekten’ başkaca hiçbir ‘şey’ yoktur.

Şahin ve şürekası, 1950’li yıllardan başlayarak Türkiye’de Amerikan kaynaklarıyla ve Demokrat Parti üzerinden yürütülen antikomünizm programlarının ürünü. Geçmişte, gençliklerinde Milli Türk Talebe Birliği ya da Ülkü Ocakları ya da Akıncı Gençlik ya da Sızıntı, fark etmez ne olmuş olursa olsun tek ortak düşman olan ‘komünizm ve komünistlerle’ mücadele etmek, savaşmak, vuruşmak üzere büyüdüler. Varlık sebepleri bu.

Bu antikomünist programın iki temel özelliği var. İlkin entelektüel düzeylerinin inanılmayacak denli düşük olması, ikincileyin de ilkesizce birbirlerini kollayarak devlette, emniyette, askerde, üniversitede sürekli idari görevlerde bulunarak vatanı komünizm tehlikesinden korumaya çalışmaları.

Söz konusu olan vatan savunması olunca okumak, eleştirel düşünceyi öğrenmek, edebiyat, sanat, bilim onlar için hem çok zor hem de gereksiz uğraşlardı. Bu günkü sanat, edebiyat, estetik, bilim düşmanlıklarının arkasında kör bir cehaletle birlikte asıl olarak derin bir haset yatar, bu yüzden. Bu yüzden resme, baleye, heykele düşmandırlar.

Öylesine cahildirler ki hala komünistlerin kendi aralarında ‘karılarını paylaştıklarını’ sanırlar. Başbakan, boşuna Metin Lokumcu' nun ölümünü protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş'tan "kız mıdır kadın mıdır?" diye söz eder.

Kafaları o kadar karışıktır ki, bir yandan Amerikan emparyalizminin jandarmalığından imparatorluk düşleri kurarlar, öte yandan Bülent Arınç, gibi evlilik öncesi cinselliğin artmasından yakınırlar. Modernleşme süreçleri onlar için sadece ama sadece Japonya gibi ‘kültürünü koruyarak batının sadece tekniği alma’ geyiğidir. Çocuk pornosunun en çok tüketildiği ülkelerin ön sıralarında Japonya olduğunu bilmezler bile.

Her tür yozlaşmanın dinsizlikten kaynaklandığına inanır, dinin en büyük düşmanının da komünizm olduğuna inanırlar.

Onlara göre Müslüman olmayan ve Müslüman gibi yaşamayan her kes potansiyel olarak komünisttir ve tabi ki görüldükleri yerde ‘başları ezilmelidir’  bu yüzden Ermeni, Rum, Kürt denilince de akıllarına sadece ve sadece ‘Allahsız Komünist’ gelir.

Bu bahiste Ersanlı’nın köklerinde komünizm yoktur. O olasılıkla kendisinde devrim yapabilmiş devrimcilerden biridir sadece. Bakanın ise köklerine ne kadar bağlı olduğu açık ve bununla ne kadar övünse yeridir.

Söz etmeye değer mi bilinmez ama Ersanlı’ya kulp takabilmek için bin dereden su getiren liberallerin kök ve devrim ilişkileri de aslında biraz açığa çıkmış oluyor değil mi?