Türkiye’de işçi sınıfı açısından sorun, güvencesizliğin girdabına sürüklenmesidir. Asgari ücret ve civarında bir ücret, uzun çalışma süreleri, yetersiz ücretli izin hakkı, işsizlik tehdidi, hayat pahalılığı ve örgütsüzlük bugün karşılaşılan sorunların ana gövdesini oluşturmaktadır.

Örgütsüzlüğün girdabında
Fotoğraf: Evrensel

Türkiye 2022 yılına yüksek fiyat artışlarını gölgesinde girmişti. Aralık 2021 ve Ocak 2022 aylarında TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verilerine göre enflasyon %26 oranında artış kaydetti. Fiyat artışlarında yaşanan artış o kadar şiddetliydi ki, 2003 yılından beri aylık olarak
-%1,4 ila %2,5 arasında salınan, yıllık olarak %6,16 ila % %20,3 arasında, çoğunlukla tek haneli gerçekleşen enflasyonda, iki üç ayda yaşanan gelişmeler, bir şok etkisi yarattı. Marketlerde, çarşı pazarda, yeni fiyat etiketleri birbirini kovalarken, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerinin, halkın enflasyonunu yansıtmadığı tartışmaları gündemin merkezine oturdu. ENAG başta olmak üzere kimi kurumların açıklamaları insanlar açısından, resmi kaynaklara olan güvensizliğin bir ifadesi olarak, temel alınmaya başlandı.


Aralık 2022 enflasyon verileri henüz belli olmamışken gündeme gelen ve %50 olarak açıklanan asgari ücret artışı, beklenmedik bir artış olarak değerlendirilmişti. Oysa Kasım-Nisan 2022 arasındaki 5 aylık enflasyon bu oranı (%50) bulmuştu. Gıda fiyatlarında yaşanan artış ise, asgari ücretlinin pek çok gıda ürününde, henüz zammı almadan, alım gücünü yitirdiği gerçeğini ortaya koydu. Nitekim bu durum temmuz ayında yeni bir ücret artışını zorunlu hale getirdi.

Buna karşın pek çok işyerinde yapılan ücret artışlarının asgari ücret artışının da altında kalması, Türkiye’nin dört bir yanına yayılan zam talepli işçi eylemlerinin yaygınlaşmasına neden oldu. Şubat, mart aylarında Gaziantep, İzmir, İstanbul ve Tekirdağ’da yoğunlaşan eylemler, kalıcı örgütlenmelere dönüşemese de önemliydi. MESS sözleşmesi de işçi sınıfının hareketlenmesinde önemli bir dinamikti (bkz. https://www.birgun.net/haber/isci-sinifi-varolus-mucadelesinde-376143).

Pandemi dönemiyle hem sayısal varlığı hem de hak talepleri ile daha görünür hale gelen Trendyol, Yemek Sepeti başta olmak üzere dijital platformlar üzerinden faaliyet sürdüren pek çok firmada kuryeler önemli eylemler gerçekleştirdi.

Bu dönemde konut fiyatlarında da hızlı bir artış gerçekleşti. Türk lirasında yaşanan hızlı kaybın sonucunda, yatırım aracı olarak görülen ev fiyatları, döviz fiyatlarındaki artışın üstüne çıktı. Ev fiyatları ve kiralardaki astronomik artışlar, zaten yangın yerine dönen çarşı-pazardaki artışların baskısını yaşayan geniş emekçi kesimleri ağır bir biçimde etkiledi.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) ve asgari ücret yaklaşan seçimlerin de etkisi ile, sınıfın siyasal alandaki taleplerinin en görünür yüzleri oldu. Bunun yanında vergi dilimleri meselesi de DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) öncülüğünde gündeme taşınan konular arasındaydı.

Seçim öncesi yeni yıla girerken, heybesinde paketlerle gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, EYT’lilere yaş şartının olmayacağını müjdeledi. Asgari ücretliye yapılan artış ise beklentileri karşılamasa da kendi enflasyon hedeflerinin üzerindeydi.

Emeklilik meselesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temsil ettiği siyasal çizginin aşil topuğu idi. Dolayısıyla EYT meselesinin çözülmesi, seçimlere giderken yaşanan çaresizliğin de bir göstergesidir. Sosyal Güvenlik Sistemi üzerindeki yüklerin azaltılarak kaynakların, sermaye kesimlerine daha rahat transferini hedefleyen, kamu emeklilik sistemini işlevsizleştirilmesi, özel emeklilik sisteminin temel bir aktör olarak inşasını amaçlayan bu çizgi (1999 ve 2008 yıllarında hayata geçirilen iki düzenleme bu çizginin iki önemli zaferidir) EYT mücadelesi ile kendi kalesine gol atmak zorunda kalmıştır. Bu gol maçın kaybedildiği anlamına gelmemektedir. Siyasal iktidar, bu golün rövanşını alacağı fırsatları kollayacaktır. Ayrıca EYT sorununun çözülmesi ile Türkiye’de 1999 ve 2008 sonrası sisteme girenler için bir çözüm sunulmamıştır. Emeklilik sistemi, kademeli olarak artan yaş sınırı, düşük aylık bağlanma oranları ile etkisizleştirilme sürecindedir.

Türkiye’de işçi sınıfı açısından sorun, güvencesizliğin girdabına sürüklenmesidir. Asgari ücret ve civarında bir ücret, uzun çalışma süreleri, yetersiz ücretli izin hakkı, işsizlik tehdidi, hayat pahalılığı ve örgütsüzlük bugün karşılaşılan sorunların ana gövdesini oluşturmaktadır. Amasra’da yaşanan maden faciası, daha cuma günü İzmir’de bir inşaatta yaşanan iş cinayeti işçilerin aynı zamanda canı pahasına çalıştığını ortaya koymaktadır.

EYT mücadelesi ile emeklilik hakkı kazanan yüzbinler emekli maaşını, güvencesiz bir çalışma hayatı içinde kendileri açısından bir güvence, en azından kirasını ödeyebileceği bir destek olarak görmektedir.

Burada EYT mücadelesinin başarısına ayrıca dikkat çekmek gerekir. Örgütsüz kitlelerin, somut bir hak etrafında, ısrarlı ve sistemli mücadelesinin, nasıl sonuçlar üretebildiği görülmüştür. Bundan sonra EYT mücadelesinin nereye evrileceği önemlidir. Bu mücadelenin aktörleri birikimlerini hem emeklilerin inşaca yaşam mücadelesinin hem de çalışmaya devam ettikleri oranda, işçi sınıfı mücadelesinin bir parçası kılabilmelidir.

Heybeden çıkan diğer önemli paket asgari ücretin 8 bin 506 lira ilan edilmesidir. Bu miktar asgari ücretli açısından ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Nitekim Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin raporuna göre eşi çalışmayan, 2 çocuklu bir asgari ücretli, şubat ayında eline geçecek olan 8 bin 506 liralık gelirinden gıdada her bir öğün için kişi başına ancak 6.8 lira ayırabilecektir. Asgari ücretlinin kira (gerçek ve izafi kira) için ayırabileceği tutar ise sadece 1.700 liradır. Buna göre asgari ücretli kiraya çıkmak istediğinde ortalamada kasım fiyatları İstanbul’da ancak 17 metrekarelik bir daire tutabilmektedir.

Buna rağmen asgari ücret artışının birtakım sonuçları olacağı muhakkaktır. Pek çok işyerinin gündeminde yüzde 50’lik bir ücret artışının olmadığı somut bir durumdur. Bu durum tıpkı 2022 başında olduğu gibi en az asgari ücret artışı oranında, artış bekleyen işçilerin eylemlerinin gelişmesine neden olacaktır. Sendikalı ve toplu sözleşmeli işçilerin olduğu işyerlerinde şimdiden bir hareketlenme söz konusudur.

Bu paketlerin arasında gözden kaçan bir paket ise metal işçilerinedir. Seçime giderken geniş emekçi kesimlere kimi paketler bahşedilirken, Birleşik Metal İş ve Çelik İş üyesi Bekaert işçilerinin payına anayasal hakları olan grev hakkının fiilen gasp edilmesi anlamına gelen “grev erteleme” kararı düşmüştür. Birleşik Metal İş üyesi Bekaert işçileri, anayasal bir hakkı keyfi bir biçimde engelleme amacı taşıyan bu kararı tanımamıştır. 18 gün süren grev sonucunda ilk 6 ay %84,3’lük bir artış, diğer 6 aylık dönemler için enflasyon + 2 şeklinde, kazanımla sonuçlanmıştır. Bu eylem bir kez daha işçi sınıfının meşruiyet çizgisinde, fiili meşru mücadelesinin nasıl ön açıcı bir pratik olduğunu ortaya koymaktadır.

Yasal bir grevi keyfi bir biçimde engelleme gayreti işçi sınıfının, örgütlü kesimlerine yönelik bir alerjinin somut bir göstergesidir. Burada örgütlülük üyelikle sınırlı bir mesele olarak değerlendirilmemelidir. Örgütlülük birlikte hareket etme kapasitesine sahip olmaktır. Bu anlamda kimi sendikalar, üyeleri ile kurdukları sınırlı bağlar ya da işverenlerle kurdukları ilişki nedeni ile bu kapsam içinde ele alınamaz.

İşçi sınıfının örgütlü kesimleri, “işçiyi enflasyona ezdirmedik” söylemi altında temel ihtiyaç ürünleri karşısında sistematik olarak alım güçlerini yitirmeyi kabul etmediği gibi, tek taraflı belirlenen ve bir çeşit bahşedilmişlik rolü biçilen yaklaşımı da reddetmektedir.

Bu durum işçi sınıfının örgütlü kesimlerine yönelik alerjinin nedenleri arasındadır. Bekaert işçilerinin hemen ardından Selüloz-İş üyesi Kartonsan işçilerinin de grevi başlamıştır. Uyuşmazlık aşamasında olan pek çok işyeri bulunmaktadır. Kamu emekçilerinin de mevcut şekliyle bir ücret artışına, tepkisiz kalması beklenmemelidir. Bu nedenle yeni yılın ilk aylarında örgütlü-örgütsüz işçilerin ve kamu emekçilerinin, insanca yaşam talebi ile eylemlerde bulunması şaşırtıcı olmamalıdır.