Türkiye borç batağında. İsraf almış başını gidiyor… En müsrif kesim kamu yönetimi! Harcananın haddi hesabı yok! Saraylarda saltanat yaşanıyor. Makam arabaları, şaşalı toplantılar, bol yemekli ziyafetler, davullu zurnalı ve de Mehteranlı geceler… Danışmanlar, memurlar, kurullar, liyakate göre değil de sadakate göre ayarlanmış bol sıfırlı maaşlar! Üretmeyen ve borçlanarak yaşamı sürdüren bir ekonominin iflasla karşı karşıya […]

Türkiye borç batağında. İsraf almış başını gidiyor…

En müsrif kesim kamu yönetimi! Harcananın haddi hesabı yok! Saraylarda saltanat yaşanıyor. Makam arabaları, şaşalı toplantılar, bol yemekli ziyafetler, davullu zurnalı ve de Mehteranlı geceler… Danışmanlar, memurlar, kurullar, liyakate göre değil de sadakate göre ayarlanmış bol sıfırlı maaşlar!

Üretmeyen ve borçlanarak yaşamı sürdüren bir ekonominin iflasla karşı karşıya kalması doğal…

Bu konuma bizi hızla taşıyan iktidar, bir de ülkeyi partizanca yönetince yaşam iyice zorlaşıyor! Ülkede bu güne kadar görülmemiş “inkâr ve ihtilaf ” politikası uygulanıyor. İktidar, kendi gibi olmayanları yok sayıyor. Yani toplumdaki farklılıkları, değişik ırkı, inancı, cinsiyeti ve düşüncesi olanları kabul etmiyor! Bu nedenle iktidar, kendine benzetemediği her kesimle uyuşmazlık yaşıyor. Onlara düşmanca davranıyor!

İktidar, özellikle doğu illerinde, Kürt ve Alevi nüfusun yoğun olduğu yerlerde bariz bir tutum sergiliyor. Oralara hizmet gitmediği gibi büyük bir hınç ve kinle var olanlar da yok ediyor…

Uzunca yorum yapmak yerine Mersinli bir hemşerimin yazdığı mektubu özetle paylaşmak istiyorum;

Değerli Fikri Sağlar,

Ben Mersinli hemşehrinizim. Eşim güvenlik görevlisi. AKP’lilerin yasal olmayan işlerini yapmadığı için Erzurum Karaçoban ilçesine sürüldü.

Öğretmenliği bırakarak eşimle birlikte yeni görev yerine gittik. Vicdanımda acı izler bırakan çok kötü yıllar geçti. Nihayet sürgün günlerimiz bitti. Geri döndük.

Şimdi gördüklerimi rahatlıkla size iletmeyi ülkem adına görev biliyorum.

Karaçoban sanki özellikle geri bırakılmış bir yer. Nüfusu yirmi binin üstünde. İlçenin tek bir caddesi var. Asfalt değil. Müthiş bir yoksulluk hüküm sürüyor. Sosyal yaşantı yok.

İlçe HDP’li bir belediye olduğu için 31 Mart seçimlerinden önce kaymakam kayyum olarak atanmıştı. Seçimlerde yine HDP kazandı.

Milletvekili seçimlerinde ilçede bir kişi öldürülmüştü. Sebebi iki aile arasındaki kan davası. Aileler daha fazla insan ölmesin diye iki ayrı bölgede yaşıyor. Ailelerden birinin yaşadığı bölgede ne elektrik ne de su var. AKP Erzurum milletvekilleri “Seçimlerde AKP ye oy verirlerse” elektrik getireceğini söylüyorlar. Yani hizmeti partizanlığa çeviriyorlar… Karaçoban’a gittiğimde bir öğretmen gözüyle etrafı izledim. Mücadele etmem gerekenin cehalet olduğunu anlamıştım.

Ve yapılabilecekleri kendimce sıraladım. Fakat hiçbir kamu görevlisi yardımcı olmaya cesaret edemedi. Kaymakam ile görüşmem bile ancak sekiz ay sonra gerçekleşti. Kurslar aracılığı ile bazı projeler yapabileceğimizi düşündüm. Kamudan kimse yardım etmedi…Çocuklar gerçekten çok fazla dezavantajlı. Çocuklar trafik işaretlerinden habersiz. Çünkü İlçede bir tek cadde var ve trafik lambası yok! Altıncı sınıf çocukları bile okuma yazmayı bilmiyor. Öğrenciler her yaz sonu bildiklerini unutarak okula dönüyorlardı. Bu nedenle yaz kursları açılmalıydı. Bir kütüphane kurulmalıydı. Yoksullar çoktu. Kışın giysi yardımı aldım. Çocukların çoğu Türkçeyi zor konuşuyor. Bu nedenle okuduğunu anlamakta zorluk çekiyor. Hayatımda bu kadar ürkek ve çekingen çocuk görmedim diyebilirim.

Kısaca ilçe HDP’li olduğu için ne AKP’den ne de Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nden hizmet almıyor…

İlçe için verilen “proje karşılığı hibeler” genelde AKP’lilere veya yakınlarına veriliyordu. Aslında anlatacak çok şey var. Ben CHP’yi de suçluyorum. Bu bölgedeki halka ulaşmak için hiçbir çaba sarf etmiyor.

Sanırım başka bir söze de gerek yok.

Saygılar.

Siyaseten sefalete terkedilmiş kentlerde eğitim ve öğrenimin de geriye götürüldüğü açıkça görülüyor.

Bu yörenin insanı daha dindar ve daha cahil bırakılarak daha kolay yönetilmek isteniyor. Uygulanan siyasal din politikasıyla açlık ve yoksulluğun üstü kapatılıyor, insani talepler aza indiriliyor.

Amaç kaderciliğin kalıcı olması! Düşünmeyen toplumun yaratılması! Uzak ilçelerde durum bu!