Yarım asır sonra bile, hâlâ onun kitaplarını gençlerin elinde görüyorsak sanırım bu hesaplaşmadan onun adına dosya hazırlayan zabıt katiplerinin mi yoksa Orhan Kemal’in mi galip geldiğini tespit etmek zor olmasa gerek. Türk edebiyatının geçici hamalı ölümsüz bir yazar olarak yoluna devam ediyor

Orhan Kemal: Geçici hamal; ölümsüz yazar...

MAZLUM VESEK

“İş buldum. Sicilimin üstündeki yazıyı aynen şuraya alıyorum: TC-Münakalat Vekaleti- Devlet Demir Yolları İşletme Umum Müdürlüğü, Adana Şehir İstasyon- Muvakkat (Geçici) Hamal. Sıra Numarası 1049-…” (1)

Orhan Kemal, 10 Mayıs 1944’te Kemal Sülker’e (2) yazdığı mektupta nisan ayında bulduğu işi ve durumu böyle tarif eder. Mektubun geri kalanına sirayet eden hüzünde bir meydan okuma da vardır. Aynen şöyle yazar Orhan Kemal, “Yukarıdaki resmi yazıyı taşıyan mavi zarfı hayatımın yegâne namuslu vesikası olarak saklayacağım. Asli hamal bile değilim, muvakkat hamal.”

Orhan Kemal, bu mektubu yazdığında 30 yaşındadır ve henüz tek bir kitabı bile basılmış değildir. Şüphesiz o, hayatı boyunca alın teriyle geçindi ve kol gücünden başka bir şeyi olmayan insanlarla yan yana durdu. Sözünü ettiği “istihdam dosyası”nda yazılı olanları gururla savundu. Ancak o, bu ülkenin halkına ve kültürüne “geçici hamallık” vesikasından çok daha güçlü bir miras bıraktı. 50’den fazla roman ve öykü kitabının yanı sıra, gazetecilik, senaristlik, tiyatro oyunları alanında da sayısız eser üretti.

Peki Orhan Kemal’i her türlü baskıya, yokluğa, acıya rağmen üretmekte ısrar etmesine neden olan hayat bağı neydi? Bugünlerde ağır ağır okuyarak bitmesini istemediğim “Eşe Dosta Selam” kitabı sanırım bu soruya hatırı sayılır bir cevap veriyor.

SAKLI KALAN MEKTUPLAR

Işık Öğütçü’nün hazırladığı “Mektuplar” kitabı Everest Yayınları’ndan çıktı. Öğütçü’nün 10 yılı aşkın araştırmasının sonucu olan “Eşe Dosta Selam-Mektuplar” kitabı 1933 yılında 1970’e kadar Orhan Kemal’in yazdığı ve Orhan orhan-kemal-gecici-hamal-olumsuz-yazar-717491-1.Kemal’e yazılan mektupları içeriyor. Baştan söylemek gerek, Işık Öğütçü bu kitapla araştırmacıların işini kolaylaştırdığı kadar, büyük iş de çıkarmış oluyor. Orhan Kemal’in mektuplaşmalarıyla ilgili belgeler bugüne kadar sınırlıydı. Fikret Otyam, Kemal Sülker gibi birkaç ismin ortaya koydukları dışında elimizde yazışma yoktu. Işık Öğütçü, Orhan Kemal’in ailesi dahil çevresindeki birçok kişinin mektuplarını okuyucuyla buluşturmakla aslında edebiyat dünyasını meşgul edecek bir çalışma sunmuş oluyor.

Kitap, Orhan Kemal’in babası Abdülkadir Kemali (Öğütçü) Bey’in mektubuyla başlıyor. Doğrusu Kemali Bey, ezelden beri dikkatimi çeken bir kişilikti. Hakkında çokça okudum ve yazdım. Ancak, evladına mektup yazan Kemali Bey’i okumak ayrı bir keyifti. Oğluna sürekli umut aşılayan bir baba. Bu arada henüz Orhan Kemal olmamış oğlu Raşit’e İbn-i Haldun okumasını önerir.

NÂZIM’IN ÖĞRENCİSİ

Nâzım Hikmet’le Orhan Kemal’in yazışmaları farklı kaynaklarda yer almıştı. Ancak, Işık Öğütçü’nün çalışmasında yer alanlar 1940’ların Türkiye’sinde nasıl bir edebi ve devrimci dayanışma yaşandığını görmek açısından çarpıcıdır. Açıkçası Nâzım Hikmet-Orhan Kemal mektuplaşması film olmayı hak eden bir belgeler hazinesidir. Malum, Orhan Kemal Nâzım Hikmet’le üç buçuk yıl Bursa Cezaevi’nde kaldıktan sonra tahliye olur. Ancak bu dostluk sona ermez. İçeride sadece yazmakla değil dokuma tezgahıyla da meşgul olan Nâzım, genç öğrencisinin her türlü sıkıntısıyla ilgilenmeye devam eder. Orhan Kemal’in eşi Nuriye Hanım’a “kızım” diye hitap eder. İlk erkek evlatlarına Nâzım adını verirler. Küçük Nâzım ve ablası Yıldız, içerideki Nâzım’ın “torunlarım” diye söz ettiği çocuklardır.

Ayrıca, Orhan Kemal’in edebiyat dünyasına girme çabası, en çok da kitaplarını bastırma gayreti gerçekten ülkemizin en değerli kalemlerinden birinin neler çektiğini görmek açısından Nâzım Hikmet’le mektuplaşmaları çok çarpıcıdır.

Kitapta, Mahmut Temizyürek’in ifadesiyle Nâzım Hikmet Okulu’nun başka öğrencilerine de rastlıyoruz. Kemal Tahir altı çizilmesi gereken bir kişilik. İki yazar adayının yaptığı görüş alışverişi ve tartışmalardaki nezaketli hararet iki Nâzım öğrencisinin iki yandan üretme çabasını ortaya koyuyor. Kemal Tahir’in, edebi ve politik olarak özellikle 1960’lardan sonra çok farklı bir noktaya geldiğini düşündüğümüzde ve yazınsal olarak Orhan Kemal’le yaptıkları tartışmalara baktığımızda aslında bu iki yazı ustasının arasındaki ilişkinin ayrı bir araştırma konusu olması gerektiğini de belirtmem gerek.

ÇOK ÖZEL BELGELER

Kitapta sinema tarihimiz için çok özel bir belge var. Orhan Kemal, 1950’lerde Yörük Ali Efe’nin hayatını anlatacak bir filmin senaryosunu yazar. Senaryo filme alınmaz; ama yine Işık Öğütçü tarafından bir başka kitapta yayımlanır. Orhan Kemal, senaryo çalışması için Efe’nin oğlu Cengiz Yörük’le (3) uzun uzun yazışır. Öğütçü, kitaba Yörük Ali Efe’nin 1945 yılında kendisinin kaleme aldığı hayat hikayesini de dahil etmiş. Bu belgenin sadece sinema tarihimiz açısından önemli olduğunu söylersem eksik kalır. Yakın tarihimizle, en çok da Milli Mücadele’yle ilgilenen tarihçiler ve meraklıları bu konunun hakkını vereceklerdir sanıyorum.

Mektuplaşmalarda karşımıza Muhsin Ertuğrul da çıkıyor. Orhan Kemal, “72’inci Koğuş”un sahnelenmesi için kendisiyle görüşmeye çalışır. Ancak kısa notlarla birbirlerine ulaşırlar. Ertuğrul’un sahneye koymadığı eser, 1967’de kapalı gişe oynar.

Yine Samim Kocagöz, Attila İlhan, Orhan Asena, Rasih Nuri İleri, İlhan Berk, Mehmet Fuat, Fakir Baykurt, Yaşar Kemal gibi isimlerin de yazışmaları çalışmada yer alıyor. Her biri ayrı bir değiniyi hak ediyor.

Işık Öğütçü önsözde kitabı hazırlarken elden geldiğince objektif davrandığını belirtir. El hak öyle, ancak kitaba almadığı, kıyıda köşede başka mektupların varlığı da bir gazeteci olarak benim bir sezgim. Kitabın ikinci baskısına varsa onları da eklemesini istemek sanırım hakkımız.

Orhan Kemal, bundan yarım asır önce aramızdan ayrıldı. Muhalifliği, devrimciliği nedeniyle ona “asli hamallığı” bile hak görmeyen bu düzenle yazarak hesaplaştı. Yarım asır sonra bile, hala onun kitaplarını gençlerin elinde görüyorsak sanırım bu hesaplaşmadan onun adına dosya hazırlayan zabıt katiplerinin mi yoksa Orhan Kemal’in mi galip geldiğini tespit etmek zor olmasa gerek. Türk edebiyatının geçici hamalı ölümsüz bir yazar olarak yoluna devam ediyor.

NOTLAR:
1- Bugünkü Ulaştırma Bakanlığı. 1939 yılında kurulan bakanlığa deniz ve demiryolları da yasayla bağlandı.
2-Kemal Sülker (1919-1995) DİSK Genel Sekreterliği de yapan ve sendikacılığın dışında Nâzım Hikmet üzerine de kitapları olan yazar.
3- Daha sonra öykü kitapları da yayımlanan Cengiz Yörük, 1966 yılında Sait Faik Öykü Ödülü’nü de aldı.