Önyargı; bir kimseyle ya da şeyle ilgili olarak, belirli bir olaya, duruma ya da görmeye dayanan, önceden edinilmiş olumlu ya da olumsuz yargı, kanı diye geçiyor sözlüklerde.

Toplumbilim terimine göre ise önyargı; bireyde öteki bireylere, toplumsal kümelere karşı sevgi ya da düşmanlık duygusu uyanmasına yol açan, koşullanmış bir duygusal tutumu yansıtan sığ inanç.

Ancak Elias Canetti: ‘Sinek Azabı’ adlı deneme kitabında önyargıya başka türlü yaklaşıyor: “Önyargılardan öyle basitçe kurtulmamak gerek. İnsanın bir önyargıdan kurtulmasına ancak ve ancak bir hizmet, bir eser, bir fiil gerçekleştirmesi halinde izin verilmelidir,” der. Canetti’nin önyargısı biraz Immanuel Kant’ın, ‘ön görüş’üne yakındır. Kant’a göre ön görüşte konu ya da kişi hakkında henüz fikir yürütülmektedir. Eğer bu ön görüşler nihai ve yanlış bir sonuçsa o zaman önyargıdan bahseder. ‘Öteki’nin hakkında klişeleşmiş algılardan kurtulunca ve ötekinin perspektifini anlama çabası gösterilirse önyargıyı yenebilmek mümkündür.

Einstein’ın ünlü sözünü de atlamayayım: “Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan daha zordur.” Yani kısaca önyargı diye bir şey vardır. İster sözlük anlamıyla düşünün, ister Kant gibi ön görüşün nihai yansımasıdır deyin önyargıya bir şekilde bulaşıyoruz. Fotoğraftan bir örnek vereyim: 2015 yılında bir fotoğraf firması 6 farklı fotoğrafçıyı, farklı önyargılar yaratarak bir deneye tabi tutmuş; Michael adlı bir adamın portre fotoğrafını çekmeleri istenmiş.
Ancak çekimlerden önce, deneye katılan her fotoğrafçıya Michael’la ilgili farklı hikâyeler anlatılmış. Örneğin fotoğrafçılardan birine tedavi görmekte olan bir alkoliktir denmiş, diğer fotoğrafçıya milyoner olduğu, bir başkasına balıkçı, eski bir mahkum ya da medyum gibi farklı kimlikler yüklenerek aslında bir çeşit yönlendirilmiş.

Çekimler bittikten sonra altı fotoğrafçının çektiği portreler, fotoğrafçıların önünde sıraya dizilmiş. Sonuçta, özne aynı kişi olsa da, altı farklı adam ortaya çıkmış. Ardından Michael aslında bu karakterlerden hiçbiri olmadığını, bir aktör olduğunu fotoğrafçılara anlatmış. Fotoğrafçı çekim yaparken, öznenin kimliğiyle ilgili kafasında oluşturduğu önyargısı fotoğraflarına yansımış. Görülmüş ki, fotoğrafçıları yönlendiren; aslında kendi algılarındaki klişeleşmiş imgelerin ve/veya geçmişinden, yaşamından, eğitiminden vb. gelen önceden edinilmiş olumlu-olumsuz yargıları yani önyargıları olmuş. Sanat izleyicisi için de bir tanım var, o da: Görsel önyargı. Keşke deney farklı bir boyutta daha devam ettirilseydi. Şöyle ki: Çekilen fotoğrafları izleyici kitleye gösterselerdi, fotoğraftaki özne hakkında kişiler kimbilir ne tip görsel önyargılarını anlatacaklardı?

Son olarak Libido Dergisi’nden bir alıntı yapacağım. “Yanlış Yansıma: Önyargının Kısa Tarihi”nde (Yazar: Anja Steinbauer, Çevirmen: Merve Gültekin) bir soru var: Önyargı aşılabilirse, tamamen önlenemez mi? Martin Heidegger’in ardından Hans-Georg Gadamer de: (...) birini ya da bir şeyi anlamaya ihtiyacım olduğunda ona belirli bir ön-anlayışla yaklaşırım. Neden bu kaçınılmazdır? Bu sorunun cevabı ise genetik olarak tabiatımızda değil kendi geçmişimizde yatıyor. Önyargılar bizim ‘tarihsel gerçeğimize’ dayanmaktadır. Başka bir deyişle, geçmişiniz varsa, önyargılarınız da vardır.

Çoğu filozof önyargılarından kurtulmanın imkansız olduğunu düşünmektedir. Ancak bir o kadar filozof da önyargıların üstesinden birçok yöntemle gelinebileceğine inanmaktadır. Bunların en önemlisi de eleştirel düşünmedir.

Toplumların önyargıları olur mu? Örneğin bu hafta sonu iki seçim var. Bu seçimlerle ilgili olarak, toplumun bir kesiminin önyargısı vardır, diyebilir miyiz? Yoksa toplumun bireyleri olarak mı düşünmeliyiz? Bunlar genellikle alavere dalavere, öyle ya da böyle bir yolunu bulurlar vb. gibi önyargılarla inançlarını kaybedip önyargılarını söylemlerine taşıyanlar ve ardından eylemlerini buna göre belirleyenler, yani pozisyonunu çıkarlarına göre alanlar... Oysa bu önyargı falan değil, şeytanlığın ta kendisi. Tanrı ya varsa/yoksa misali. Yahu! Daha üzerinden çok geçmedi, 7 Haziran 2015 seçimlerini ne çabuk unuttuk. Seçim sonuçları geldikçe yarattığı şimdiki iktidardan kurtulmuşluk hissi aynı zamanda soluk almanın da coşkusunu içinde barındırmıyor muydu? Salt buradan baksak bile ve beraberinde eleştirel düşünceyi harekete geçirsek, önyargı kırılabilir. Daha önceki deneyimler ve başarılar unutuldu mu? Göreceğiz.