Üç hafta sonra insanlığın ürettiği bu en yıkıcı silahı Hiroşima ve özellikle gerekli olmadığı halde Nagazaki’de fütursuzca kullanan dönemin ABD Başkanı Harry Truman insanlığın en büyük savaş suçunu işliyordu.

Oppenheimer: Şimdi ölüm oldum
Julius Robert Oppenheimer

Sertaç ÖZTÜRK

"Dünyanın artık aynı olmayacağını biliyorduk. Bazılarımız güldü, bazılarımız ağladı. Birçoğumuz sessizdik. Benim aklıma Hint yazılarından Bhagavad Gita'dan bir satır geldi. Vişnu, Prens'i görevini yapmaya ikna etmeye çalışırken, onu etkilemek için çok kollu formuna girer ve şöyle der: 'Ben şimdi ölüm oldum, dünyaların yok edicisiyim.' Sanıyorum öyle ya da böyle hepimiz bunu düşündük."

Bu sözler kendisinin yarattığı ilk atom bombasının patlamasını gören Julius Robert Oppenheimer’a ait. Dünyayı değiştiren bilim tarihinin en önemli projelerinden birine liderlik eden, şair edasında fizik anlatan, kuantum fiziğinden astronomiye kadar bilime çok önemli katkılar yapan ve en sonunda vatan hainliği ile yargılanan Oppenheimer’dan ve dünyanın geldiği nükleer çağdan bahsetmek istiyorum.

Oppenheimer bir Alman Yahudi ailede 1904 yılında New York’ta doğdu. Daha küçükken bile minerallere, fiziğe ve kimyaya ilgisi çok fazlaydı. New York Mineraloji Kulübü’nde ilk konferansını verdiğinde henüz 12 yaşında bir çocuktu. Geçirdiği ölümcül dizanteri hastalığının üstesinden gelip Harvard Üniversitesi’nde eğitimine başladı ve üç yıl içinde çeşitli konularda üstün başarılar göstererek mezun oldu. Uzmanlık alanı kimya olmasına karşın içindeki fizik tutkusu onu hiç bırakmadı. Fiziği en iyilerden öğrenmek için İngiltere’nin yolunu tuttu ve ilk hocası elektronun keşfi ile Nobel Fizik Ödülü alan J. J. Thomson’dı. Thomson, Oppenheimer’ın asıl yeteneğinin teorik fizikte olduğunu kısa sürede anladı. Sonrasında Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde kuantum fiziğinin öncülerinden Max Born ile teorik fizik alanında muhteşem çalışmalara imza atan Oppenheimer, doktora sonrası ABD’ ye dönerek Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de profesör olarak çalışmaya başladı. Oppenheimer o kadar güzel ders anlatırdı ki dersini dinlemek için ülke çapında öğrenciler Kaliforniya’ya gelirdi. Hatta dersini dördüncü kez almak için açlık grevine giren öğrenciler bile olurdu.

Peki Oppenheimer nasıl atom bombasının babası oldu? 1940’larda patlak veren 2. Dünya Savaşı ve o dönemde gerçekleşen bilimsel devrim ile dünya çok farklı bir döneme giriyordu. Albert Einstein’ın kütlenin enerji eş değerini bulması, Pierre-Marie Curie ve Otto Hahn’ın radyoaktiviteyi ve beraberinde nükleer fisyonu keşfetmesi, bir süre sonra Enrico Fermi’nin nükleer zincirleme tepkimeyi laboratuvarda gerçekleştirmeyi başarması ile nükleer silah üretimine giden yolun kaldırım taşları yavaş yavaş döşeniyordu. Hatta 1939 yılında nükleer fisyonun keşfini ilk duyduğunda bir bomba yapılabileceğini anlaması Oppenheimer’ın sadece birkaç dakikasını almıştı. Nükleer zincirleme tepkime sonucu küçük miktarda bir maddeden devasa enerjili bombaların Naziler tarafından üretilebileceğini öngören fizikçiler, Einstein sözcülüğünde dönemin ABD Başkanı Franklin Roosevelt’e bir mektup yazarak 1942’de New Mexico’daki Los Alamos Laboratuvarı’nda Manhattan Projesi’nin başlamasına ön ayak oldular. Manhattan Projesi’nde amaç Nazilerden önce ilk atom bombasını üretmekti. Bu projede kimler yoktu ki; Leo Szilard, Enrico Fermi, Richard Ferynman, Niels Bohr, Hans Bethe, Artur Compton, Maria Mayer, Edward Teller bunlardan sadece bazıları. Bu seçkin takıma ve projeye liderlik edecek kişi ise Oppenheimer olacaktı. Fakat bu o kadar da kolay kabul edilebilir bir durum değildi. Çünkü öğrencisinin Büyük Buhran nedeniyle fizik alanında iş bulamaması yüzünden hayal kırıklığına uğrayan Oppenheimer, sol kanat siyasetiyle flört içindeydi ve çeşitli sol örgütlere dahil olmuştu. Küçük kardeşi Komünist Parti’ye katılmıştı. Komünist Parti’ye hiç katılmamış olmasına rağmen, bir parti görevlisinin eski karısıyla evlenmişti. FBI’ın bunları öne sürerek Oppenheimer için güvenlik izni vermemesine rağmen General Leslie Groves, Oppenheimer’ı bu büyük projenin başına geçirmekten çekinmedi. Ama tüm bunlar gelecekte Oppenheimer’ın yaftalanması için yeterli sebepler olacaktı.

HEISENBERG YANLIŞ YAPMASA...

İlk hedef, atom bombası yapabilmek için yeterli kritik Uranyum kütlesini hesaplamaktı. Sahip olduğu keskin zekâ ile Oppenheimer bunu küçük bir hata miktarıyla hesaplamıştı. Okyanusun diğer tarafında Nazilerin nükleer bomba yapım projesinin kilit ismi Heisenberg kritik kütle hesabını yanlış yapmasa belki de dünya çok farklı bir yer olacaktı. Oppenheimer liderliğindeki Manhattan Projesi üç yıl gibi kısa bir sürede başarıya ulaşacak ve ilk kez bir atom bombasının yıkıcılığı 16 Temmuz 1945’te Trinity adı verilen test ile görülecekti. Sadece üç hafta sonra insanlığın ürettiği bu en yıkıcı silahı Hiroşima ve özellikle gerekli olmadığı halde Nagazaki’de fütursuzca kullanan dönemin ABD Başkanı Harry Truman insanlığın en büyük savaş suçunu işliyordu. Sonrasında Oppenheimer Truman’a “Sayın Başkan, ellerimde kan olduğunu hissediyorum” demekten çekinmeyecekti.

TEHLİKEYİ GÖRDÜ LOBİYE BAŞLADI

Nükleer silahların ne kadar tehlikeli olduğunu gören Oppenheimer, Atom Enerjisi Komitesi Danışma Kurulu Başkanı olarak geri kalan yıllarını nükleer silahsızlanma üzerine çalışmalar ve lobiler yaparak geçirecekti. Atom bombasından binlerce kat güçlü olan termonükleer bombanın yapımına karşı çıktı, engellemeye çalıştı. 1953’te Sovyetler Birliği’nin patlattığı ilk termonükleer bomba ile komünist casusların Los Alamos Laboratuvarı’nda olduğunun ortaya çıkması, Oppenheimer’ı kurban yapmıştı artık. Sahip olduğu sol siyasi görüş ve yapımına karşı çıktığı yeni bomba onu casus olarak yaftalamaya yetecek ve vatan haini olmadığını mahkemede kanıtlamak zorunda kalacaktı. Sonunda aklanan Oppenheimer, Albert Einstein, Bertrand Russell ve Joseph Rotblat ile birlikte 1960 yılında Dünya Sanat ve Bilim Akademisi'ni kurdu. Dünya çapında dersler vermeye devam etti ve 1963'te Enrico Fermi Ödülü'ne layık görüldü. Liderlik ettiği Manhattan Projesi’ndeki bilim insanları 17 kez Nobel Ödülü kazanırken, kendisi Nobel Ödülü'nü alamadı. 1966'da gırtlak kanserine yakalandı ve 1967'de öldü.

Ulusal kahramanlıktan vatan hainliğine uzanan hayatında Oppenheimer kesinlikle bilim tarihinin anılması gereken en önemli figürlerinden birisidir. Küçükken Oppenheimer’ a ne olmak istediğini sorduklarında "şair, mimar ve bilim insanı" der. Şiirsel fizik dersi anlatışı, tasarladığı atom bombası ve yaptığı çığır açıcı bilimsel çalışmalar ile hem şair hem mimar hem de büyük bir bilim insanıdır Oppenheimer. Birçok rengi içinde barındıran, aynı zamanda bütün güzel rengin solmasına istemeden neden olan hayranı olduğum bu muhteşem insanı size anlatırken, Almora’dan ‘1945’ şarkısını dinlemenizi naçizane tavsiye ederim.