Örgütlü olmak önemli bir şeydir. İnsanların çeşitli amaçlarla bir araya gelerek yarattığı kurumlar, siyasi partiler, sendikalar, dernekler, konseyler kolektif bir iradenin şekillenmesini sağlar. Tüm bu kurumlar ortak bir amaç çerçevesinde insanların bir araya geldikleri yapılardır. Tek tek öznelerin varlığından çok daha güçlü bir şeydir kollektif özne. Güçleri üyelerinin aktif katılımı ve etkinliği ile ölçülür.

Kolektif bir öznenin oluşum süreci onu meydana getiren tek tek bireylerin zaman zaman kendi iradelerinden feragat etmeleri ile sonuçlanabilir. Hatta demokratik katılım mekanizmalarının ortadan kalktığı, çeşitli hak ve menfaatlerin tek elden dağıtıldığı, tek tek kişilerin iradesinin hızla kollektif iradenin yerini aldığı deneyimler kolayca kendisine zemin bulabilir. Bu süreç farklı ölçeklerde yaşanabilir.

Tek elde toplanmaya başlayan iktidarın, sözünü eyleme dökmekte artan hızı, bu eylemin olumsuz sonuçlarını yaşayan kitleler içinde iktidar karşıtı bir kolektif iradeyi aynı hızla açığa çıkaramaz, örgütlülüğü aynı hızla inşa edemezse, çözücü bir etki yapar. Demokratik mekanizmalar, iktidar olmanın sağladığı olanaklarla, iktidar ve güç sahipleri tarafından fiili bir zeminde işlevsizleştirilebilir.

Türkiye hızlı bir çözülme süreci yaşıyor. Toplum nezdinde uyguladığı politikalarla giderek itibar yitiren siyasal iktidar, kendi iktidarını sürdürmenin ve amacına ulaşmanın tek yolunun kollektif bir irade şeklinde kendisini ortaya koyan her türlü muhalefeti yok etmekten geçtiğinin farkında.

Sendikalar, meslek örgütleri, siyasi partiler, dernekler, vakıflar, gazeteler, televizyonlar bu sürecin bir ürünü olarak kuşatma altında.

İşsizlik, yoksulluk, düşük ücretler, uzun çalışma süreleri, işten atılmalar, adalete olan inanç kaybı, savaş politikaları, OHAL toplumunun geniş kesimlerinde iktidara karşı duyulan rahatsızlığı artırıyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yüz binlerce insanın katılımı ile sürdürdüğü adalet yürüyüşünün finali toplumdaki rahatsızlığın boyutlarını tüm gerçekliği ile ortaya koydu.

Ancak bu tepkinin örgütlü bir güce dönüştürülemediği de son derece açık.

Örgütlü mücadelenin önemsizleştirilip kişiler ve onların kahramanlıkları etrafında kurulmaya çalışılan mücadele pratikleri, sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Nitekim siyasal iktidar, kişiler etrafında örgütlenmeye çalışılan mücadele pratiklerine bu kişileri etkisizleştirmeye çalışarak karşılık veriyor.

Her türlü örgütsüzlüğü kutsayan, örgütlü her çabayı karalayan, küçümseyen, kurumların mücadele birikimini önemsizleştiren, bireysel eylemler etrafında yürütülen her mücadeleyi ise tek ve mutlak mücadele biçimi olarak gören bir anlayış da siyasal iktidarın bu yönelimine hizmet ediyor.

Bu nedenle bu ülkenin toplumsal muhalefet birikimini temsil eden ve OHAL sürecinde mevcut iktidarın karşısında giderek etkisizleştirilmeye çalışılan meslek örgütlerini, sendikalarını, demokratik kitle örgütlerini, siyasi partilerini kimi zaman onlara rağmen tahkim etmek, onların eylemliliklerine katkı vermek yerine, "batsınlar yerine dibine " kolaycılığından uzak durularak, muhalefetin ayrımsız tüm unsurlarını kolektif bir özne halinde örgütleyen bir sürece ihtiyaç var.

Şimdi yorgun demokratlar için kendi eylemlerini, sözlerini kutsayıp, her türlü örgütlü çabaya karşı söylenme halinden çıkarak kolektif mücadeleyi inşa etmeye katkı verme zamanıdır.