Örgütlü kötülüğe karşı organize iyilik

Dr. H. Tuğça ŞENER

Kepler ve TESS uzay teleskopları sayesinde her gün sayısı gitgide artan ötegezegenlerin 5000 sınırına dayanmak üzere olduğu biliniyor. Bunların kimileri yaşam barındırabilmek için gerekli temel koşulları sağlıyor, kimileri Dünya’mızdan onlarca kat büyük. İçlerinde, bizim anladığımız şekilde yaşama elverişli bir gezegen var mıdır derseniz, her ne kadar bilimsel bir kanıtımız olmasa da benim şahsi görüşüm mutlaka var olduğu yönünde. Peki, bunu nasıl anlarız, nasıl teyit ederiz, Dünya’dan bakarak anlaşılabilir mi yoksa illa ki uzaya mı çıkmak gerekir? Bunlar gibi daha birçok soru geliyor akla, biliyorum. Bu soruların cevapları gelişen teknoloji sayesinde sık sık değişiyor. Bilimin kümülatif ilerleyişi sayesinde bugün ufacık bir ekleme yaptığımızda büyük resmin minik bir detayına dokunmuş olsak da aslında her şey ufak kum tanelerinin bir araya gelerek oluşturduğu bir heyelan gibi; yüzyıllardan beri süregelen ufak bilim adımları ve ufak keşifler sayesinde bugün Mars’ta helikopter uçurabiliyoruz.

Bilimin ufak damlalarıyla meydana gelen bu akıl almaz gelişmelere tanıklık ederken bir yandan da bir karamsarlık kaplıyor içimizi bazen, çünkü biliyoruz ki akademi de Dünya’daki diğer tüm mecralar gibi kötülük ve karanlıktan nasibini alıyor. Ciğeri beş para etmez insanların sahte başarılarla yüceltildiğini, öğrencisinin emeğini sömürüp meslektaşının ayağını kaydıranın öncü ilan edildiğini görmek özellikle de eğitimciler ve akademisyenlerin boğazına demir bir yumru gibi oturuyor. Bazen, yaptığımız hiçbir şey bir fark yaratamayacak gibi hissediyoruz. Ama öyle değil.

Tıpkı bilimin minik adımları gibi, insana ve topluma kattığımız minik damlalar da birikip daha büyük bir iyilik ve daha büyük bir örgütlülük getirebilir. Kötülüğün organize olduğunu, sessiz ama pis kokularla her yere yayıldığını görünce duyduğumuz tiksintiye kapılmadan, tüm bu organize kötülüklere karşı iyiliğin örgütlenmesini sağlamak bize düşüyor. Bu “biz”in içinde akademisyenler, araştırmacılar, bilim insanları da var, öğretmenler, öğrenciler ve veliler de. Günümüzde iyilik naif, örgütlülük ise anarşist kavramlarmış bir algı uyandırıyor. Hâlbuki iyilik, meslektaşını başarılı bir çalışması için tebrik etmek ya da laboratuvarda ortak kullanıma açık herhangi bir malzemenin kullanıldıktan sonra tekrar yerine konulması kadar basit olsa da, etkisi çok ve büyük bir güç. Organize olmak denildiğinde akla gelen şeylerin başında büyük bir devrim yapıp sistemi alaşağı etmek olsa da iyiliğin, eşitliğin ve adaletin en azından kendi çevremizde barınabileceği şartları sağlamak kadar temel seviyede bir örgütlülük hepimizin şu anda en çok ihtiyacı olan. Yaptığımız şeyler çok ufakmış gibi geliyor bazen, bazen de anlamsız çaba sarf ediyormuşuz gibi geliyor; yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi hissettiğimiz de oluyor hatta. Hâlbuki adalete ve iyiliğe olan inanç bu kadar unufak edilmiş olduğunda, yapılan ufacık şeyler temeli oluşturan beton ve su kadar basit ama önemli bir hal alıyor. Yapmamız gereken, ufak da olsa iyilik tohumları serpmek, serpmeye devam etmek. İkide bir “Yeşerdi mi?” diye kontrol etmenin tohumlara bir faydası olmadığı gibi, moralimizi bozmaktan başka da bir işe yaradığı görülmüş şey değil. Bu iyilik, eşitlik ve adalet tohumlarını ne kadar birlikte ve düzenli ekersek, ne kadar organize olursak, bir iyilik ormanı yeşertmek de o kadar kolaylaşır.

Sakin, kararlı ve en önemlisi de inatçı bir tavırla süregelen bu tohum ekme sürecinin sonu yok ama sürecin bir yerinde öğrencinizin de benzer davranışlar sergilediğini, bir başkasının rekabet olarak algılayabileceği başarıyı takdir etmeyi öğrendiğini, hiç kimse görmeyecek bile olsa kendi yükselmek için başkasına çelme takmayı doğru bulmadığını gördüğünüzde hissedeceğiniz iyileşmeye hangi korku ket vurabilir?

Katkısı olmayan makalelere adını ekletmeye çalışan akademisyen, ödevini başkasına yaptıran öğrenci, ekip arkadaşının deneyini bozan laboranta rağmen, öğrencisinin emeklerini takdir eden hoca ya da bilmediğini söylemekten çekinmeyen araştırmacı olmak mümkün.

Kendinizi yalnız ve karamsar hissettiğinizde nelerin karşında durduğunuza değil de nelerin yanında durduğunuza bakın, etrafınızda sandığınızdan çok daha fazla iyi insan olduğunu göreceksiniz.

Unutmayın, kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!