Her türlü şiddete karşı bir tavır almak

Deniz MADANOĞLU - Murat KARATAŞ

 

Her türlü şiddete karşı bir tavır almak için 1960'lı yılların sonunda Arjantin'de başlayan 'Humanist Movement' (Hümanist Hareket), 40 yıl sonra tüm dünyaya yayılan bir akım haline geldi. Global bir fikri yerel çalışmalarla yürüten Hümanist Hareket, bölgesel sorunlara karşı da son derece duyarlı. Hareket, Afrika'da okuma yazma kursları düzenlerken, Hindistan'da da su sıkıntısı ve bunun yarattığı sorunlarla ilgili toplantılar düzenliyor. Hareket, ABD Başkanı Bush'un 'önleyici savaş'ına karşılık olarak da 'önleyici barış' fikrini ortaya atıyor. Eğitim ve sağlık hakkının parayla verilmesini 'ekonomik şiddet' olarak nitelendiren Hümanist Hareket'in Türkiye ayağını düzenleyen Marco Rovati ve Simona Sovaldi Poli ile görüştük.

 

'Hümanist Hareket' ne zaman ve nasıl başladı?

Güney Amerika'da, 1960'ların sonunda başlayan bir hareket. O dönem hakim olan baskıcı rejime karşı Şili ve Arjantin'de yapılan grup çalışmaları sırasında doğdu. Dünya sisteminin krizde olduğunu düşünen bir grup tarafından başlatıldı. Şu an insanla ilgili her şeyi içeriyor, edebiyat, psikoloji vs. Bu gruplar analiz yaparak çözüm üretmenin yollarını arıyorlar. Güney Amerika'da doğduğu zaman, karşısına diktatörleri almıştı. Sonraları Avrupa'ya taşındı. Hareketi şu anda dünya üzerinde 2 milyon kişi destekliyor. Bir barış örgütü değiliz, barış hareketiyiz.

 

Hareketin amacı nedir?

Şiddete küresel bir cevap vermek istiyoruz. Ancak, yerel hareket ediyoruz. Onlara neye ihtiyaçları olduğunu değil neye ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz. Organizasyonun amacı da bunlara buralarda karar vermek, saptamak, çözüm bulmak. Sadece 'konuşmuyoruz', 'eylem yapıyoruz'. Afrika'da malaya hastalığına karşı kampanya, Hindistan'da da eğitim, su ve sağlık konularında çalışma yaptık. Birey olarak ne yapabileceğimizi tartıştık. Tek başına olursan bir şey yapamazsın, ancak bir arada durursan sosyal güç oluşturursun ve sisteme karşı mücadele edebilirsin.

 

Hangi ülkelerde çalışmalar yapıyorsunuz?

Dünya genelinde 70 organizasyonumuz var. Buna temsilcilik de diyebiliriz. Çeşitli ülkelerdeki kişiler üzerinden bağlantı kurarak o ülkelerde toplantılar yapıyoruz. İtalya'dan tutun da Hindistan'a hatta Afrika'ya kadar birçok coğrafyada çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye ile ilişkilerimize 7 yıl önce başladık. Ancak Türkiye'deki çalışmalarımıza çeşitli nedenlerle bir süre ara verdik. Çünkü yapıyı oluşturmuştuk ama yeterli desteği bulmadığımız için gerisi gelmemişti. Son yıllarda yeniden başladık. Türkiye'de yaklaşık 30 kişiyiz, Milano'da 4-5 bin. Senegal'de 3 ayda bin köye ulaştık. Romanya'da yerel derneklerle bağlantı kurup birçok aktivite gerçekleştirdik. Yerel derneklerin desteği çok önemli. Ayrımcılığa, şiddete ve faşizme karşı olan birçok oluşumla bağlantılıyız. İstanbul'a 3 ya da 4 ayda bir geliyoruz. Amargi ve Lambda ile işbirliği içerisindeyiz. Diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de her dilden, kültürden, sosyal kesimden ve yaş grubundan katılımcılarımız var.

 

Nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Biz insanlara ne yapacaklarını söylemiyoruz. Onlarla karşılıklı olarak deneyimlerimizi paylaşarak bilgi alışverişinde bulunarak sorunlara çözüm arıyoruz. Paylaştıkça çözümler artıyor, kolaylaşıyor. Öğreten konumunda değiliz, hep beraber öğreniyoruz. Sosyal değişim, bireysel değişim gerçekleşmeden olmaz. Mesela, ben çevreme 'Savaşa ve şiddete karşıyım' diyorsam ancak öte yandan özel hayatımda bir şekilde birilerine şiddet uyguluyorsam ya da şiddete maruz kalıyorsam, bu büyük bir çelişkidir. Şiddet, insan hayatından her anlamda arınmalı. Şiddete hayır derken, şiddete bulaşmadan durabilmek gerekir. Mesela, Türkiye'de kadın haklarını savunan bir grup vardı. Ancak yaptıkları eylemlerde şiddete yöneldiler. Avrupa Sosyal Forumu'nda şiddet karşıtı fikirler savunan birçok grup, tepki amacıyla daha sonra şiddet içeren eylemler yaptılar. Bunları doğru bulmuyoruz. Şiddete şiddetle cevap verilmez. Ayrıca bir de şöyle bir yöntemimiz var, insanlardan uzman oldukları konularda katkı istiyoruz. Kişi eğer avukatsa hukuksal destek alıyoruz. Afrika'da okuma yazma öğrettiğimiz insanlar, şimdi orada başkalarına okuma yazma öğretiyor. Ayrıca teorik grup çalışmaları da yapıyoruz.

 

Teorik çalışmalardan kastınız nedir?

Erdemlerimizi ön plana çıkarmayı amaçlıyoruz ve erdemlerimizi de içe bakarak keşfediyoruz. Kişi genellikle olumsuz yönlerinin farkındadır. Ama oturup kendi olumlu yönlerini hiç düşünmemiştir. Biz, kişilerin olumlu yönlerinin üzerine odaklanarak onların bu yönlerini daha da geliştirmelerini ve kendi hayatlarında kullanabilmelerini öneriyoruz. İzlediğimiz üç yol var, birincisi bu yönlerini bulmak ve saptamak. İkincisi de analiz etmek. Yani önemli bir sorunla karşılaştığımızda, olumlu özelliklerinizi kullanarak onun üstesinden gelebilmek. İşsiz kalmış olan bir kişi, işsiz kaldığı bu süre boyunca kendisini geliştirmenin yollarını bulup, yeni geliştirdiği bu yönlerin vasıtasıyla daha kolay iş bulabilir. Üçüncü yol ise, deneyimlerimizi rehber gibi kullanabilmemiz. Kendi tecrübelerimize ya da başkalarının tecrübelerine bakarak farklı bakış açıları keşfetmek bize çok şey kazandırır. Ayrıca bu deneyimler, empati kurmayı da sağlar. Böylece kendimizi ve başkalarını daha iyi anlayabiliriz.

 

Hareketin maddi yönden destek aldığı kişi ya da kurumlar var mı?

Finansal anlamda bağımsızız. Kimseden maddi destek kabul etmiyoruz. Çünkü maddi destek olunca yönlendirmeler başlıyor. Bağısızlık kalmıyor. Her 6 ayda bir kendimizi finanse edebilmek için kampanyalar başlatıyoruz. Katılımcılar arasında para topluyoruz. Bağışları, o ülkenin olanaklarına göre belirliyoruz. Hindistan'da 2 dolar, Afrika'da 1 dolar. Ayrıca yemekler düzenliyoruz ve bir gazetemiz var.

 

Şiddeti nasıl tanımlıyorsunuz?

İnsanda acıya neden olan herşey şiddettir. Şiddet, ekonomik, kişisel veya ırksal olabilir. Şiddetle kişisel olarak mücadele edemezsiniz. Şiddete sosyalleşerek cevap verebiliriz. Ekonomik şiddetle mücadele için işinizi değiştirmeniz yeterli olmaz. Bu çok küçük bir değişikliktir. Yani kişisel olarak mücadele edemezsiniz. Savaş şiddetin en çirkin yüzüdür. Ama savaş dışında da birçok şiddet formu ile yüz yüze geliyoruz.

 

Şiddetle mücadele için neler yapıyorsunuz? Mesela Irak Savaşı'na karşı nasıl tepki gösteriyorsunuz?

Bizim şiddetle mücadele için önerdiğimiz birkaç şey var. Bunlardan biri 'kişisel dayanma gücü'nü yükseltmek. Diğeri de 'pozitif bakış'ı geliştirmek. Bunun teorik ve pratik yollarını öğreniyoruz. Teorik çalışma için hazırladığımız 40 sayfalık bir dokümanımız var. İtalya'da kişisel duyarlılığı geliştirerek şiddete hayır kampanyaları, protestoları yaptık. Savaş karşıtı kampanyalar düzenledik. ABD Başkanı Bush 'önleyici savaş'tan bahsederken, biz 'önleyici barış'ı anlattık. Bir şeyleri önlemek için savaşı değil de barışı vurguluyoruz.

 

Şiddete sadece karşı olmak yeterli mi?

Hümanist duyarlılığa sahip olmak gerek. Ayrımcılığı ve şiddeti değiştirmek istemek gerekir. Parayı değil, insanı merkez alan bir anlayışı benimsemek gerekir. Ancak şu anda herşey para üzerine kurulu. Örneğin İtalya'da -ve sanıyorum Türkiye'de de böyle- eğitim ve sağlık hizmetini paranız olmazsa alamıyorsunuz.

 

Kültürel farklılıklar çalışmalarınız için bir engel oluşturuyor mu?

Hayır, kültürel farklılıklar bizi etkilemiyor. Çünkü her kültürün özünde zaten insani duyarlılık var.

 

Mesela kadına bakış açısında farklılıklar olabiliyor öyle değil mi?

Kadının özgürleşmesi konusu zaten her yerde sorun. Doğu'da da, Batı'da da, Hıristiyanlık'ta da, Müslümanlık'ta da. Hiçbir kültürün tamamen hümanist olduğunu söyleyemeyiz.

 

Ama bazı inançlar 'şiddet' içerebiliyor?

Biz evrensel insani değerlerde buluşuyoruz. Bir yer veya mekan bulup bizimle aynı fikri paylaşan insanlarla birlikte yaşamak gibi bir amacımız yok. Bu değerlerin, fikirlerin tüm dünyaya yayılmasını istiyoruz. Bu değerler üzerinde birleşirsek herkesle yan yana çalışabiliriz. Nasıl olduğunun önemi yok, biz temele insanı ve şiddet karşıtlığını alıyoruz.

 

Sağ kesimden de katılım oluyor mu?

Hayır. Onlar genelde kendilerini bize yakın hissetmiyorlar. Sağ görüşlü kişilerle aynı duyarlılığa sahip değiliz.