Çokça maç izlediğinizde artık gözünüzle topu takip etmezsiniz. Topsuz alanda ne olduğunun en az aktif alan kadar önemli olduğunu bilirsiniz. Bu nedenle tribünden maç izlemek televizyondan izlemekten yeğdir. Maç yayını yapılırken görmediğiniz, spiker söylemediği için adını duymadığınız adamların o anda ne yaptıklarına bakarsınız, yedek kulübesini izlersiniz, topsuz alan sohbetlerine şahit olursunuz, rakip oyuncuncuların birbirleriyle ilişkisini gözlemlersiniz. Sahada boy gösteren iki adamı birbirine çok benzetirim: Kaleciler ve hakemler. Tribünden de en çok ikisini izlerim. İkisi de yalnızdır ve iyi yaptıkları şeyler pek konuşulmazken tek bir hataları kariyerlerine mal olabilir.

Yıllarca hakemlerle ilgili konuştuk. Tribünlerde ‘hakeme gözlük’ tezahüratları, cinsel tercih küfürleri azalarak bitti. Futbolun her alanında yaptığımız gibi “Neden bizden uluslarası hakem çıkmıyor?” dedik. Futbol ilerledi hakeme küfür azaldı, uluslararası hakem de çıktı. Adam çıkıp Şampiyonlar Ligi finalini yönetti, idol olarak baktığımız adamlara kart gösterdi, Neymar’ın golünü iptal etti. Maçın ardından dünya basınında onun kararları da tartışıldı. Yine de bu sınavdan 8.6’lık notuyla alnının akıyla çıktı. Yani diyeceğim o ki hakemlik mesleğini tam istediğimiz noktaya getirmiştik ki Galatasaray - Trabzonspor maçıyla karşılaştık.

Çok uzun zamandır belki de Türkiye liglerinde gördüğümüz en iddiasız derbi. Elbette bu her şey süt liman olacak demek değil. Bugüne kadar Galatasaray - Trabzon arasındaki neredeyse tüm maçlar yüksek tansiyonlu geçmiştir. Fakat sağduyulu bir yönetimle sakin gidebilecek bir maç skandala döndü. Hakem Deniz Ateş Bitnel’in verdiği yanlış kararları tek tek yazacak değilim. Kaldı ki her hakemin yanlış karar verebileceğini biliyoruz. Teknik olarak verilen yanlış kararlardan daha vahimi hakemlik duruşu ve yönetme becerisi. Maçın başından itibaren agresif, kendine güvensiz bir duruş sergiledi Bitnel.


‘Önleyici polislik’ diye bir kavram var. Suç işlenmeden önlemeyi dolayısıyla polisin görevinin suç işleyeni yakalamak değil işlenmeden engel olmasını anlatıyor. Bu kavramdan hareketle futbol sözlüğümüze giren ‘önleyici hakemlik’ de aynı işe yarıyor. Hakem sahadaki duruşu, vücut dili, kararlılığı ve uyarılarıyla futbolcular ‘suçu işlemeden’ önlemeye çalışıyor. Sahalarımızda sık sık gördüğümüz hakemin futbolcuya “İki oldu, üçüncüde kart gösteririm.” demesi tam da bu nedenle. Ülkemizde fazlaca yapılsa da oyunun sertleşmesini önlediği kesin. Hatta Cüneyt Çakır’ın uluslararası arenada en sık aldığı eleştiri de kartını çok geç çıkartması.

Hakemlerin kararlı duruş ile egoyu birbirine karıştırdıkları kesin. Bitnel’in iyi bir hakem olmasını engelleyecek en büyük zaafı da bu. Kendisine parmak salladı diye bir futbolcuyla tartışmaya girmek sonunda da futbolcuda olmayan kart gücünü kullanmak oldukça zayıf bir hareket. Hepsi üst üste gelince hepten kontrolü kaybedip Trabzonlu pyuncu Salih’ten kırmızı kart yedi. En son hakem Mustafa Kamil Abitoğlu’nun son maçında Sabri, esprili şekilde hakeme kırmızı kart göstermişti. Yıllar evvel de Baba Hakkı’nın kötü yöneten hakemi maçtan attığı efsanesi konuşulur. Salih’in hakeme gösterdiği kartı doğru bulmayıp efsaneleştirilmesine karşı olsam da o an tepkiyi belli edecek en yumuşak hareket diye düşünüyorum. Hakemliğin kural bilmekten çok daha fazlası olduğunu anlattı bu maç bize. ‘Önleyici hakemlik’ şöyle dursun olayları başlatan hakem oldu.

Tüm bunlar sonucunda maç boyunca daha fazla isteyen, oynayan taraf olan Galatasaray’ın oyunu, Podolski’nin muhteşem gol vuruşu konuşulamadı bile. Kendi adıma ne Galatasaray’a verilen penaltıya sevinebildim, ne gole çevrildiğinde alkışlayabildim ne de keyifle maç izleyebildim. Gönül isterdi ki maçın son dakikalarında taraftar oley çekmesin, Mustafa Denizli maç sonu yaptığı yorumda o kadar yuvarlak konuşmasın, Salih “Galatasaray 11 kişi kalsın diye kart gösterdim” demesin. Zira hep kendimize yonta yonta, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diye diye geldik buralara.