Yalova’da Atatürk İlköğretim Ok

Yalova’da Atatürk İlköğretim Okulu’nda okuyan 5. sınıf öğrencilerinin, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni tarafından camiye götürülerek zorla namaz kılmaları ile ilgili haberi cumartesi günü Birgün’ün manşetinde okudunuz.

Bu olayın üzerinde daha fazla durmak gerekiyor.

Çünkü anlaşılan insanların kafası karışık.

"Din dersi olacaksa, camiye de gidilebilir'' diye düşünenler var.

Zaten ilköğretim müfredatında camilerin tanıtılması ile ilgili bir bölüm bulunuyor. Örneğin İstanbul’da Sultanahmet’i görmenin keyfini tüm öğrenciler yaşamalı. Buna bir itirazımız olamaz.

***

Burada sorun, ibadetin Şili olarak ders adı altında camide gerçekleştirilmesi. İbadet, kişinin vicdanıyla baş başa kaldığında vereceği bir karardır. Bu yaşta öğrencileri okuldan alıp camide namaz kılmaya götürmenin savunulacak hiçbir tarafı yok.

Eğer bu olaya engel olacak "hukuki'' bir temel aranıyorsa, Anayasa’nın 24. maddesi çok açık: "Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.''

Olayın tüm Türkiye’deki din öğretimini ilgilendiren boyutu var. Vali’nin açtığı soruşturmanın takipçisi olacağız.

Derin Milli Eğitim!
Eğitimcilere yönelik gizli kalmış baskıları aktarmayı sürdürelim. Öğretmen Çetin Vural’ın başına gelenlerle ilgili yaklaşık 2 aydır belge topluyorum. Ancak durum o kadar karışık ki yalnızca satırbaşlarını aktarmakla yetineceğim. Elimize geçen belgelere göre, Vural, beş bakanlık müfettişinin soruşturması sonucunda, beş yıl önce İstanbul Kurtuluş Lisesi’nden bir ilköğretim okuluna sürülüyor. Sürgüne dayanak olan bazı belgelerin "sahte'' olduğu Adi Tıp Raporu ile ortaya çıkıyor. Bu arada Vural’ın Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na verdiği bir dilekçe 2.5 yıl boyunca "kaybediliyor''.

Öğretmenin başka okula naklini istediği evrak bakanlığa gönderilirken, Vural’ın adının bulunması gereken yerde, kamuoyunda Abdullah Öcalan’ın takma adı olarak bilinen Ali Fırat yazılıyor!

Bu arada Vural, dönemin müsteşarı İsmail Bircan’a mektup yazarak, "telefonlarının dinlendiğini, takip edildiğini'' iddia ediyor.

Bakanlık bir kez daha soruşturma yürütüyor ama bu kez de Adli Tıp Raporu ile sahteliği kanıtlanan belgeleri düzenleyenler ve bu belgelere göre karar veren müfettişler hakkında yapılan soruşturma da sonuçsuz kalıyor. Kimseye ceza verilmiyor.

Bu olayların bir bölümü ile ilgili mahkemeler devam ettiği için dosyaların içeriğine girmiyorum. Ama Milli Eğitim Bakanlığı açısından "soruşturulacak'' çok ciddi şeyler var. Bakanlık buradan aktardığımız bilgileri "ihbar'' kabul ederse, elimizdeki tüm belgeleri vermeye hazırız. İşin içinde sahte belge, telefon dinleme, takip edilme iddialarının bulunduğu bu karmaşık olaylar dizisini ancak tarafsız müfettişler çözebilir.

Mevzuatın meyveleri
Öğrencileri camiye götüren öğretmen Emin Albayrak, fen lisesi müdürüyken "irticai faaliyet'' ten soruşturma geçirerek görevinden alınmış. Liseden bu gerekçeyle alınan bir öğretmenin, ilköğretimde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni yapılmasında sakınca görülmemiş. Oysa ilköğretim, bu tip faaliyetleri yürütenler için biçilmez kaftandır.

Peki Din Kültürü öğretmenlerinin ilköğretim okullarına branş olarak girebilmelerinin önü neyle açıldı? AKP döneminde yapılan İlk öğretim Kurumları Yönetmeliği değişikliği ile...

Gördüğünüz gibi bu dönemde yapılan mevzuat değişiklikleri "meyve''lerini veriyor.

Hayırlısı!

Yönetmeliği okuyan var mı?
YALOVA’yı tanıyanlardan öğrendiğimize göre öğrencilerin götürüldüğü cami şehrin en işlek caddesinin yakınlarında. Sosyal etkinlikler yönetmeliği, bu tip, okulun uzağında ve trafiğin olduğu yerlere yönelik gezilerde il veya ilçe müdürlüğünden izin alınmasını zorunlu kılıyor. İl Milli Eğitim Müdürü, bu tip bir izni vermediğini söylüyor. O zaman bu izni, Atatürk İlköğretim Okulu idarecileri mi vermiştir? Vermedilerse bu öğretmen iki sınıf öğrenciyi okuldan alıp şehrin bir başka yerine götürürken idareciler uyuyor muydu?