Türk sineması, hikayeleri, yönetmenleri, yapım ekibi, oyuncu kadrosuyla büyük bir başarı içinde mi? Sonunda kendimizi anlatmaktan sakınmadan senaryo yazmaya başladık ve bu da dünyanın ilgisini mi çekti?

Ooo!  Türkiye sineması da buradaymış!

ooo-turkiye-sinemasi-da-buradaymis-65143-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

Evet! Çok görkemli. Çok çekici. İştah kabartıcı. Hani bana, hani bana dedirten cinsten. Oscar Töreni. Her yıl, dünyanın bir ucundaki bu görkemli töreni, milyonlarla beraber oturup izliyoruz. Yemeden içmeden, gecenin yarılarında, her biri kendi konusunun ‘uzmanı’ insanları seçerek, kendi Oscar programlarımızı bile hazırlıyoruz. O müthiş kıyafetlerden, kırmızı halıda yürüyen müthiş oyunculara her şeyi tek tek konuşuyoruz. Oynadıkları filmler de bu programda masaya yatırılıyor. İyi kötü ne hak ediyorsa onlar da kendine düşeni alıyor. Sonuçta biz de hak geçmez. Ah biz de hak geçmez de geçmemesine, hak istenemez de. İstemek bir tarafa, bir dilek olarak belirtmek bile zordur. ‘Bizim de hakkımız yok mu oralar da gezinmeye’ demek anca müstesna bir gülüşün altından söylenilince duyulabilir. Yani hangi bilmediğimiz aristokrat kan akmakta bu vücutlardan bilemiyoruz. Bize bu gururu yaptıran ve dile getirmemizi bile zorlaştıran o kan ne, kimse tam bilemiyor.

Biz enteresan insanlarız. Genlerimiz de var bu. Mesela bu toplu halde, Oscar’a olan ulvi saygımız, ‘niyet ettik, ama durun bakalım inşallah’ tavrımız, bireylere indirgenince garip bir hal alır. Filmler için köşesinde mahcup bekleyen oyuncu, kendi için yırtındıkça yırtınır. O kibar, yerini fazlasıyla bilen, çekingen toplum insanı gitmiş, yerini kanı canı pahasına her şeyini ortaya koymaya hazır bir savaşçı almıştır. Son derece kendine güvenli ve son derece hisli bu oyuncu, adeta hayatı boyunca o günün gelmesini beklemiştir. O ‘biliriz biliriz de, sonuçta oralı da değiliz be’ tavrını bir dakika içinde, gerçek bir Türk çevikliği ile bedeninden atmış, adeta olduğu yerde koşmaya başlamıştır. O oralara girebilir, kırmızı halıyla bütünleşebilir ve oyunculuk adına bir çığır açabilir. Evet efenim, o parlak heykelciği rahatlıkla kaldırabilir. Bunun için sadece tek bir şey yapması gereklidir, çalışmak. “Çalışmak”. (‘çalışmak, sadece çalışmak gerekli’ cümlesi, bize özeldir. ‘sadece’ ve ‘çalışmak’ kelimeleri muhtemelen bir tek bizim ülkemizde sıkça yan yana kullanılır. Sıklıkla ‘ah efenim, nedir ki, sadece çalışmak gerekir’ şeklinde tonlanır. ‘çok kolaayyyyy, tek gereken buuuuuu’ gibi de tercih edilebilir) Peki bu cevval oyuncu hiç mi düşünmez, tek yerine bütün olsak, beraber yapsak diye? Koskoca bir ülke olursak, bunu toplu halde yaparsak herşey daha kolay ve lezzetli olmaz mı? Sen orada tek başına elini kaldırmak zorunda kalmasan da, ekipçe el sallasanız daha bir şık durmaz mı? Hem böylece senin işin de kolaylaşmış olur. Hadi bu da sana tatlı bir not olsun, oyuncu.

Tüm Oscar sevenlere iyi dileklerimizi sunalım. Onların birleşik sanat birliğine geçmelerini temenni ederken, bunu yapmışlara gönlümüzü açalım. 2015 yılı içerisinde en yakını Venedik olmak üzere bize kahkahalı kutlamalar yaşatan nice sinemacımıza selam çakalım. Venedik, Toronto, Montreal ve daha niceleri. Festivaller henüz sonuçlanmasa da, ilk kutlanacak şey filmlerin bu festivallerde ekip olarak bulunacak olması. Biz bu büyüyü kutlayalım, gerisi gelir. Gerisi gelir, çünkü bir taraftan da herkes merak içindedir. Acaba gerçekten mucize gerçekleşmiş, Türk sineması o büyük atılımını gerçekleştirmeye başlamış mıdır? Yıllara yayarak baktığımız da, yavaşça ama büyük adımlarla Avrupa da yürüyüşümüz başlamıştı. Şimdi artık çoğalıyor muyuz acaba oralarda? Türk sineması, hikayeleri, yönetmenleri, yapım ekibi, oyuncu kadrosuyla büyük bir başarı içinde mi? Sonunda kendimizi anlatmaktan sakınmadan senaryo yazmaya başladık ve bu da dünyanın ilgisini mi çekti? Artık evrensel bir dil yakalamış, özgüveni var mı yok mu sorgulamadığımız yönetmenlerimiz mi var? Bunların içine balıklama dalabilen, her daim hazır oyuncular mı filmlerin nimeti? Hepsi ya da hiçbiri. Sonuç; ordayız. Bu her dönem kendilerine belirledikleri moda sinemanın bir uzantısı da olabilir. Yıllar öncesinde İran sinemasında başarıyla sonuçlanan bu hareketin yeni ayağı biz de olabiliriz. O şirin meraklı sinema sektörü biraz da bizi kaşımak istiyor olabilir. Kaşısın efenim, bırakın kaşısın. Demek ki buralarda çokça hareket var. Onlar da bu bereketi gördü belki. Politik, sosyolojik, psikolojik. Nice sebeple oralarda varolmaya başlamış olabilir Türkiye sineması. Çok kıymetlidir ki, bir hırçın sıçrayış görmeseler kim umursar politik, sosyolojik, psikolojik sancıları. Saygılar, Türk Sineması!