Tragedyalar üzerinde ortak fikir ve uzlaşı sağlanamadı. Buna rağmen bu eserlerin vurucu bir etkiye sahip olmaları, insanın ruhsal dünyasının binlerce yıl öncesinde de benzer yaşantılarla şekillenmesinden kaynaklanıyor

Orestes’in üzerindeki örtü

MURAT ÖZBEK

Trajedi çıkışı olmayana işaret eder. İki ayrı seçeneğin tek bir anda ayrılmazcasına düğümlenmesi gibi bir çıkışsızlık. Burada ön plana çıkan şey iki ayrı seçeneğin aynı zamana mahkûm olmasıdır. Bir seçenek gerçekleştiği anda diğer seçenek de gerçekleşmiş olacaktır. Eylemi trajik yapan ise diğer seçeneğin kendiliğinden gerçekleşecek olmasıdır. Düğüm, bu seçeneklerin ya gerçekleşmesine ya da gerçekleşmemesine atılır.

DIŞARIDA BIRAKILAN ORESTES

Aiskhülos’un ‘Oresteia Üçlemesi› böyle bir düğüm etrafında şekillenen ya da bizi böyle bir düğüme adım adım götüren olaylar ile örülmüştür. Troya savaşından dönen Agamemnon -savaştan önce kızını kurban ettiği için- eşi Klütaimestra tarafından öldürülür ve Klütaimestra, Aigistos ile evlenir. Agamemnon savaştayken Klütaimestra’nın sürgüne gönderdiği oğulları Orestes, Apollon’dan aldığı kehanetle babasının intikamının peşinde annesini öldürür. Antik kültürde bir ağırlığa sahip olan yazgı, kader, intikam ve kehanet gibi konular Orestes’in peşini bırakmaz. Sonuçta metni okudukça bu konuların Orestes’i anne katili yaptığını görürüz. En azından cinayet için aşikâr olan sebep bunlardır. Orestes, Aigistos’u öldürdükten sonra, sarayda annesini arar. Annesiyle karşılaştığı sahnede yakın arkadaşı Pülades’e “Ne yapsam Pülades? Annemin canını bağışlasam mı?” diye sorar, Orestes. Pülades: “Apollon’un Delfoi kehanetleri nerede kaldı peki? Yemine sadakat nerede? Tüm dünyayı düşman etsen de kendine, tanrıları etme?” Metin boyunca Pülades sadece bu sahnede konuşur. Joseph Vogl, ‘Tereddüt Üzerine’ isimli kitabında bu üç cümlenin Orestes’in eyleme geçmesi için yeterli olduğunu söyler ve bu sahnede diğer önemli olan şeyin eylemin askıya alınması olduğunu söyler. Vogl, anne katili olmanın eylemi askıya aldığını söyler ama bu sahnede önemli olanın Orestes’in ilk defa varlığını hissediyor olmamızdır. Kehanet ve intikamın dışında bir Orestes vardır burada. Orestes’in sürgüne gönderilme konusu metin içerisinde ve bu metin etrafında dönen tartışmalarda gözden kaçmıştır çoğunlukla. Orestes dışlanmış bir karakterdir ama dahası dışlanmış bir evlattır.

ORESTES’İN KUDRETİ

Üçlemenin girişinde Agamemnon Troya’dan döndüğünde Kasandra’yı da kendisiyle getirmiştir. Kasandra’nın Apollon’la olan geçmişinden dolayı Agamemnon’un ölümü ve Orestes’in anne katili olmasıyla ilgili kehanet ilk defa Kasandra tarafından dillendirilir. Dolayısıyla Orestes oyun içerisinde edilgen bir karakter olarak boy gösterir. Annesi onu saraydan uzaklaştırmıştır, babası saraya döndüğünde onunla ilgili hiçbir şey söylemez, Apollon, daha babası ölmeden onu bir intikamın peşine salacağını Kasandra’ya bildirmiştir… Peki, şart kipine bağlanan Orestes ne düşünmektedir? Sürgüne gönderilmesi, babasının onu önemsemiyor olması, Apollon’un eski kuşak tanrılarla olan çekişmesinin (yeni kuşak tanrılar eş olarak annenin ihanetinin cezasız kalmaması gerektiğini, eski kuşak tanrılar anne katili olmanın cezasız kalmaması gerektiğini dayatırlar) kurbanı olması hakkında ne hissetmektedir? Orestes’in anne katili olmadan önce duraksadığı an bu soruyu cevaplayacaktır. “Ne yapsam Pülades? Annemin canını bağışlasam mı?” ifadesi bağışlama kudretini sahip olduğuna inandığını gösterir. Apollon’un kehaneti varken Orestes bağışlama kudretine nasıl sahip olabilmektedir? Belki de Orestes eylemi gerçekleştirme ihtimaline karşı arkasına Tanrısal bir güç almak istemiştir.

orestes-in-uzerindeki-ortu-615841-1.

ORESTES’İN NARSİSİSTİK İNCİNMESİ

Sigmund Freud, ruhsal yapıyı anlayabilmemiz için göz önünde olan nedenlerin yardımcı olamayacağını; aksine görünürde olmayan, üstü örtülen nedenlerin çözümlenmesinin yardımcı olacağını söyler. Dolayısıyla üstü kehanetle, yazgıyla ve intikamla örtülen Orestes’in üzerindeki örtüyü kaldırdığımızda bu eylemi gerçekleştiren kişinin ruhundaki derin yarayı anlayabileceğiz. Fakat bu girişim için Freud’un yönteminden yardım alınmış olsa da onun Oidipus yorumunu değil, Heinz Kohut’un bu yoruma getirdiği eleştiri üzerinden Orestes’in üstündeki örtü kaldırılacaktır. Kral Oidipus ve Orestes ortak bir kadere sahiptir. Oidipus bir kehanet sonucunda babası tarafından uzak bir diyara bırakılır; Orestes de benzer bir nedenle olmasa da saraydan sürgün edilir. İki çocuk da ebeveynleri tarafından ihmal edilmiştir, sarayın dışına itilmiştir. Heinz Kohut, Oidipus’u baba katili yapan nedenin Freud’un belirttiği gibi anne için beslenen bilinçdışı ensest arzular olmadığını, itilmiş ve reddedilmiş olmanın sonucunda ortaya çıkan değersizlik duygusununbaba katline neden olduğunu söyler. Aynı yorum Orestes için de dile getirilebilir. Bunu metin içerisinde temellendirebileceğimiz önemli bir sahne -yukarıda da belirttiğim gibi- Orestes’in kendini bağışlama kudretine sahip bulmasıdır. İki metinde de evlatları tarafından öldürülen ebeveynlerin evlatları sürgüne gönderen ebeveynlerin kendisi olması ve konuların işlenişlerinin farklı olması tesadüf değildir.

Sevgi nesnesi tarafından sürgüne gönderilen Orestes’in yaşadığı değersizlik hissinin onun ruhunda bir kırılmaya neden olduğunu söylemek zorlama bir yorum olmayacaktır. Kohut bu tür bir kırılmanın narsisistik bir incinmeye yol açacağını söyler. Bu incinme ise büyüklenmeci kendilikle tamir edilmeye çalışılır. Böylece tanrısal hezeyanlar kendini göstermeye başlar. Orestes’in bağışlama kudretine sahip olduğunu söylemesi; anneyi öldürmeye karar verdiğinde “Tanrıdan alıyorum gücümü ben” ifadesi Orestes’in yaşadığı narsisistik incinmenin açtığı yaralara işaret etmektedir. Nitekim Apollon’un kehanetine de güçlü bir şekilde sahip çıkması onun edilgenliğini değil, bu tanrısal güce duyduğu yakınlığın göstergesidir.
Binlerce yıl öncesinden bize ulaşan bu tragedyalar üzerinde hâlâ bir ortak fikir ve uzlaşı sağlanamamıştır. Buna rağmen güncelliklerini korumayı başaran bu eserlerin vurucu bir etkiye sahip olmaları, insanın ruhsal dünyasının binlerce yıl öncesinde de benzer yaşantılarla şekillenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ‘Oresteia Üçlemesi› bu ruhsal yaşantıyı en az kayıpla anlatmayı becerebilmiş güçlü bir tragedya örneğidir.